Gönlü hayşetultan yufka gibi incelmiş yüksek mühendis Bekir, diline, her zamanki gibi besmele, hamdele ve salveleyi dolayıp uzunca bir yürüyüşten sonra İznik Tacirler kanyonuna vardı.  Bağ evine yaklaşık 15 kilometre mesafede bulunan kanyon kalabalıklardan, seslerden, dünyanın 'güft u gu'sundan uzaklaşmak ve dahi 'tefekkür ufuk'larını temâşâ etmek için ana kucağı misali bir sığınma sahnesiydi onun için.

Her zamanki gibi yine pek çok gündem vardı zihninde. Kabil havalimanında işgalcisine âşık yüzlerce Ü mmet-i Muhammed evladının ABD uçağına binebilmek için ortaya koyduğu görüntü ve dahi aklını peynir ekmeğe katık eden birkaçkişinin, üzerinde '1109' yazan teyyareden düşerek paramparça olması mânâ iklimini tarumar etmişti. 

Muhatabımız, Samandağlarının İznik eteklerinin bir kısmını çepeçevre kuşatarak çeperden merkeze doğru uzun ince kıvrılışlarla ilerleyen suyollarını kat ederek ulaştığı kanyona hususen aşura gününde gelmişti. Paris`ten aldığı, yanından hiçbir zaman ayırmadığı kırmızı deri çantasından not defterini ve kalemini çıkardı, gönlü dil olup yazmaya başladı: 

'Hicrî takvim 61 yılını gün 10 Muharremi gösteriyor. Miladi tarih, 10 Ekim 680; Kerbelâ çölünün tam orta yerinde Sevgili Peygamberimizin (sav) mübarek torunu Hz. Hüseyin (ra) ve beraberindeki ehl-i beyt mensupları Yezid soyu tarafından katlediliyor. Bende-i âli abânın gönül evi o günden beri mahzun, her dem Muharrem Kerbelâ her yerde...'

'Kerbelâ her yerde; ' şeklinde kurduğu hüküm cümlesini birkaçkez tekrarladıktan sonra bu kez çantasından kamış kalemini, is mürekkebini ve aharlı kâğıdını çıkardı. Kamış kalem kâğıdın gül kokulu sathında kemâl-i edep ve hürmetle ilerledikten sonra, celî şikeste ta`lik neviyle yazdırılan metni şöylece okudu: 'Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer/Ver bize lû tfet Hüseyn ibn i Ali`den bir haber.'

Mühendis Bekir, bağdaş kurduğu ağacın gölgesinde ezkâra devam ederken gözlerini hemen yanı başında bulunan bodur ağacın meyvelerini didikleyen mavi baştankaraya mıhladı, o demde naif kuş 'güzel bakışı' sezdi ve kanat çırparak hep birlikte Hicri 61 yılının 10 muharreminin yasını tutmaya başladılar:

'Hicri 61.

Kur`an-ı Kerim`in nüzulünün üzerinden henüz 50 yıl geçmiş. Tabir yerindeyse Hicaz bölgesinde Cibril Aleyhisselâm`ın kanat sesleri yankı buluyor.

Ayet-i kerimeler Müslüman gönüllere hücre hücre yerleşiyor. İslâm güneşi dört kıtayı berrak kandiller misali aydınlatıyor.

Allah (cc) dinini tamamlamış. İki Cihan Serveri (sav) mele-i a`lâ`ya çekilmiş. Efendimizin (sav) hatıraları henüz taze. Ashab-ı Güzî n`in bir kısmı hayatta. Ebu`l Kasım`ın (sav) mübarek sözleri Sahabe-i Kiram hazerâtının kulaklarında çınlıyor; İslâm Devleti`nin nabzı Medine-i Münevvere`de atıyor;

Hicri 61, 10 Muharrem;

Hâl böyleyken hak ile batıl, nur ile karanlık her devirde olduğu gibi Asr-ı Saadet`in hemen akabinde de mücadele halinde; Münafık nifakını sergilerken, mücrim cürmünde ısrarlı kâtil her dönemde mesleğini icra ederek, kıtalden geri durmuyor.

Kerbelâ çöllerinde hain ellerin tutuğu bıçak, Sevgili Peygamberimizin (sav) ciğer parelerinin boyununa dayanıyor; Her gün gülerek doğan güneş o gün ağlayarak batıyor;

 şıkların gönül kuşları hüzün denizinde boğulurken, Bende-i  li Abâ bir kulun dilinden

'Lî hamsetün utfî bihâ harre l-vebâi l-hâtima(h)

El-Mustafâ vel-Mürtezâ ve b-nâhümâ ve l-Fâtima(h)' mısraları dökülüyor;

Hicri 61, 10 Muharrem;

Kerbelâ çölünde sıradan bir gün; Güneş her zamanki gibi yakıcı; Kum fırtınaları sahrada ne varsa önüne katıp götürüyor. Güneşin böğründe Efendimizin (sav) torunu ve evlad ü iyâli adeta mahşeri yaşıyor. Vicdanlar köreliyor, kalpler kararıyor, Kerbela`da akıl ve iz`an tutulması yaşanıyor.

Hz. Fatıma Validemizin (r.anha) pak oğlu Hz. Hüseyin (ra) Kerbelâ çölünün tam orta yerinde atının üzerinde 'Hasbünallah' diyor 'Hasbünallahi ve nimel vekî l...'

Nesebi Seyyî d, künyesi Ebâ Abdullah;

Nesebi Seyyid, unvanı Şehî d, künyesi Ebâ Abdullah; İki Cihan Serveri`nin (sav) torunundan, Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib bin Abd`ül-Muttalib bin Haşim el-Kureyşî el-Hâşimî `den (ra) bahsediyoruz.

Hicri 61, 10 Muharrem;

Hz. Hüseyin (ra) Uhud Dağı gibi ihtişamlı;

Dedesinden (sav) tevarüs eden nübüvvet nurunun eseri Hz Ali`nin (kv) ciğerparesinin pak yüzüne iki haftalık hilâl parlaklığıyla yansıyor.

O nur, kızgın kumların üzerinde yakamoza dönüşüyor. Hz. Hüseyin dağ gibi bir yiğit; Uhud dağı gibi ihtişamlı, Ebu Kubeys gibi vakur; Arkasında Ehl-i Beyt sıra sıra;

İdrakler körelmiş.

Kalpleri, gönülleri mühürlü olanlar nübüvvet nurunun eserini göremiyor. İdrakler körelmiş; Heyhât! Nasıl cehennemî bir fiil işleyeceklerinin farkında değiller; Derken hain bir el, evvelemirde Hz. Hüseyin`in atına kast ediyor;

'Düştü Hüseyn atından sahra-ı Kerbelâ ya

Cibrî l var haber ver Sultan-ı Enbiyâ ya.'

Efendimizin (sav) torunu atından yere düşerken melekû t âlemi derin bir hicab içinde;

'Ben, Hz. Muhammed Mustafa`nın (sav) torunu değil miyim!

Hicri 61, 10 Muharrem;

Hz. Hüseyin (ra), cennet ahalisinden, nefsini aşmış mübarek bir zat. O dünyadan ve içindekilerden geçmiş bir sahabi. Kerbelâ`da bittabi kendini düşünmüyor, arkasında sıralanan evlad-ı iyâlinin, Son Peygamberin (sav) neslinin izzet ve şerefini, selâmetini gözetiyor; Pak dudaklarından dünya kelâmı olarak şu son cümleler, inci-mercan misali dökülüyor:

'Ben, Peygamberiniz Aleyhisselâm`ın kızının oğlu değil miyim? Ben, Hz. Muhammed Mustafa`nın torunu değil miyim? Şehitler Seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi? Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?'

Bu demde kirpikleri göz pınarlarından coşup gelen gözyaşlarını tutamayan harita mühendisi Bekir ayaklarını şelalenin havuzuna uzatırken, yakın zaman önce esnaf arkadaşı, bende-i âl-i abâ Erhan`dan öğrendiği duaları mavi baştankara ve tüm kuşlarla birlikte tilâvet ederken, Amasya`nın manevi sütunlarından Seyyid Mir Hamza Nigâri (ks) ses verdi: 

(; )

Siz Yezî dî siz pelî dî biz Hüseynî biz şehî dî  

Siz butlânî biz hakkânî siz bir taraf biz bir taraf 

Sizler düşmen-i Mustafâ biz bende-i âl-i abâ 

Siz hasmânî biz rahmânî siz bir taraf biz bir taraf 

Siz kã til-i âl-i Zehrâ biz mâtem-dâr-ı Mustafâ 

Siz Şimrânî biz hüznânî siz bir taraf biz bir taraf 

Siz Haccâcî siz leccâcî biz Kanberî Peygamberî  

Siz nefsânî biz rû hânî siz bir taraf biz bir taraf 

Siz şeytânî biz rahmânî zıd-ender-zıddız el-hâsıl 

Siz zulmânî biz nû rânî siz bir taraf biz bir taraf

Hicrî 1443 10 Muharrem

Bizim Bekir, ilk sahifesine nesta`lik hurufutla 'Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı' ibaresinin yazılı bulunduğu meşk defterine son olarak şu satırları kaydetti ve iftara yetişmek mülahazasıyla her zamanki gibi besmele, hamdele ve salveleyle Ömerli köyünün yoluna revân oldu:

'1384 hicran yılı; Kerbelâ faciasının üzerinden 14 asır geçmiş. Â şıklar, Kerbelâ ızdırabını sadece Aşure Günü`nde değil, her gün, her an yaşıyor.' 

Mühendis Bekir, tefekkürle geçen, hüzün dolu yorucu bir günün ardından, yeni, yepyeni gün için 'Merhaban  merhaban bi`s-sabah`il-cedî d ve bi`l-yevm`is-saî d' cümlesini kurarken saati 04.39`u gösteriyordu. Tam bu esnada infak ehli bir ağabeyinden aldığı whatsapp mesajının içeriğine tüm benliğiyle 'âmin' dedi, 'âmin'.   

'Daha önceki bildirilerimizde, konuşmalarımızda ve yazılarımızda belirttiğimiz gibi, milletimiz İslâm Milletinin dünü, bugünü ve yarını içiçe şuurumuzda canlı olarak bulunmalıdır ki hep uyanık olalım ve başımıza gelen felaketleri bir daha yaşamayalım.

Kendi takvimimizin aylarından olan muharrem ayı, yılın ilk ayıdır. Bu ayda tarih içinde İslâm Milletinin geçmişinde dönüm noktaları olan olaylar yazılmış ve anlatılmıştır.

Şüphesiz, bunların içinde en acısı ve kıyamete kadar unutulmayacak ve yüreğimizi yakıp duracak olanı Hz. Hüseyin`in ve kendisiyle birlikte olanların şehadetidir. Hz. Hüseyin, kendisinin ve yakınlarının hayatları bâhasına, İslâm`ın gerçek doğrultusundan, anlamından ve amacından saptırılmasına, ruhundan mahrum edilip sadece dış görüntüden ibaret bırakılmasına razı olmamış, karşısındakilerin gücüne bakmaksızın, yanlışa, kötülüğe, zulme ve nankörlüğe karşı durmuş, savaş açmış, Hak ve Hakikatin sancağını gökte dalgalandırmış ve bize, kıyamete kadar, Din yolunda, Hakikat uğrunda savaşma örneği olmuş ve hepimize Hak yolunda savaşma görevini ve geleneğini bir miras olarak bırakmıştır. Bugün de, müslümanlar, birlik ve beraberlik içinde, kendi medeniyetlerini en ileri  seviyeye getirerek, insanlık düşmanlarının kötülüklerine engel olmak için ayakta dimdik durmalı, Doğu-Batı savaşını önleyerek insanlığı kurtarmalıdır. Bu kurtuluşu Büyük İslâm Birliği`nden başka sağlayacak bir güçde yoktur. 

Bu on muharrem gününde, Hazreti Hüseyin`i ve onunla birlikte savaşarak şehit olan yakınlarını rahmetle anar, onların yolunda, dâvamızda bizi diri, muzaffer, yanlışlıklardan korunmuş tutup âhirete yüzü ak ve alnı ak olarak ulaştırmasını Allah`tan dileriz. Sezai Karakoç'

`height=

Yazı güzeli: Hadis-i Şerif: Hüseyn  minni ve ene min  Hüseyn. Efendimiz Aleyhisselâm buyurdular: Hüseyin bendendir, ben de ondanım. Hattat Mahmut Şahin.