Evet, babalık öğrenilebilir. Öğrenilmelidir de. Ama nereden öğreneceğiz? Doğru kaynaktan öğrenilmediğinde sürekli yanlışlar devam edip gidiyor. Zamanla da o yanlışlar doğrunun yerine ikame ediliyor. Daha önceki iki yazıda ifade ettiğimiz gibi bir kez daha ifade edersek örnek alınacak en güzel baba, Peygamber Efendimizdir.

Diğer türlü hangi babayı örnek alırsak alalım bir yönüyle eksik olacaktır. Son yıllarda babalık çok ciddi anlamda irtifa kaybetmiş durumdadır.

Bu konuda Kemal Sayar ne diyor bir bakalım isterseniz:

Anne babalar çocuklarının hedonizmini taklit ediyor. Hayat günübirlik zevk ve eğlence için yaşanıyor. Böylece bir türlü büyümeyen, büyümek istemeyen insanlar zuhur ediyor. Hayatı sadece kendisi için yaşayan bireyler, narsisizm bayrağını toplumun burçlarına dikiyor. Narsisizmden kurtularak her birimizin diğeri için sorumluluk hissettiği bir ihtimam ahlakına dönebilir miyiz? Bunun için merhamet ve empatiyi bebeklikten yaşlılığa kılavuz edinmemiz gerekiyor.[1]

İşte bu yüzden her yetişkin, anne baba olmayı düşündüğünde bu rolün bütün sorumluluklarına da talip olduğunu unutmamalıdır.

Hayatı sadece kendimiz için, kendi nefsimiz için yaşamadığımızı iyi bilmemiz gerekiyor. Bir Kızılderili atasözünde denildiği gibi, 'Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünçaldık.'. O yüzden pervasızca kullanamayız, sorumsuzca yaşayamayız. Arzularımızı, hazlarımızı, hırslarımızı kontrol altına almalıyız. Anne babalar çocuklarını kendi arzularına kurban etmemeliler. Çocuklarını ihmal etmemeliler. Çocuklar hakiki anlamda yetişkin bir anne babadan mahrum bir şekilde büyümemelidir. Aksi takdirde o çocuklar da asla yetişkin olamazlar.

Toplumumuzda kaçtür babalık vardır?

Topluma baktığımızda bütün babaların aynı nitelikte olmadığını görmekteyiz. Birbirinden farklı baba figürleri ile karşılaşmamız mümkündür. Her baba, kendine özgüdür. Kendine özgü babalığını sergiler. Fakat bir tasnif yapmak gerekirse kabaca üçtür babadan söz edebiliriz.

Toplumumuzda baba türleri ile ilgili çok hoşuma giden şu tasnifi Doğan Cüceloğlu`ndan dinlemiştim[2]: Yok baba, yüz baba, can baba.

Şimdi bunları kısa kısa aklımda kaldığı kadar aktarmaya çalışacağım.

Yok Baba:

Yok babalar, çocuk terbiyesinde bir sorumluluk almıyorlar. Bu durumu da çok doğal olarak görüyorlar. Hasbelkader baba olmuşlardır. Çalışır, emek harcar, yorulurlar Kendi ifadelerine göre bütün kazançlarını içişleri bakanına teslim ederler. Gerisi anneye aittir.

Dışarıdan bakıldığında çok bir sorun yok gibi gözüküyor. Ama içeriden bakınca durum çok farklıdır. Babanın tanıklığı, sorumluluğu yoktur bu ailede. Çocukların gelişimine, büyümelerine, eğitimlerine dair gerçek bir tanıklık yoktur.

Bir çocuğun yetişmesinde, olgunlaşmasında önem verilen birisinin tanıklığı çok önemlidir. İletişim her yerde var olabilir ama ilişki çok azdır. Baba ile çocuk arasında sağlıklı bir ilişki olmalıdır. Babanın çocukları üzerinde o kadar büyük bir faktörü vardır ki anlatmakla bitmez.

Çocuk her hangi bir şey yaptığında görülmesini ister. Bir şey yapar. 'Anne bak, baba bak!' diye seslenir. Çocuk fark edildiğinde beyninde, kaslarında müthiş bir gelişme başlar.

Babanın tanıklığı çok özel bir tanıklıktır. 'Baba enerjisi' denilen bir enerji vardır ve çok önemlidir. Onun eksikliği birçok olumsuzluğa sebep olabilir. Hayatın realite testini babadan geçiyor çocuk. Annenin onayından daha önemlidir. Anne zaten hep aferin der. İyi yapsa da kötü yapsa da anne beğeniyor. 'Kuzguna yavrusu şahin gözükür.' misali. Ama baba öyle değildir. Babanın değerlendirmeleri biraz daha gerçekçidir.   O yüzden çok daha önemlidir babanın gözüne girmek. Bir ömür babanın gözüne girmek için çaba harcayıp da giremeyen ne kızlar, ne oğullar tanır bu memleket.

Yok babanın olduğu bir ailede bir vitamin eksikliği vardır. O ailede özgüven gelişmez, ruh sağlığı yerinde olmaz. D vitamini eksiliği, kalsiyum eksikliği gibidir.

'Baba olmak zor değildir. Ama babalık etmek zordur.' (Wilhelm Busch)

Yüz Baba:

Bu babalar, babalık hakkında bol konuşur, o rolü iyi oynarlar. Malumat sahibidirler.

Baba yüzü önemlidir. Topluma yansıyan yüzdür çünkü. Toplumun biçtiği rolleri iyi oynar yüz babalar.

Baba dediğin sert olur, ciddi olur, çocuğu şımartmaz, korkulur. 'Benim oğlum güçlüdür, ağlamaz.', 'Kız gibi ağlama.' der.

Bu babanın az da olsa tanıklığı vardır. Ama yeterli değildir. Sadece uyarır, öğüt verir. Sürekli hataları bulur.

Toplum olarak bu konuda çok marifetliyizdir. Hataları çok iyi buluruz. Baba figürü ne kadar iyi taklit edilirse o kadar iyidir. Babanın gözüne girmek için bir ömür harcanır. Ama çocuk yalnızdır. Baba da yalnızdır. Duygular, düşünceler, sevgiler açıktan ifade edilmez. Hep varsayılır. 'Baban sizin için çalışıp çaba harcıyor, adam daha ne yapsın oturup ailesiyle bir yemek bile yiyemiyor.' denir.

Yüz babaların çocukları ile candan ilişkileri yoktur. Baba, oğlunu askere uğurlar içten içe ağlar, ama oğluna göstermez. İzin dönüşü uğurlarken dik durur, oğul köşeyi dönünce ağlamaya başlar. Toplumumuzdaki babaların büyük bir çoğunluğu, geleneksel baba figürü de bu tip babalardır. Evet, yüz babalar vardır, etkilidir de. Ama candan bir ilişki, candan bir tanıklık, candan bir hissediş, dokunuş yoktur. Var gibidir, biraz 'mış' gibidir. 'El âlem ne der.' kısmı çok önemlidir. Toplumsal kalıplar, kodlar çok önemlidir. Oğul anaya söyler, ana babaya. Baba anaya söyler, ana oğluna. Direkt doğrudan, açık iletişim yoktur.

Çok kötü müdür? Hayır, hiçyoktan iyidir. O yüzden yüz baba diyoruz. En azında yüzü var çünkü.

Can Baba:

Baba olmanın farkında olunduğu, yaşandığı, hissedildiği bir babalıktır. Bilmek değil, yaşamaktır önemli olan. Çocuklarla kurulan can cana bir ilişkidir.

Hayatın merkezinde olan bir babadır. Çocukların gelişimini, gelişim evrelerine tanıklık eder. İlk kelimelerini, ilk gülücüklerini, ilk düşmelerini, ilk hayal kırıklıklarını, ilk başarılarını, ilk kaybedişlerine tanıklık eden babadır.

Çocuklarıyla oynayan, onlarla boğuşan, güreşen, onlarla arkadaş gibi olan, onlarla istişare eden, onlara saygı duyan baba can babadır.

Çocuğunun gözündeki mutluluğu, gülümsemeyi hisseden bir babadır.

Hoşgörülü, anlayışlı, koruyan kollayan, ideal veren, seven, şefkatli, adil, merhametli, tatlı sözlü, yumuşak kalpli, şakacı, ölçülü bir babadır can baba.

Can babalar, katılımcı bir babadır.

Babalığımızın tüm aşamalarında can baba olamayabiliriz. O anları yakalamak için çaba harcamalıyız. Can baba olduğumuz anları artırabiliriz. Bir can baba da hayatının her anında can baba olamayabilir. Ama en azından çocuklarıyla ilişiklisi her zaman candandır.

  'İyi bir babanın rolü, yüz öğretmeninkinden daha fazladır. 'demiş George Herbert.   İşte bu yüz öğretmene bedel olan babalık can babalıktır.

Okumuş olmak, tahsil, iş önemli değildir can baba olmak için.

Herkes kendi babasıyla olan ilişkilerini bir sorgulayabilir bu anlamda. Babası can baba olanların da can baba olmaları kolaydır. Ama babaları yok baba, yüz baba olanların ciddi bir eğitimle, farkındalıkla can baba olmaları gerekir. Çünkü örnek alınan baba çok önemlidir.

Babanın can baba olduğu bir baba ocağında yetişen evlatlar da cankız, canoğul olurlar ve hep özlemle, sevgiyle hatırlanır o baba ocağı.

  Ve o can baba bir gün hayata gözlerini yumduğunda ardından şunlar söylenir:

Baban giderse
Darda sana yetişen elin gider
Aklın gider, canın gider
Şu dağlanmış yüreğinde
Çocuk kalan yanın gider

Baban giderse
Başı dumanlı dağın gider
Atan gider, sırtın gider
çınar ağacın gider yaslanacak yer bulamazsın;

Baban giderse
Darda sana yetişen elin gider
Aklın gider, canın gider
Şu dağlanmış yüreğinde
Çocuk kalan yanın gider

Baban giderse
Öpülecek elin gider
Bayram gider; (
Can YÜ CEL)

Bütün babaların can baba olması dileğiyle bütün babalara selam olsun diyoruz.

 

 

 

[1] Biraz Yağmur Kimseyi Islatmaz, Kemal Sayar