Etrafını kara bulutlar sardığında, bir tufan koptuğunda, her şey hallaçpamuğu gibi savrulduğunda nereye kaçacaksın, nereden yol bulacaksın? İhanete uğradığında güvendiğin insanlar, hiçbeklemediğin anda beklemediğin şeyler yaptığında nereye saklanacaksın? Utanması gerekenlerin aslında onlar olduğunu unutup kendini kendinden saklamak için ne kadar çırpınıp duracaksın. Ne kadar, nereye kadar, nasıl...?   

Her şeyin düğümlendiği anda yapılabilecek tek şey öylece kalakalmaktır. Beklemek, beklemek, beklemek. Sabrın sınırlarını zorlayana kadar beklemek. Beklemek sabretmektir. Bir var oluş, bir karşı duruş, bir tavır ve derin bir içyolculuktur. Vurgunu yediğin yerde beklemek, savrulan küllerinin yeniden derlenip toparlanması ve küllerinden yeniden doğmak üzere beklemek. Beklediğin yerin doğru olduğunu bilerek, orada direndiğin sürece istediğin her şey senin ayağına gelecek. Demir bir kalkanla sabır sabır örülecek etrafın. Ya sabır! dediğinde genişliğe, huzura doğru kapılar açılacak. Tipilere, boranlara, vurgunlara, ihanetlere gösterdiğin metanet seni güçlü kılarken dikenlere katlanmanın mükafatı da güller gibi kokmak olacak.

Veda etmeden çekip gidenlere karşı bir sabır türküsü tutturacaksın. Onlar arkasını dönüp giderken sen sabrın çelikleştirmiş iradesiyle damla damla eriteceksin taşları, taş yürekleri. Senden alınanların, karşılığında daha iyileriyle değiştirileceği inancı ve selamete ulaşmanın huzuru içinde    

'Ben gidince ardımda hain tipiler, sahte zemheriler değil Baharlar bırakırım taze yemlikler kokan.' mısralarını terennüm edeceksin.