Hasan  li Yücel (1897-1961), 7 yıl, 7 ay, 7 gün milli eğitim bakanlığı yapmış renkli simalarından beridir. O, Cumhuriyet tarihinin en uzun süre milli eğitim bakanlığı tahtında oturan tek kişidir. Yücel, Ü niversite reformu, Köy Enstitüleri, Tercüme Bürosu`nun kurularak dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi, resmi ve telifli ilk Türkçe ansiklopedi olan Türk Ansiklopedisi`nin ön çalışmaları onun bakanlığı döneminde gerçekleştirilmiştir. Devlet Konservatuarı`nın kurulmasında, Türkiye`nin UNESCO`ya girişinde, Ü niversiteler Yasası`nın çıkartılmasında önemli katkıları olmuştur. 1946`da Milli Eğitim Bakanlığı görevinden istifa ederek gazeteciliğe dönmüş, 1956`da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları`nı kurarak, yönetimini üstlenmiştir. Yücel, 1961`de vefat etmiştir.

`height=

Mevlevi Yücel!

Gençyaşta sikke giyerek Mevlevi olan Yücel, ney üfleyen bir neyzen, şair, edip, gazeteci, felsefeci, bilim insanı ve en son olarak siyasetçi kimliğiyle ün salmıştır. İş Bankası Yayınları tarafından neşredilen ve Hasan  li Yücel tarafından kaleme alınan 'Geçtiğim Günlerden' adlı anılarının girişine 'Bir varmış, bir yokmuş' diye başlıyor ve devam ediyor: 'Bu küçük kitapta size hayatımın politikaya girinceye kadarki parçasını anlatacağım. Bir yokmuş, bir varmış; ' diye bitiyor ve şu tarih düşülüyor: Orhantepe, 29 Haziran 1958. Dedesi Ertuğrul firkateyninin süvarisi Yarbay Ali Bey, büyükbabası Posta ve Telgraf Nazırı (Bakanı) Hasan  li Bey, anneannesi Ayşe Hanım, babası Ali Rıza Bey, annesi Neyire Hanım ve Habeş dadı Gülşen Bacı ile öğretmenler, okul arkadaşları anılarının en önemli kahramanları olarak kitapta zikrediliyor.

Can Yücel babasını anlatıyor!

Kitabın 'önsöz'ünde şair Can Yücel 1950`li yıllarla ilgili olarak babası Hasan  li Yücel`i şöyle anlatıyor: 'Ben eve geçvakit gelirdim, ama her zaman benden sonra gelir, babaannemi yataktan kaldırır, bana az şekerli bir kahve pişiktir. Benden toplayabildiği havadisleri dinler, başlardık bir can sohbetine. Memleketin en hurda sorununu bile es geçmeden eski deyimle 'icmal' çıkarırdık. Kaçkez böyle sabahı ettik; İmanlı bir insan olarak yaşadı. Babam bir Aralık ayı (Kanunuevvel) Receb-i şerif, hem de kandil gecesiydi: Sultan Selim Cami`nde gürül gürül sabah ezanı okunurken doğmuş.' Hasan Ali Yücel böyle bir ailede ve böyle bir günde doğmuştur.

Can Yücel babasının yediği siyasi darbenin ağır olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor: 'Hasan-Ali`nin yediği son darbe tabii siyasi idi. Babamın deyimiyle, kendi iş gören kadroları, kadrosuz bir kız bisikletine benzeyen o zamanki devlet hizmetinden elli iki yaşında tart olmanın acısı içinde, kalemini seferber ederken alt etti. Ölümü elbette bir kayıptır. Ama kazancı da vardır. Kazancı ise gitgide kalpsizleşen bu toplumda hala kalbi olup da o kalbin sektesinden ölen insanların bulunduğunu göstermesidir.'

Şapkanın Azizliği!

H.A.Yücel`in babası da Mevlevi ve neyzendir. Posta ve Telgraf Nezareti`nde başmüfettiş olan baba Ali Rıza Bey şapka devriminden sonra başında bereyle dolaştığı için Allah`ın günü karakollara kapatılır, 'Hasan-Ali`nin babasıyım', diyerek zor bele kurtulurdu. Devamını torun Can Yücel`in kaleminden okuyalım: 'Sonunda annemin şapkalı gezmesine babamın izin vermesini içine sindirmediği için, yine de parasını babamın verdiği bir bodrum odasında hayatını bir lokma, bir hırkaya bağladı. Delice sevdiği karısı babaannemden ayrı yaşamaya başladı. Babaannem de babamın evinde devrimci safta yer aldı. Babasının ne kadar dürüst, hareketlerinin nasıl inançlı ve imanlı olduğunu bilmesine karşılık, anasının kendisine gösterdiği sevgi ve bağlılık arasında parçalanıyordu. Bu vartayı da atlattı.' Yaşanan tam bir klasik İnönü dönemi aile dramıdır. Bütün bunlara rağmen Hasan Ali Yücel CHP ve İsmet İnönü`ye de yaranamaz ve son yediği siyasi darbe ise kendi partisi ve arkadaşlarındandır.

`height=

Ü çTas, Bir Makas..

'Makul olmayan hiçbir şey dini değildir. Çünkü Müslümanlık aklın muhafazası ve gelişmesi için en şaşmaz esasları koyan ve isteyen bir dindir' diyen Hasan Ali Yücel kitapta, dededen, babadan neler kalmış diye kendi kendine sorarken şöyle bir manzarayla karşılaşır: 'Aynı soydan beş altı insanın oturduğu bucağımızda aradım, taradım, ecdat yadigârı olarak bulabildiğim ancak şunlar oldu: Bir bulaşık tası, bir pilav sahanı, bir kuşhane, bir kırık kağıt makası. Bunlar az görülmesin, benim yaptığımı yapacak birçok yurttaşlarım bunları da evlerinde zor bulurlar. Bakır bulaşık tasının üstünde eski Türkçe ile şu yazıyor: İsmail Tosun Ağa (H.1217, M.1802).

Etek Öpmek!

256 sayfadan oluşan, 'Geçtiğim Günlerden' isimli kitabın sonunda küçük bir sözlük ve de 'dizin' yer alıyor. Hasan Ali Yücel Osmanlı dönemini anlatırken (sayfa, 140) çok önemli tarihi bir bilgi sunar: 'Bizim çocukluğumuzda el öpmek ayıptı. Büyüklerin eteği öpülürdü. Herkes biraz 'Hacivat Çelebi' idi. 'Bendeniz', 'Kulunuz', daha yüksekse 'Dainiz', müsavi şartlarda ise 'Muhlisiniz' daha yüksekse 'Hak-i payiniz' vesaire; Taşrayı bilmem, İstanbul bu uyuşuk, miskin, sersem, dünyadan habersiz havanın içindeydi.'

`height=

Bosna-Hersek elden gidiyor!

Kitabın 192.`inci sayfasında ibretlik olayı zikreden Yücel, mektepte koskoca bir ülke, Avrupa, II.Abdülhamid tahtan indirilmiş suni bir hürriyet ortalığı kaplamıştı. O günleri Yücel şöyle dile getiriyor: '1908 Hürriyeti, İttihat ve Terakki`nin bize verdiği bir nimetti. Birinci Dünya Harbi yenilmesinden sonra bizi yüzüstü bırakıp kaçmalarını affedememişimdir. Demek 1908 hürriyeti sahici hürriyet değilmiş. Gece yarısından sonra sarhoşlar, ayyaşlar sevinirler, içerler yerinirler, içerler. Hürriyetin ilanı bunların kör kandil olmaları için çok güzel bir vesile idi. Korku kalkmıştı. Ne karakol, ne zaptiye!.. İstedikleri kadar içiyorlardı. İstedikleri gibi gürültü edebiliyorlardı.'

Koskoca İmparatorluğu İttihatçılar ne hale getirmişti. İnsan hayıflanmaktan kendini alamıyor. Ama ne çare!

Asya, Afrika`ya yayılmış bir imparatorluğu kendi memleketimiz, öz vatanımız diye okuduklarının altını çizerek II. Abdülhamid`i devrini Yücel özlemle zikreder:

'-Ah Abdülhamid efendimiz!

O olsaydı bu koskoca ülkeleri verir miydi?

Otuz üçsenedir memleketi gül gibi idare etti.

Düvel-i muazzamayı birbirine düşürdü.

O öyle akıllı bir padişahtı.

Birbirine düşürdüğü devletler bize bir şey yapabilir miydi? Posta müvezzileri (Talat Bey), yüzbaşılar (Enver Bey) memleket mukadderatına hakim olursa böyle olur. Nerede onun tecrübeli vezirleri?!..

Bulgaristan`dan sonra Bosna-Hersek gidiyor, Osmanlı İmparatorluğu taksim ediliyordu.

II. Abdülhamid tahtan indiğinde sanırım hürriyetin ilk zevkini çıkaranlar sarhoşlar, ilk parasını kazanlar meyhaneciler olmuştur.'

Akıcı bir üslupla kaleme alınan kitapta Hasan  li Yücel`in mahalle mektebi, rüştiye diplomasını aldığı Mekteb-i Osmani ve Vefa İdadisi günleri, İkinci Meşrutiyet`in ilanı ve İttihat ve Terakki`nin iktidara gelişi anne babasından gizli uçurtma uçurmaya giden bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Çocukluk ve gençlik günlerinin şarkıları, marşları, manileriyle süslenen anılar arasında yer yer bakanlık ve siyaset günlerine yapılan göndermeler anlatıya renk katıyor.

Hasan  li Yücel`in kitaba çizdiği çerçevenin dışında kalan birkaçyazısı ile Japonya eski büyükelçilerinden Hüsrev Gerede`nin Ertuğrul firkateyni şehitleri için yazdığı bir yazı da fotoğraflarla birlikte ekler bölümünde yer alıyor. Hülasa sabık Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) Hasan Ali Yücel ne sağa ne de sola yaranmıştır. Hasan Ali Yücel`in, 'Geçtiğim Günlerden' kitabında kendi kaleminde farklı bir portresini okuyacaksınız. Ü stelik, arı, duru, yalın ve akıcı bir Türkçe ile yazılmış bir eser için iyi okumalar diliyorum.