Hani bir söz vardır ya; “Yüreğinin götürdüğü yere git” diye. Aslında sadece gitmekle kalmayıp tüm eylemlerimizi de yüreğimizin yönlendirmesiyle yapabilsek keşke. Öz benliğimizin kendi içimizde çırpınıp boğulmasına izin vermeden ve başkalarını sürekli taklit etmeden yapabilsek her şeyi, belki de o zaman amaçlarımıza uzanan yolun kapıları aralanacaktır.

Eğer bir amaçuğruna sağa sola saldırıp bir şeyleri başarmak için mücadelede sınır tanımıyorsak ilk yapmamız gereken şey gerçekçi olmaktır. Aksi takdirde bize inanması gerekenleri ve amacımız doğrultusunda önümüzü açacak olan insanları etkilememiz bir hayalden öteye geçemez. Hatta ikna etmemiz gereken birileri varsa öncelikle bize hayran olmalı, güvenmeli ve bizden ilham almalıdır. İşte o zaman bu bizi içtenlikle seven insanlarla el ele verip dilediğimiz projeleri gerçekleştirerek amacımıza ulaşabiliriz.

Gerçekte olmadığımız bir karakter sergileyerek bırakın insanları etkilemeyi, yakın çevremizdeki dostlarımızı kaybetme olasılığımızı bile yükseltiriz. 90'ların ortalarında harika bir şarkı girdi hayatımıza. “Başkası olma, kendin ol” diye. Her ne kadar diğer sözleri hiçbir anlam taşımasa da öne çıkan bu dört kelime aslında birçok şeyin harika bir özeti. Ailemiz, dostlarımız, yakın çevremiz bize değer veriyor ve fikirlerimizi ciddiye alıp dinliyorlarsa eğer bu tamamen bizim biz olmamızdan kaynaklıdır.

Taklit yapan, kendisini olduğundan farklı gösteren ya da hal ve tavırları bedenine uymayan birini gördüğümüzde nasıl ondan uzaklaşma isteği duyuyorsak, samimi gördüğümüz ve içten olan kimselere de o derece yakın olma ihtiyacı duyuyoruz. Aslında tüm sır, samimiyette yatıyor. Tüm benliğiyle samimi olan birine tüm kapılar sonuna kadar açılıyor. Hele ki bir de yüreğimizi ortaya koyarsak işte o zaman tadından yenmiyor.

Başkası olmaya çalışacağımıza azmedip, durmadan alıştırma yaptığımızda yetenekli veyahut şanslı olmamıza çok da gerek kalmayacaktır. Herkesin yetenekli olmasına da gerek yok ayrıca. Özgür ve özgün olduğumuzda zaten tümüyle kendimiz olmuşuz demektir. Kendi anlattığımıza kendimiz inanıyorsak ayrıca samimi olmaya çalışmak gibi bir çaba sarf etmeye de gerek yoktur.

Elbette hatalarımız vardır ve olmaya da devam edecektir. Ama içtenlik ve tutku, hatalarımızı bağışlatacaktır. Yürekten konuşan kişi her kim olursa olsun ikna edicidir. Dünyanın en ileri teknolojisi olan bir buluşa imza atmış bile olsanız iletişiminiz zayıfsa insanlığa faydası dokunabilecek hiçbir şeyi insanlığın hizmetine sunamazsınız.

Hangi konuda olursa olsun yaptığımız hazırlık ve alıştırmalar, hayatın her döneminde uyguladığımız tekniklerin dikkat ve odak noktamızın ele geçirilmesinin önüne geçer. Sık sık tekrar etmek gereklidir bunu. İşte tam da bu noktada başkaları için imkansız hale dönüşen işler bunu yapan için sıradan bir eyleme dönüşüverir. İşte bu tekrarlar zihnimizi özgürleştirerek dinamik ve ilginçhikayelerle hedef kitlemizi özgün bir yöntemle etkilememizi sağlar. Yüreğimizi de bu hikayenin tam merkezine koyduğumuz an dünyada başaramayacağımız hemen hemen hiçbir şey kalmayacaktır.

Özgüven deyince aklımıza ilk gelen durum olan topluluk önünde konuşma ve de sunum yaparken her şeyi bir kenara koyup kendimiz olduğumuzda ve yüreğimizin götürdüğü yere doğru yol aldığımızda artık bizi tutabilene aşk olsun. Çünkü bizi dinleyen insanların, ruhlarını doldurup morallerini yükseltme ihtiyacı bulunmaktadır. Hele ki bir motivasyon konuşması yapmak gerekiyorsa burada zaten tümüyle yürek giriyor işin içine. Yapacağımız küçücük bir kötü taklit bile gözlerden kaçmayacaktır dinleyici tarafından.

Cesur bir tarzımız olduğunda bizi dinleyenleri dünya ve kendileri hakkında düşünmeye daha kolay teşvik ederiz. Tutkularımıza sahip çıkıp onu yarı yolda bırakmadığımızda ve bunu da olduğu gibi karşı tarafa aktardığımızda karşımızdakilerle özgün bir bağ kurarız. O yüzden her birey en iyi bildiği konuyla ya da en iyi yapabildiği işle ilgili kendi tutkusunu bulmalıdır. Elbette bir mürşidimiz olsun. Ama biz, o olmaya çalışmak yerine kendimiz olmak için yol alalım. Kalbimizi açıp bizzat kendi kendimizin temsilcisi olduğumuzda asıl o zaman insanlığa faydamız dokunur. Çünkü kimsesizlerin kimsesi olup ihtiyacı olanlara ilham kaynağı olmak gibi bir gayemiz varsa, öğretme gibi de bir yeteneğimiz mevcuttur.

Asıl ihtiyacımız olan ise tüm bunları gerçekleştirebilme yeteneğidir. Bizi yolumuzdan alıkoymak isteyenler çıkacaktır karşımıza. Yapamayacağımızı, başaramayacağımızı yüzümüze haykırıp vazgeçmemizi isteyeceklerdir. Unutmayalım ki bir küçücük fikir bile dünyanın gidişatını değiştirebilir. Bu fikrin kimden çıkacağına ise karar verecek hiçbir yetkili merci yoktur.