Dünyanın orta kuşağında yer alan, İslam dünyası için, son yüzyıllar dehşet saçan, savaş yüzyılları olmuştur. Avrupa ülkelerinin zengin yeraltı kaynaklarını paylaşma yarışları, Ortadoğu’da büyük göçlere yol  açan, çevreye ölüm saçan, korku verici savaşlara dönüşmüştür.

Sanayi devriminden sonra, Batı dünyası ulaştığı zenginliği korumak için, Ortadoğu’da savaş başta olmak üzere, her yola ve her yönteme başvurmuştur. Seküler Batı için, ekonomi her zaman, bir amaç olmuştur. Kılavuzu ekonomi olan paradigma, bütün ülkelerde kan gölleri oluşturmuştur.

Hayatının merkezine yerleştirilen “Ekonomik İnsan”, en kısa zamanda “Kültürel İnsan”a, “Kapalı Toplum”lar da “Açık Toplum”lara dönüştürülmezlerse, Ortadoğu’da savaşların peşinden savaşlar gelir.

Dünya barışının en büyük güvencesi: Ekonomik, siyasal ve kültürel alanda, can alıcı eylemlerin güzel yapılması değil, güzel can alıcı eylemlerin  yapılmasıdır. Doğu’dan Batı’ya bütün dünyada, “Sanayi” dönüşümü gibi, köklü değişmelere yol açacak bir “Paradigma”  dönüşümüne ihtiyaç vardır.

Paradigma aynadır, ayna paradigmadır. Paradigmada dünya kendisini görür. Aynayı kıran savaşa katlanır. Paradigma dönüşümü deniz dalgalarının, sahillerdeki sert kayaları, çarpa çarpa yumuşak kumlara dönüştürmelerinde olduğu gibi, uzun soluklu bir süreç olacaktır. Batı dünyasının ekonomik insanlarının, kaya gibi sert paradigmalarını, İslam dünyasının güzel insanları, kum gibi esnek paradigmaya dönüştüreceklerdir. Paradigma dönüşüm sürecinde, kısa dönemde kayalar, uzun dönemde dalgalar kazanacaktır. Kayalar çarpıla çarpıla, dalgalar çarpa çarpa olgunlaşacaktır. Her ikisi de parçalanan, kayalardan oluşan, sahilde buluşacaklardır. Dalgaların yerine gemiler, sahildeki kayalıklara çarparlarsa, kayalar değil gemiler parçalanır. Sezai Karakoç’un “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” dizesinde, çok  çarpıcı olarak vurgulandığı gibi, medeniyetler tarihinde paradigma dönüşmeleri, uzun ve sancılı bir süreçtir. Medeniyetlerin paradigma dönüşümlerinde, medeniyetler arasındaki savaşlardan daha çok, medeniyetler içindeki savaşlar  önemlidir.

Medeniyetlerin içinden gelen çatışmaların verdiği zararı, dışarıdan gelen çatışmalar vermez. Her medeniyet düşmanlarından önce, dostları tarafından zayıflatılır. İslam dünyasının sorunları, Müslümanların Hristiyanlarla savaşlarından daha çok, kendi içlerindeki iktidar savaşlarından kaynaklanmaktadır.

Düşmanlardan korunmak, dostlardan korunmaktan daha kolaydır. Yeni bir “Diriliş” paradigmasının arandığı bir dönemde, İslam dünyası sorumluları, Batı dünyasından önce, Doğu dünyasında  aramalıdır. Kimse savaşların sorumluluğunu başkalarına yüklemelidir. Dünyada savaşlar sorunların çözümlerini, 
kolaylaştırmaktan daha çok zorlaştırırlar. Savaşları kaybetmek kadar, kazanmak da düz kare dünyada, büyük çalkantılara yol açar.

Savaş paradigmasının, panzehiri barış paradigmasıdır. Bütün dünyada ülkeler, çılgıncasına birbiriyle savaşmaktadırlar. Bunun için William Faulkner, “İnsanlık lanete uğramış ölümsüzlük ve ölümsüz lanet” çağında yaşıyor. “Çağ dünyanın köhne ve felaketli rahminden doğmuş, ölüm kusan bir canavara benziyor” demektedir. Savaşsız bir dünya için, hem Müslüman, hem Hristiyan ülkelerin, kendi evlerinin önlerini, kendilerinin temizlemesi, bütün sorunların  başında gelmektedir. Her ülke kendi evinin önünü temizlerse, savaşa ihtiyaç kalmaz. Barış kristal bir avizeye benzer, özen gösterilmez, sürekli temizlenmezse, ışığıyla birlikte işlevini de yitirir. Dünyada savaş olmaz Allah vermezse, Allah savaş vermez, ülkeler barışı bozmazsa. Kılıçlardan savaş canavarının, burnuna takılacak halkalar yapılmalıdır. Dünün paradigmasıyla, bugünün canavarı denetim altına alınmaz.