Konservatuar eğitimi dahil 46 yıllık müzik eğitimcisiyim. İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı`nın ilk öğrencisi, mezunu ve ilk asistanlardan olan, okuldaki gelişmeleri takip eden, içinde olan, notlar yazan, yönetimde ve kurullarda olan, dilekçe ile uyaran/bilgi-görüş sunan bir kişiyim.

Bilindiği gibi 1976-2020 arasını kapsayan (Yeni rektörümüz İ.Koyuncu ile biten), 'Konservatuarda Yaşadıklarım' adlı eseri hazırlamaktayım. Bir kısmına yeni yayımlanan 'Ü lkemizde Müzik Eğitimi ve Müzik Kurumlarımız' adlı eserde yer vermiştim.

Bu yazı iki senedir yayını bekliyor. Çok düşündüm, ancak 'tarihe not düşmek' üzere ve yeni İTÜ Rektörümüze, Yardımcılarına., Konservatuar mensuplarına ve müzik insanlarına doğru bilgi vermek açısından zorunlu gördüm.

Aramızdan gençyaşta ayrılan ve hiçbir kavgamız/tartışmamız olmadığı halde, lisede okurken adeta 'bana teslim' edilen, şahsıma kötülükler/dedikodular/mobbing yapan Ş.B. için yapılan 'yayınları', 'kütüphaneye isim eklemeleri', 'adına beste yarışması' yapılmasını görünce, yazmadan edemiyor insan;

Çünkü, başka bir profil çiziliyor. Toplumumuzda istenilir ki 'ölenin arkasından konuşulmasın', çünkü muhasebe etmek, yargılamak, Yaradan`ın (C.C) hakkıdır..

Elbette ama, İslam Dini`nin kendine ait kuralları ve pratikleri var.

Kişiler, hayat denen o yolda 'sosyal pozisyonları, unvanları, makamları, ülkeye hizmetleri ve musalla taşına kadar sürüklediği kalabalıklar v.b.' ile değerlendirilir.

Ben de bu özelliklere dikkat ederim ve her gördüğüm cenazeye dua etmem, edemem...

İnsanlara zulüm eden, mobbing yapan, hayatlarıyla oynayan kişilerin de, Ahiret`te değil, bu dünyada çekmesini ve görülmesini isterim;

Rahmetli, kanun virtüozu, değerli arkadaşımız Halil Karaduman`ın vefatı ile müzisyenlerin %99`u üzüntü duymuştu, öyle olmak gerek!..

O nedenle, ismini bile açıkça yazmak istemediğim Ş.B.`ye hakkımı helal etmiyorum;

Bu yazımda, eski rektörümüz Prof.Dr.Mehmet Karaca`nın İTÜ TMDK Kütüphanesi`ne Ş.B. isminin eklenmesi töreninde yaptığı konuşmadan hareket edeceğim.

Belli ki, okunan metin Ş.B.`ye çok yakın birisine yazdırılmış, çünkü bu bilgiler 'doğru olmadığı' gibi, Sn.Karaca`nın cümlelerde geçen 'teknik terimleri bilmesi' mümkün değildi..Hocama, yazdım ve 'metni kimin yazdığını' öğrenmek istedim, dönmedi;

Neden doğru değil?

Şimdi anlatacağım;

Burası, Akademi!.

Burası İTÜ saygın, nitelikli ve ağırlıklı bir üniversite;

Başbakanlar, Cumhurbaşkanları yetiştirmiş; .

Okulumuz, ilk kurulan, İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı Türk müziğine önemli hizmetleri yapmış, 'çok değerli sanatçılar görev yapmış' ve 'nitelikli mezunlar vermiş' bir kurum;

O zaman 'Etiklik' ve 'Liyakat' şart;

Dediğim gibi, ben 'tarihe not düşüyor', bazı yaşadıklarımı vurgulamak istiyorum.

Kütüphanenin yeri konusunda eski Müdür Prof.Dr. Lale Berköz, çok çaba sarf etmişti. Açılışta çağrılmadı, çok kitap bağışlayanlara plaket verildi, ama bana verilmedi. Çünkü, Ş.B.`nin sürekli 'hırsı', 'aklını' geçiyordu; (Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi`ne 100 kitap bağışladım)

Gelelim konuşmaya:

Sn. Karaca: '; ; ..aramızdan erken ayrılan Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu`nun akademisyen ve icrâcı olarak çok yönlü kişiliğe sahip olduğunu belirtti. Ardından, Beşiroğlu`nun bilim ile sanatı birleştiren mesleki başarısıyla ve kişiliğiyle, her iki disiplini de kendinde topladığına dikkat çekti; ; .özellikle de Şehvar Beşiroğlu`nun bir müzikolog olarak, müziğin köklerinden aldığı ve kendi yorumuyla işlediği kuramsal bakış açısına enstrümantal bakımdan yenilikçi ve ilerlemeci bir yaklaşım getirdiğini aktardı.'

Soru: Hangi 'mesleki başarısıyla ve kişiliğiyle?'

'Elinden tutan, önünü açanlar' (Rahmetli Prof. E.Berker) sayesinde yürüyen, benim görevdeyken fark edip, kılavuza 'Türk Müziği alanını' ekletmemle 'erken unvan alan', bunu 'hazmedemeyip' yanlışlar yapıp etrafına sürekli 'mobbing uygulayan', sürekli 'bağıran', öğrencilerine ve alt akademisyenlere hep 'parmak sallayan', 'sınavında-jürinde ben varım ona göre' diyen, öğrencilerine 'çeviri yaptırıp' onları 'bildirilerinde kullanan', kadrolu olan şahsıma bir dönem 'ders verdirmeyecek kadar' kuralları ihlal eden, gözü dönmüş olan v.b.' kişilikle mi?

Ya da, Konservatuar lise öğrencisiyken başarısız olduğu için, TMDK kuruluş sırasında 7 olan başarı notunun, Y.Kurulu kararı ile 5`e düşürülmesinden yararlanan, Kanun`un 'akordunu' yapamadığı ve 'iyi çalamadığı' için eleştirilen, sonra Arp`e geçen, onu da 'çalamayan' mesleki başarısıyla mı?

Veya, Sn.Karaca`nın başka bir ismi (A.Koç) atamasıyla Konservatuara müdür olamayınca, ortalığı birbirine katmış, bağırmış çağırmış, 'rektörün aleyhine söylemlerde bulunmuştu. (Bir süre sonra MİAM`a 'Eş Başkan' atanmıştı!) O günlerde, adımı kullanarak 'Rektörlükten aradılar. Göktan yüzünden müdür olamamışım. Göktan, benim hakkımda dosya vermiş' söylentisini yaymıştı. Ama, kaynağını bulamıyordum. Birkaçgün sonra, müzisyen, güvendiğim arkadaşım Öğr.Gör Nail Yavuzoğlu olayın nerde, nasıl olduğunu anlattı. Bunu öğrenince derhal rektörden (Sn.Karaca) randevu aldım, kabul etti 'hoş geldin' dedi. Yard. Sn. İbrahim Özkol`u da çağırmıştı. Ben 'Sn. Rektörüm, size Ş.B. hakkında verdiğim söylenen dosyayı rica edebilir miyim' dedim. 'Ne dosyası, sen bana bir şey vermedin ki! Çok sinirlisin, anlat bakalım' dedi. Anlattım ve son cümle olarak 'Sn. Rektörüm, rektörlük töhmet altında, çünkü telefon buradan gelmiş' dedim. Bekledim ki, 'çok kızacak', bana 'sen yanda kahve iç', sekretere 'Ş.B. hemen bana gelsin' diyecek. Heyhat!.. Ve, 'Sen ciddi adamsın, çalışmana bak, boşver. Ne kadar dedikoducu bir okulsunuz' dedi; Dondum kaldım. 'Ama, siz bu kişiyi MİAM`a eşbaşkan yaptınız. Etekleri zil çalıyor' dedim. Elini havaya salladı ve 'orda bir şey yok ki' dedi. Ben, Sn. Rektörüm, bu kişiye Ü niversitede 'Birim Başkanlığı' veriyorsunuz, ne demek bir şey yok?' dedim ve teşekkür ederek yanından ayrıldım. Ş.B.`nin müdür olmamasında, 'benim bilgim ve dahlim olmadığını' ispat etmemle ilgili açıklamamı, Sn. Rektör M. Karaca ve tüm okula göndermiştim.

Buna rağmen, 'gelip özür dilemeyen' kişilikle mi?

Nihayet, C.E.Ökten ile birlikte, yeni rektör Prof.Dr. Muhammed Şahin hocayı 'size oy verdireceğiz' diye inandırarak, 'Lale Berköz`ü görevden aldırmayı' başarmışlardı. Şahin hoca, Berköz`e: 'başarılı işler yapmışsın, ama söz verdim istifa et, yoksa görevden alırım' dedi. Lale han. 'Etmiyorum' dedi ve görevden alma yazısı geldi. C.Aşkın Müdür, Ş.Ş.B. Müd.Yard. oldu; 'Sabah işe gelince 'nerde benim kahvem' diye bağırmaları çok konuşuldu. Bahar döneminde bana ders verdirmedi. Her gün 4 saat okula geldim, elbette bu duyuldu, kanunen suçtu. Dilekçe vermeyi doğru bulmadım, çünkü, 'Konservatuarın rektörlükte olumsuz konuşulmasını' hiçbir zaman tasvip etmemiştim. C.aşkın`a söylemişler, ama ilgilenmedi. Sınavlar vakti geldi, sınav kağıdını alınca şok geçirdim unvanlı bir akademisyene 15 sınava jüri konulmuştum, ama 'asil üye' değil, 'yedek üye' yapılmıştım. Aklı sıra beni küçümsemeye çalışıyordu. Bir dilekçe yazarak, sistemli bir şekilde mobbing uygulandığını, düzeltilmediği takdirde, Rektörlüğe başvurmak zorunda kalacağımı belirttim. Bir hafta sonra Yönetim Kurulu adına 'özür' yazısı geldi, ama bana verilemedi, odamın kapısının altından atılmıştı. O gün, Elbette, o anda benim için C.Aşkın Yard. ve Y.K. üyelerinin değeri sıfırlanmış oldu.

Hangi kişilikle?,

Hangi cesaretle?.

Sn. Karaca: 'Kendi yorumuyla işlediği kuramsal bakış açısına enstrumantal bakımdan yenilikçi ve ilerlemeci bir yaklaşım getirdiğini aktardı.'

Soru: Çalgıyı çalamayanın 'yorumu olamayacağına' göre, 'yenilikçi ve ilerlemeci' nasıl bir yaklaşım getirmişti acaba? (İlerlemecilik veya ilericilik toplumsal reformu savunan politik felsefedir. Sosyal, siyasi ve ekonomik konularda genellikle değişim karşıtı, toplumsal baskıya dayalı sistemleri savunanlara karşı yenilik taraftarlarını ifade eder ve onların savunduğu fikirleri kapsar. Yenilikçi her yeniliğe kolayca uyabilen, alışabilen, yenilikten yana olan' demektir.)

Mesela, virtüozlar Halil Karaduman (rahmetli), Hakan Güngör, İhsan Özer, Tahir Aydoğdu ve Göksel Baktagir v.b. gibi, Kanun`da 'bir farklı çalım ve icra tekniği mi' geliştirmişti?

Biz, 46 yıldır Konservatuar ve müziğin içindeyiz, bilmiyoruz; Sadece, Ş.B.`nin 'akort sorunu' olduğunu -herkes gibi- biliyoruz;

Devam edeceğiz;