'Medya güçlü bir ahâki (etik) temel üstünde yükseliyorsa, kamuoyu oluşturmak gibi kuşkulu` bir hedefe değil, kamuoyunun özgürce oluşmasına katkıda bulunmaya yönelir.' Medyada Etik (DJU) yayını. 1977.

Son zamanlarda saygıdeğer meslektaşlarım, temel ahlak kurallarını hiçe sayan tarzda yazı yazmayı moda haline getirdiler.

Bu arkadaşlar gazetecilik konusunda herhangi bir eğitim almasalar dahi mutlaka en azından göz gezdirmişlerdir. Çünkü dünyada medya ahlâk ilkelerini tartışan, düzenleyen, sıralayan, zenginleştiren, ayrıntılayan dev bir literatür var. Ü lkemizde de bu konuda doğrudan medya ahlâkını konu edinmiş yedi-sekiz kitap ya da derleme var. Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti`nin (TGC) ve Basın Konseyi`nin yayımladığı kitap ve broşürlerde medya ahlâk ilkelerine de yer veriliyor. TGC`nin, Basın Konseyi`nin, Çağdaş Gazeteciler Derneği`nin (ÇGD) hemen her yayınında, hemen her raporunda medya ahlâkından söz eder. Gazetecilik eğitimi veren yüksekokul ve üniversitelerde medya ahlâkı dersi var ve zorunlu bir ders. 'Medya ahlâk ilkeleri', ya da 'basın meslek ilkeleri' adıyla diyeceğimiz kurallar ve öğütler ve dilekler dizisi aslında topu topu sekiz-dokuz maddeye indirgenebilir:

'Gazetecinin nesnel (objektif) olma zorunluğu',

'Özel yaşamın dokunulmazlığı',

'Kamu çıkarının önceliği',

'Gazetecinin, mesleğin imkanlarını özel çıkarlar için kullanmama zorunluğu',

'Haber kaynağının gizliliğinin korunması',

'Şiddet ve zorbalığın özendirilmemesi',

'Kişi ve kurumları küçük düşürme amaçlı haberlerden kaçınılması',

'Haberde tarafların tümünün görüşlerinin yansıtılmasına özen gösterilmesi'

Bu medya ahlak ilkeleri yanında kişinin ahlaklı olması çok önemli. Tek başına bu ilkeler hiçbir şey ifade etmez.

Eskilerde Fütuvvetnamelerde yer alan bazı ilkelere vardı. Meslek ahlakını anlamında olması gereken çok önemli ilkeler bunlar

* Gelemeyene gitmek

* Bilginlerle dost olup dostlara danışmak

* Yapılan iyilik ve hayırda Allah hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek

* İçi dışı, özü sözü bir olmak

* Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek

* Zenginlere zenginliklerinden dolayı itibardan kaçınmak

* İnsanların işlerini içten ve güler yüzle yapmak

* Açıkta ve gizlide fütuvvet kurallarına uymak

* Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini bilmek, kendi muhtaçiken başkalarına verecek kadar cömert olmak.

Biçimsel olmayan Ahi ahlakı ise daha çok meslek içi dayanışma ve meslek ahlakı ile ilgili kurallardan oluşur. Bu kurallar

* Ahinin emeğini değerlendireceği bir işi olmalıdır.

* Ahi birkaçişle değil, yeteneklerine uygun tek bir işle uğraşmalıdır.

* Ahi dürüst olmalı, emeğiyle hak ettiğinden fazlasını kazanmak yoluna sapmamalıdır.

* Ahi işinin geleneksel pirlerinden kendi ustasına kadar tüm büyüklerine içten bağlanmalı, sanatında ve davranışlarında onları örnek almalıdır.

* Ahi, kazancının geçiminden arta kalanının tümü ile ihtiyaçsahiplerine ve işsizlere yardım etmelidir.

* Ayrıca her meslek dalına ait ayrı ayrı fütuvvetnameler vardır ve bunlar o mesleğe ilişkin ilkeleri ile meslek etiği kurallarını içerir.

*Ahi olmaya engel olan unsurlar da gerçekte birer ahlak göstergesidir. Bunlar:

*Her yerde ve her işte iyi ve doğru olmayanlar

*Yardım etmeyen, yardımlaşmayan, başkalarına yük olan veya başkalarının sırtından geçinenler

*İnançsızlar, falcı ve büyücüler, yalancılar, hayvanların üreme döneminde avlanan avcılar, hırsızlar, dolandırıcılar, acımasızlar, gösteriş meraklıları, karaborsacılar, kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından önde tutanlar.

Ben bu ilkelerin bugün içinde uymamız gereken ahlaki değerler olduğunu düşünüyorum.

Ahilikte meslek ahlâkı her şeyden önce gelmekteydi. Her birimin kendi denetleme organları mevcut olmakla beraber, herkesin kendi kendisinin kontrolünün ve bunu vicdanlarına koymanın en doğru bir yol olduğu olgusu burada daha ağır basmaktaydı. Çalışanlar arasında çırak, kalfa ve ustalık ilişkisi bir nevi baba- evlat şeklinde saygı ve sevgiye dayalıydı. Her ahi bir 'pî r'i kendisine üstad etmek zorunda olup sanatın geleneksel büyükleri hakkında sözlü kültürü öğrenmek, hal ve hareketlerini onlara uydurmak zorundaydı. Bu üstatlar, hayatları etrafında örgülü hikâye menkıbelerde geçtiği üzere üstün insan ve örnek ahlâk sahibi kimselerdir. Onların aşılmazlıkları dilden dile dolaşarak nesilden nesillere aktarılmaktadır. Bu kişiler nezdinde tecrübeye dayanan ve pratikte örnekleri verilmiş bir ahlâk telakkisi, uygulanabilirliği nedeniyle, her zaman kaideler manzumesi olmuştur.

Böyle olunca 85 yaşına gelmiş meslek büyüğüne hadsizlik yapmak köşe yazarı arkadaşımızın aklının ucundan bile geçmez.