İçeride rahat yer bulmak ve Cuma namazını huzur içinde kılmak için bir gün Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii’ne erkenden gittim.

 Kürsüde gençbir hoca vaaz ediyor, İslam’a göre mutlu ailenin nasıl olması gerektiğini anlatıyordu.

Vaazının bir yerinde kısaca kendisinden bahsedip Üsküdar’daki bir cezaevinde görev yaptığını, mahkumlara nasihatte bulunduğunu söyledi. Böyle gençve kabiliyetli bir din görevlisinin cezaevinde istihdam edilmesini, tutuklulara verilen bir mükafat diye yorumladım.

Hoca efendinin, evliliğin faydalarını ve yararlarını anlatırken verdiği bir örnek dikkatimi çektiği için ben de sizlere nakletmek istiyorum.

Cahiliye devrinin meşhur şairlerinden Ferezdak bir gün demiş ki: Annem dindar bir kadın olduğu için çok ibadet ediyordu. Ben de kendisinin her istediğini yerine getiriyordum. Onun ibadetiyle benim itaatim at başı gidiyordu. Ne yazık ki evlenince bu uyum bozuldu. Annem geliniyle kavgaya başlayınca ibadetinde de gevşeme başladı. Haliyle benim de itaatim azaldı. Sonunda annem ibadeti, ben de itaati bıraktım.

Gençvaiz, İslami manada huzurlu bir ailenin nasıl olması konusunda daha bir hayli söz söyledi.

O gün, sık sık uğradığım kitapçı Bayram Bey’in dükkanına bir kere daha gittim.

 Ortada yanan kocaman kömür sobasında ellerimi biraz ısıttıktan sonra eski kitapları, eskiden olduğu gibi, yine karıştırmaya başladım.

Kısa süren bu taharriyat esnasında ilgimi çeken birkaçkitabı satın aldım.

Merakınızı gidermek için birini söyleyeyim. 'Müslümanlığın Temel Bilgileri' adını taşıyan eserin yazarı merhum Prof. Dr. Abdülkadir Karahan. Kitap 1981’de basılmış olup kapakta Prof. Dr. Süheyl Ünver’in de bir deseni bulunuyor. Karahan Hoca, kitabını bir vali muavinine imzalamış. O da gerekli muaveneti göstermediği için 'imzalı' o güzel kitap kütüphanesinde (acaba kütüphanesi var mıydı?) yer bulamamış, kitapçıya düşmüş. Yani bir bakıma mağdur olmuş. Bilmem ki 'Mağdur Kitaplar' adını taşıyan bir eser kaleme alsam, kâle alan olur mu?

Eski kitapçıdan hep eski kitap alınmaz ki; Eğer bir kitap okuyucunun deruni ve manevi dünyasında yeni yeni dalgalanmalara vesile oluyorsa, yeni çıkan bu kitap eski kitapların arasında bile olsa dikkati çeker.

Bugün maalesef unutulan önemli mutasavvıf şahsiyetlerden merhum M. Nusret Tura’nın 'Rah-ı Aşk' yani 'Aşk Yolu' isimli eserinin yeni baskısını da o gün, orada görüp satın aldım.

Prof. Mahmud Erol Kılıçdostumuzun yayına hazırladığı 'Aşk Yolu', okuyucunun hem aşkını artırıyor hem neşvesini ziyadeleştiriyor. 'Aşk Yolu'ndan iktibas edeceğim aşağıdaki satırlar, öyle tahmin ediyorum ki siz değerli okuyucularımı da aşka getirecektir:

Yirmi üçüncü sayfada deniliyor ki: 'Bir gün Hazreti Mansur, talebeleri ile bir köyde gezerken, caminin minaresinde müezzinin ‘Allahü Ekber’ diyerek ezan okumaya başladığını duymuş ve bu adam riyakardır demiş. Sebebini soran çocuklara şöyle cevap vermiş: Eğer ezanı tam bir kalb saffetiyle, sıtk-ı sadakat ve vuzuhla okusaydı, bulunduğu yerin erimesi lazımdı’ demiş.

Bunun üzerine talebelerinin, Aman efendim, bu nasıl olur? Mümkün mü? demeleri üzerine önünden geçtikleri demirci dükkanından içeri girmiş ve örsün üstüne çıkmış. Vecd ile öyle bir ezan okumuş ki altındaki demir örsün eridiği görülmüş. Hayrette kalan talebelerine Mansur, Evlatlarım! Benim okuduğum ezan da tam ihlas ile olmadı. Riya kokusu mevcut, zira hakkıyla okuyabilseydim, ben bile erirdim’ cevabını vermiş.' 'Aşk Yolu'nun yolcuları işte böyle oluyor.