TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Siz merak ettiniz mi bilmiyorum ama ben ettim ve şu şaşırtıcı sonuca ulaştım: Cumhuriyet devrinde yapılan askeri darbeler hep cuma gününe denk getirilmişti.

27 Mayıs 1960 ihtilali de, 12 Mart 1971 muhtırası, 28 Şubat 1997 postmodern darbesi de, 27 Nisan 2007 e-muhtırası da, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi hep Cuma günleri yapılmıştır.

Yine bir Cuma sabahı yapılan 43 yıllık 12 Eylül askerî darbesi ancak öncesi ve sonrasıyla anlaşıldığı takdirde kavranabilir.

Öncesinde ne vardı?

Kelimenin tam anlamıyla bataklık...

Ekonomi dibe vurmuş, zamlar alıp başını gitmiş, dahası yokluklar: Tüp gaz yok, şeker yok, sigara yok, Sana yağı (paketli margarinlerin tamamına böyle derdik) yok, elektrik kesintileri gırla gidiyor, benzini, mazotu ara ki bulasın vs.

Şahsen hayatta bizzat çalışmadığım hiçbir dönem olmadı. Ya kol veya kafa emeğimle daima çalışarak ekmeğimi çıkardım. Bugün de böyleyim.

1978 yılında Bursa’da Yıldırım semtinde bir İpragaz bayiinde çalışıyordum. Patron yurt dışında geziyor, ben ise 17 yaşımda bir yandan Kemal Tahir’in Kurt Kanunu’nu okuyor, diğer yandan şiir karalıyordum dükkânda.

Aklınıza gelebilir: Bu boş vakti nereden buluyordum? Çünkü tüp gaz gelmiyor, benim de işim olmuyordu tabiatıyla. Bu yüzden varsa yoksa şiir ve edebiyat…

Hiç unutmam, yaşlısından gencine zavallı insanlar her sabah dükkânın önüne tüplerini getirerek kuyruk olur, gelmesi muhtemel olan ama bir türlü gelmeyen tüp gaz kamyonunu beraberce beklerdi. Sabırla ve inatla.

Bu sırada halkla çok içli dışlı oldum. Annem yaşında kadınlar gelip yalvarırdı bana. “N’olur oğlum, bana bir küçük tüp ayarla, çamaşırımı kaynatamadım (sıcak su böyle elde edilirdi), yemeğim tencerede yarım kaldı, kocam beni dövecek veya çocuklarım aç kaldı” vs. Amcalar gelip torpil için ricada bulunurdu. Mahallenin kralı bendim adeta.

Arada bir haber alırız, Tüpraş rafinerisine bilmem Libya’dan bir gemi gaz gelmiş, gaz tankerleri sırada ki kilometreler boyu. Artık bekle, dur. O tankerler dolacak da, yola çıkacak da, Bursa’daki ana bayiye gelecek de, sonra bizim dükkâna da bir kamyon tüp nasip olacak.

Beklerdik heyecanla o kamyonu. Dükkânın önünde kuyruk, çaresizlikten tüp gazlarının üzerine oturmuş kavruk yüzlü kadınlar ve yıkanamadığı için saçları yapışmış kızlar, bastonlu ihtiyarlar bir küçük tüp gaza nail olabilmek için kalp çarpıntıları geçirirdi.

Kamyon gelir, ben de gayet düzenli ve adilane bir şekilde dağıtırdım tüpleri. Malzeme bitince alamayanların ellerinde boş tüpler, naçar evlerine geri dönüşlerindeki hüznü hiç unutamam. Artık açlıktan çocuklar mı ağlayacaktır, kadınlar kocalarından dayak mı yiyecektir, karıları bir işi beceremedin diye mi çıkışacaktır ihtiyarlara… Allah bilir…

Bu, 70’li yıllarda yaşadığımız rezaletin sadece benim çevremde sahnelenen kısmıdır. Bakkalı var bunun, benzincisi var, toptancısı, tekel bayii. Gelen görün ki, TRT televizyonu Eurovizyon finalini veya dünya buz pateni yarışmasını canlı yayınlardı, milletle alay edercesine.

Daha Teleferik semtinde pazara birlikte gittiğimiz rahmetli annemin yanında bir Solcu grubun böğrüme tabanca dayayıp tehdit ettiklerini, Bursa Akşam Lisesi’nde okurken (zira gündüz çalışmak zorundaydım) boykotu kırdığım için solcularca mimlendiğimi, yarı kurtarılmış mahallemizde ara sıra vınlayan kurşun seslerine aşinalık kesb ettiğimizi, haberlerde her akşam 10, 20, 30 gencin birbirini öldürdüğünü öğrendiğimizi, siyasetin kilitlendiğini, CHP ve Adalet Partisi’nin bir aday üzerinde anlaşamaması üzerine Cumhurbaşkanının seçilemediğini (6 ay kadar vekaletle idare edilmiştik, vekil de İhsan Sabri Çağlayangil’di), Türkiye’nin ancak bir sonraki yılın tarım ürünlerini rehine vererek bir Amerikan bankasından kredi alabildiğini anlatmadım.

İşte 12 Eylül böyle bir Türkiye’de yapıldı. Bunu derken darbeyi haklılaştırmıyorum kesinlikle. En başta siyasetin askere alan boşaltmaması gerekirdi. Güvenlik ve temel ihtiyaçlar her zaman özgürlükten önce gelir insanoğlu için. 12 Eylül darbesinin toplum nezdinde kısmen de olsa tasvip görmesinin altında bu arka plan yatar. Ancak…

Bunlara rağmen siyaset mekanizması işletilebilmeli ve millet olarak bu bunalımı askere havale etmeden çözebilmeliydik. Olmadı. Olmayınca bugün bile boğuştuğumuz bir yığın sorunla baş başa kaldık.

12 Eylül darbesinin içinde yaşamış biri olarak iç boyutu böyledir. Dış boyutuna bakarsak Amerika’nın yaptırdığı açıktır.