Güneş günbegün doğup batarken zamanın sınırsız ve sonsuz olduğuna inandırırız kendimizi. Sanki dünyadaki her şeyin mutlak bir sonu yokmuş gibi davranırız çoğu zaman. Kimileri için hal böyleyken kimileri için de sanki zaman kavramı parmakların arasından kayıp giden ve yakalamak için peşinden koşturulması gereken bir olgudur.

Zaman, kişiden kişiye görece bir noktadayken içinden türlü türlü durumlar çıkar. Atalet de bunlardan birisidir. Birçok toplum tarafından tembellikle özdeşleştirilse de atalet aslında bizzat kişinin karakteri ile alakalı olup kötü niyetle gerçekleşen bir durum değildir. Aslında genel olarak büyük sorunların sebebi olarak görülse de bu mesele, Yüce Yaradan’ın muazzam denge mekanizması sayesinde her şey yine dünyada olması gerektiği gibi ilerlemektedir. Nefesi dağıtırken verdiği orantıyı zihinlerimizi dağıtırken de paylaştıran Rabb’imiz ataletli insanları da karşılığı başka insanlar tarafından dengelenecek vaziyette dünyaya getirmiştir. Ancak tevekkül de gerekli olduğundan her ne kadar ataleti atamasak da başlangıç için çaba sarf edilmediğinde toplum bunu kötü niyet olarak algılayacaktır.

Hani bir söz vardır ya; “Her iş, vaktine esirdir!” diye. İşte bu vakit olgusu da dünya ve diğer gezegenlerin hatta tüm güneş sisteminin hareketleriyle meydana gelir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in dört yerinde gezegenler ve yörüngelerindeki hareketlerden bahsedilir. “Er-Râ’d 2, Lokman 29, Fatır 13 ve ez-Zümer 5”. “Her bir tanesi belirli bir zamana göre akıp gider”

İnsanoğlu yaradılışı itibariyle kâinat ile kusursuz uyumlu ve eş zamanlı hareket eden varlıklardan ibarettir. Tüm işlerimizin akıcılık durumunda ilerleyebilmesi için bize tanınan belirli süreler vardır. Bu da başlamak için niyetlendiğimiz zamana tekabül eder. İşte tam da bu niyetin ardından Allah’ın yardımı da peşi sıra gelir. Mükemmeliyetçi karakter taşıyan kişiler bir işi başından sonuna kadar kafasında kurgulamadan işe başlangıç adımını atamazlar. Bu da peş peşe erteleme durumunu meydana getirir. Tüm detayları düşünülerek eksiksiz olarak kafada bitse de bir iş, maalesef gerçek hayatta bir türlü tamamlanamıyor. Tamamlansa bile zamanı geçtiğinden dolayı pek de bir işe yaramıyor. Hatta mükemmel biçimde sonuçlansa da tebrik yerine tenkitlerle karşılaşılabiliyor.

Her bir nasibin, her tanıştığımız her insanın ve yapacağımız her işin şahsi yaşantımıza girmesinin ve gerçekleşmesinin doğru zamanları vardır. Asıl düsturun başlamak ya da durmaktan ziyade sadece yapmak olduğunu anlayıp uyguladığımız gün ataleti de ertelemeyi de tümüyle bünyemizden atmış olacağız.

Kendinde büyük kusur bulup zamanını yönetemediğinden şikâyet eden kişiler tüm işlerini ve tüm yaşantısını etkileyecek biçimde hareket edebilirler. Varsa çevremizde böyle kişiler, eleştiriyi sonraya bırakıp öncelikle bu meseleyi ortadan kaldırmak üzere el ele ilerlemek daha doğru olacaktır.

Çünkü biliriz ki; “Zararın neresinden dönülse kârdır”…