Ne kadar neşeli, ne kadar kaygısızdık üniversiteli yıllarımızda hayata karşı...

Hayatın bütün sırlarına vakıf olduklarını sanan entelektüellerin cirit attıkları mekânlardan nasiplenmek üzere kara, kışa aldırmadan İLESAM`ın yolunu tuttuk.

Divanyolu`ndaki Sinanpaşa Medresesi`ne vardığımızda içerisi tenhaydı, çok kar yağdığı için pek gelen olmamıştı. Koca Sinan Paşa Medresesi (İLESAM )'bir bahçe (hazire) içindedir. Medresenin balisi, Koca Sinan Paşa yı, Mimar Sinan la    karıştırmayalım. Enderun`dan yetişme, Arnavut asıllı  Koca Sinan Paşa Yemen ve Tunus Fatihi olarak tanınır.

***

Gün geliyor ve hatıralar dipsiz bir kuyu gibi insanı içine doğru daha çok çekiyor.

O kuyunun bir yerlerinden Hilmi Oflaz`ın kısık ve neşeli sesi kulağıma çınlıyor:

'Bugün kimse gelmemiş sofra açmaya gerek yok, Süleymaniye kurufasulyeciye gidelim!' dedi.

Hilmi Oflaz Amca`nın teklifini hemen kabul ettik.

Beraberimizde Cemal Anadol vardı, İLESAM`dan çıkıp Süleymaniye doğru yola çıktık. Biraz yürüdükten sonra Kapalı çarşı yönüne doğru dönüp Beyazıt Kapısı`nın önünden geçip, sahaflara giriyoruz. 

Sahaf özelliğini taşıyan 2-3 tane dükkân vardır ama bunların sahiplerinin hepsi Hilmi Oflaz Amcayı tanırlardı. Sahaflar, Hilmi Amcayla ile bir muhabbete daldılar, bitmek bilmedi. Cemal Ağabey`in ısrarlı uyarıları sonunda Hilmi Amca, sahaflarla muhabbetlerini bitirip Beyazıt Meydanı`na doğru yolumuza devam ettik.

Biliyorsunuz,  Sahaflar Çarşısı`ndan çıkıp  Beyazıt Meydanı`na giderken  Beyazıt Cami solda kalıyor. Beyazıt Camii her ne kadar Sultanahmet Cami  ve Süleymaniye Cami`nin gölgesinde kalmış olsa da ben çok severim. 

Beyazıt Meydanı  o zamanlarda daha hareketliydi, tvlerde, gazetelerde çıkan birçok protesto, polisten kaçma, bir zamanlar zabıta-simitçi kovalamacası burada yaşanırdı. 

&bull Hilmi Oflaz:'Güvercinleri yem atmadan geçmek olmaz!' dedi. Bu güvercinler, Hilmi Amca`nın anlattığına göre II. Beyazıt`ın cami meydanında salıverdiği güvercinlerin torunlarıdır. Hem yem satanları sevindirmek, hem de soğukta üşümüş kuşları bu karda doyurmak için yem alıp güvercinlere attık.

***

Karşımızda  İstanbul Ü niversitesi`nin Beyazıt meydanında bulunan merkez kampüsüne meşhur giriş kapısı duruyor. Bu kapı, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Harbiye Nezareti (Harbiye Nazırlığı da denir, günümüzün Milli Savunma Bakanlığı) giriş kapısı olarak kullanılmakta idi. Eski adı 'Seraskerlik Kapısı'dır. Kapının üstünde şöyle yazmaktadır:

En sağda
Fetih Suresi`nin ilk ayeti
Okunuşu : İnna fetehnaleke fethen mubine
Meali: Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik

Ortada
Okunuşu : Daire-i Umuru Askeriyye
Anlamı : Askerlik İşleri Dairesi

En solda
Fetih Suresi`nin 3. ayeti
Okunuşu : Ve yansura kâllahu nasran azizê
Meali: Allah sana şanlı bir zaferle yardım etsin

***

İstanbul Ü niversitesi ana kapısının önünden geçerek sağa döndük ve ünivesitenin bahçe avlusu kenarından yürüyerek Süleymaniye Meydan Çeşmesi yanına kadar geldik.

Çeşme adeta bizi selamlayarak hoş geldiniz demektedir. Bu çeşmeye hesap çeşmesi adı verilir.

Hesap Çeşmesi denilmesinin sebebi, külliyenin yapımı sırasında burada yüksekçe bir yere çıkan Mimar Sinan belirli zamanlarda yanında çalıştırdığı ustalara yevmiyelerini dağıtırmış. Bir başka söylentiye göre de Bozdoğan su kemerinden bu yöne ayrılan bir kol, suyu çeşmeye kadar getirir ve külliyenin bütün suları buradan hesaplı bir şekilde çevreye yayılırmış. Bu yüzden Hesap çeşmesi diye de anılmaktadır. 

ÇEŞMENİN Ü STÜ NDEKİ KİTABELERDE ŞUNLAR YAZILIDIR 

- Bu orada bir pınar ki adına sel sebil denir 

- Rableri onlara tertemiz bir su içirir 

- Yüceler yücesi Allan şöyle buyuruyor 

- Bu Allahın has kullarının içtikleri bir pınardır 

- Azim olan Allah (Büyük ve Yüce olan Allah) Doğru Söyledi 

- (Onlara Şöyle Denir) Bu sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretlerinizin karşılığı budur. 

- Rabiül evvel ayı tarih 1207 (Hicri) 

Yukarıdaki Ayetler İnsan Süresinin 18-21 ve 22. Ayetlerinden alınarak kitabeye yazılmıştır.

***

Külliye`nin buradaki binalarının önünde Tiryaki Çarşısı adıyla tanınan bir dükkan dizisi vardır. Bunların çoğu kurufasulyeci lokantası olmuş. Biz çeşmenin hemen yanıdaki köşede bulunan Kurufasulyeci Erzincanlı Ali Baba`yı tercih ederiz. Yine öyle yaptık ve cam kenarında bulunan bir masaya kurulduk. Karşımızda bütün ihtişamıyla  Mimar Sinan ın bu muhteşem eseri Süleymaniye Cami.

Beyaz örtüyle birlikte büyüleyici manzara!

Tarihten bu yana eşssiz sırların ve güzelliklerin buluştuğu noktadayız. İstanbul un en güzel seyir balkonlarından bir tanesi, dünyayı titreten Kanuni Sultan Süleymanı, güzeller güzeli Mihrimah Sultanı, Osmanlının kudretli sultanlarından Hürrem Sultanı, dönemin meşhur sadrazamlarını, vezirlerini, devlet adamlarını ve ustası Mimar Sinan ı haziresinde barındıran muhteşem cami karşımızda...

Dört minare avlunun dört köşesinde yükselir. Camiye yakın olan ikisinde üçer, uçtakilerde ikişer şerefe vardır. Toplam on olan şerefe sayısı, Süleyman`ın onuncu Osmanlı padişahı, dört minare ise İstanbul`da hüküm süren dördüncü padişah olduğunu simgeler.

***

Lezzetli kurufasulyesi, tane tane dökülen lezzetli pilavı, ev yapımı turşuları, hafif acı ayranıyla, karnımızı bir güzel duyurduk. Hilmi Amca Kuru fasulye ardına çay sipariş etti ve çayımızı yudumlarken ezbere Yahya Kemal`in tarihi ve dünü Süleymaniye`de simgeleştirdiği 'Süleymaniye`de Bayram Sabahı' şiirini başladı okumaya;

Ardından, Hilmi Oflaz Süleymaniye Camii`nin yapımında Mimarsinan ve Kanuni Sultan Süleyman arasında yaşanan bildik hadiseyi anlattı. Bildiğimiz bir hadisede olsa Hilmi Oflaz Amcadan dinlemek bir başka keyfti: Caminin inşaatı 7 yıllık sürmüş, bu uzun süre Kanuni nin canını sıkmıştı. Sinan ın Camiyi  neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan a!

Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi.

Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle Bu ne iştir Mimarbaşı? diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu.

Usta Mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu.

Bunun için Anadolu nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi.

Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekânın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni`de, Sinan`ın niyetini anlamış, ustasını ne büyük bir deha olduğunu bizzat müşahade etmiş oluyordu.

***

Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu.

Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı.

Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi;

Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.

Süleymaniye nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı.

Bütün bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı. İnsanı şaşırtan bir çok dehası ortaya çıkıyor Sinan ın!  Hani oyuklar var ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz.

Ayrıca Süleymaniye nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını hesaplamıştır.

***

Çaylar ardı  ardına gelirken, Süleymaniye de kar tekrar yağmaya başladı. Süleymaniye deki bu manzara hayatın her zaman yakalanmayan o güzel ve ender anlarından biridir.