İlkokul yıllarında şiir okuma yarışmasında okuduğum şiirdi Sessiz Gemi . Birinci olmuştum hediye olarak dolma kalem verilmişti. O yıllarda bile çok sevmiştim Yahya Kemal Beyatlı`nın bu güzel şiirini. Şu an hissettiğim hüznü aynı şekilde hissettiğimi hatırlıyorum. Öncelikle ezberlemem için 'Sakarya' şiirini vermişti öğretmenim, sonrasında ise vurgular ve iniş çıkışlarda ses tonumun yeterli olmadığını söyleyip Sessiz Gemi ile değiştirmişti. Günlerce çalışıp, bütün okulun huzurunda okumuştum.

Şimdilerde ise, çoğunlukla hüzünlerimizi saklar olduk. Anlaşılmama ve abartılı bulanların eleştirilerine maruz kalma korkusu yüzünden, sessiz gemi gibi, duygularımız içimize demir ata ata bir hal oldu, dert yüküne döndü adeta. Duygular, insanın kararlarına çoğu zaman yol gösteren kendini ifade etme ve rahatlama aracı iken, (ağlayarak, gülerek, kızarak)  bastırılması ve paylaşılmaması, bir takım sıkıntılara yol açabilmektedir. Günümüzde duygu yoğunluğu, duygu bozulması, duygu durum bozukluğu, ifade edilememiş duyguların neden olduğu sistematik ve fiziksel hastalıklar bilimsel anlamda sıkça konuşula gelen konular arasında yerini almaktadır. Aile, toplum, ulusal anlamda ne hüznümüzün derinliğini ne de sevincimizin coşkusunu el ele, yürek yüreğe paylaşamaz olduk. Çok mu karamsar bir tablo çizdim bilemiyorum.

Az üzülenler çok üzülenleri, çok sevinenler az sevinenleri eleştirir oldu. Oysa ki bizi biz yapan sevinçve hüzünlerimizi birlikte, korkusuzca yasamak, özgürce ifade edebilmek değil miydi?

Bu nedenledir ki, özlenen bir aile sohbetinde, bir tiyatro sahnesinde, bir şiir dinletisinde yaşanan, paylaşılan ortak duygular, cemaatle kılınan bir namaz sonrası dualara birlikte amin diyebilmek, Yaradan a ortak bir yalvarış, birlikte gözyaşı dökebilmek, o kadar kıymetlidir ki. İnsan olmanın muhteviyatı bu dayanışmayı ve kıymeti gerekli kılmaktadır.

Ölüm yalnızlığı diye bir ifade vardır, herkes bilir. Ölüm gelmeden, hayat devam ederken kalabalık içinde dahi yalnızlıklar diz boyu dersek abartmış olmayız değil mi? İnsanlar hayattaki bireyselleşme ve yalnızlığa alıştıkça, ölüm yalnızlığı diye bir korku hissetmez oldular sanıyorum. Bazıları ise yakınları olduğu halde, bu yalnızlığı yaşamak zorunda bırakıldığı için ölümü kalbi ızdıraptan kurtulmak niyetiyle daha hoş bir kurtuluş olarak görebiliyor.  Rabbim hepimizi yalnızlık ızdırabından muhafaza buyursun, millet ve ümmet olarak.

Dağ başında bir çiçek açtığında, tebessümünün devamlılığına güçyetirebilirken...hey gidi insanoğlu, insansız hayat ona ne zordur. Dayanıyorum sanması çaresizliğinden, ümidinin bitmesinden ileri gelir. Derisi dolu dert dolar da haberi olmaz. İnsan insana lazımdır, ister geçinebilsin ister didişip dursun. Yanında, evinde bir nefes olduğunu bilmesi insana yaşam sevinci olarak yeter. Kalkıp çay demlemesi için bile güzel bir sebeptir.

Tebessüm, insandan insana bir  tebessüm. Selam, insandan insana bir selam. Bir hatır sorma canına can nefesine nefes katar, gözü gönlü aydınlanır. Evet, 'insan insana'.

Ruhuna rahmetler olsun, nurlar dolsun, Doğan Cüceloğlu Hocamız nasıl da güzel tespit eylemişler, bu hali...

  Rahmetli Yahya Kemal Beyatlı nın, aşk vedası hüznünü bir ölümmüşçesine derin duygularla arz ettiği gibi   Sessiz Gemi şiiri münasebetiyle, ölümün sükunet dolu güzel iklimine değinmekti niyetim, öyle ki söze başlamadan, ölümden önce bildiğiniz üzere, hayatın içindeki sessizliğin ve yalnızlığın çığlıklarını duyuverdim, söylemeden edemedim.

Ölüm gelmeden evvel onun da bir ön hazırlık evresi var, bedenen ve ruhen.

İlkokul yıllarında bütün arkadaşlarımın huzurunda okuduğum bu şiirin, yıllar sonra bu hissiyata ve tespitlere gebe olacağını bilemezdim.