Stresten kurtulmanın iki basit yolu

Stres, hayatımızın kaçınılmaz bir gerçeği. Zamanın değişen yapısıyla birlikte stres algımız ve yaşamımızdaki etkisi de artıyor. Stresin nedenleri, belirtileri, sonuçları hakkında bilgi vermek yerine, stresi kavramsal olarak tanımlayarak, stresten kurtulmanın iki basit yolunu anlatacağız. Stres, algılanan çevresel tehditlere bireyin fiziksel ve ruhsal bir tepki verme eylemi olarak ifade edilebilir (Hauser and Goodin 2005).

Algı ve tepki arasındaki ilişki

Bu tanımda dikkat çeken nokta, “algılanan” kelimesidir. Bireyin yaşadığı durumdan algıladığı tüm duygu durumları, ona nasıl tepki vermesi gerektiğini de belirler. İlk çağda insanlar, vahşi bir hayvanla karşılaştıklarında, korku duyarak savaş ya da kaç şeklinde tepki verirlerdi. Bu tepkileri, beynimizin limbik sisteminde bulunan amigdala kontrol ederdi. Amigdala, bir hayvan saldırısında ya da korku duyulan bir anda devreye giren otomatik çalışan sistemdir. Günümüzde vahşi hayvanla karşılaşma ihtimalimiz çok düşük olsa da, amigdalamız hala devrede ve korku, stres, olumsuz yaşantılar anında kontrolü ele geçirir. Elbette, amigdala olmasa hayat tatsız duygusuz bir şey olurdu, bunu da hiç istemeyiz. Ancak, amigdalayı kontrol etmeyi de öğrenmemiz gerekir. Bunu yapmamıza yardımcı olan beyin bölgesi ise hipokampustur.

Hipokampus ve hafıza

Hipokampus, beyinde hafıza ile ilgili işlevi olan bölgemizdir. Özellikle kısa dönem bellekteki bilgileri uzun döneme aktarmakla meşhur bir görevi vardır. Diyelim ki, daha önce okul hayatınızda bir başarısızlık yaşadınız. Olayı yaşarken hissettiğiniz duygular öfke, utanç, yetersizlik duygularından biri ya da hepsi olsun. Hipokampus bu anıyı depolarken, amigdala da olayla ilgili bağlantıları depolar. Bugün işyerinizde bir başarısızlık yaşadığınızda, hipokampus eski anıları uzun süreli hafızadan getirirken, amigdala da eski duyguları getirir. Eğer amigdalayı kontrol edemezseniz, şimdi yaşadığınız durum çok ağır olmasa bile, eski yoğun duygularla aşırı tepkiler vermenize sebep olur. Ancak, işi kaybetme, eşi kaybetme, dostluğu kaybetme korkusu nedeniyle, olaylarda kurduğumuz bağlantıları ve duyguları bastırmaya devam ederiz. Bize stres yaratan durumla ilgili olarak, eski çağlarda olduğu gibi savaşmak, kaçmak gibi seçeneklerimiz olduğu halde, durumu olduğundan daha ağır hale getirerek, genelde çözmeye çalışamadan bilinçdışı şekilde ruhumuzdaki buzdağına katkıda bulunuruz. Bu buzdağının altında öfke, kızgınlık, hayal kırıklığı, değersizlik, yetersizlik ya da utanç gibi pek çok duygu olabilir. Bastırılan duygular, buzdağının görünen yüzünde stres olarak karşımıza çıkar. Bu algıladığımız tehditlere verdiğimiz tepkiler de, bazen saç çekme, bazen diş dökülmelerine, bazen uyku sorunlarına, bazen öfke nöbetlerine, bazen de kendine zarar vermeye kadar davranışsal ya da psikosomatik belirtilerle ifade bulur.

Stresten kurtulmanın iki sorusu

Tüm bu bilgilerden sonra, tehdit eden durumlarla karşılaştığımızda, hatta düşünce olarak bu tür durumları zihnimizde tekrarladığımızda, yapmamız gereken hipokampus ile amigdala arasında denge kurmaya çalışmak ve iki soruya cevap vermektir:

  • Amigdala bana hangi duyguları getiriyor?
  • Hipokampus bana gerçek olan hakkında ne bilgi sunuyor?

Özellikle stresle ilgili nasıl baş edebilirim diye gelen sorulara, Daniel Goleman’ın şu ifadesini hatırlatıcı olarak kullanılmasını öneririz: “Yoğun olumsuz duygular, bireyin tüm dikkatini kendi üzerine çeker, biz ne zaman başka bir şey yapmaya çalışırsak önümüzde bir engel oluşturur.” Engellenme ise yine bir stres kaynağıdır.

En iyisi, kendini anlama ve keşfetme yolunda, karşımıza çıkan ve tehdit olarak algıladığımız, bilinçdışına ittiğimiz tüm duyguları bir terapi ile bulmaya ve anlamaya çalışmaktır.