Son yıllarda, basına reklam alabilmenin ve köşe yazısı yazabilmenin şart , 'körü körüne iktidarı desteklemek, her yaptığını alkışlamak ve muhalefetin aleyhine yazmak olarak tespit edilebilir.

Bir gazetecinin, halkın oylarıyla seçilmiş ve yüce TBMM`ye gelmiş MV`ne, Genel Başkanları`na rakibiymiş gibi 'ağza alınmayacak 'argo, aşağılayıcı' kelimelerle söylemde bulunması etik olmasa gerek!...

Bu iki taraf için de gerekli. Bir olay karşısında, yine son yıllarda oluşan trollerin devreye girmesi ve sosyal medyada gereksiz tag`lar açması, kirlilik yaratıyor. Kim kullanıyorsa, trolleri mutlaka ortadan kaldırmalıdır.

Örnek 1/ Ak Parti`nin son animasyon filmi. Beğen yapıldı ve sayı bir milyona ulaştı diye övünüldü. Oysa berbat, gereksiz, anlamsız, içeriği yanlış bir çalışmaydı. İki gün içinde Ak Parti`de kabul etti ve filmi kaldırdı. Peki beğenen bir milyon kişi ne yaptı:HİÇ..

Ak Parti tabanı

  1. Çok zevksizlermiş!
  2. Emirle iş yapıyorlarmış..
  3. Gelen emri sorgulamıyorlarmış..
  4. 'Parti ne yaparsa doğru yapar' inancındaymış...

Hangisi, ortada kalmak böyle bir şey işte!...

İktidar yanlısı medya ve köşe yazarları Sn. Cumhurbaşkanımızın atadığı her kişiye 'dokunulmaz zırhını' giydiriyorlar, 'toz kondurmuyorlar.' O kişiyi canla başla savunuyorlar. Ama, görev bitince, defteri kapatıp, yeni atananı desteğe başlıyorlar. Böyle hizmet olur mu? Böyle devlete,iktidara katkı olur mu?

Bu sadece iktidarın yanlış yaptığını görmemesi için yapılan bir tuzaktır.

Örnek 2/ MEB, 20 yılda 7 Bakan gördü ve denilene göre hepsi çok başarılıydı, ama nedense eğitimdeki karmaşa bir türlü bitmiyor.Milli Eğitim 'yap boz tahtasına' döndü. Neden?

Çünkü, atanan Bakanlar, Ak Parti`li olduğu halde, sanki başka partiden gelmişler gibi, bir öncekinin yaptığını bozdular, alınan kararları iptal ettiler, kendi kafalarına göre dizayn etmek istediler. Ama, ne oldu? bu değerli medyamız ve köşe yazarlarımız hepsini alkışladılar.İstisnasız..

İşte Ticaret Bakanı, Ruhsar Pekcan olayı; Atalarımızın bir sözü vardır.'İnsanlar kavun mu ki, dibini koklayıp anlayasın' derler. Sn.Cumhurbaşkanımız, nerden bilsin?, bazı kıstaslara göre &ndash elbette en önemlisi kendisine bağlılık- atamaları yapıyor.

Yalnız, Sn.Erdoğan`ın atadıklarını çok savunduğu ve yanlış yaptıklarında hemen görevden almadığı &ndash hele muhalefet söylediyse mümkün değil- için atananların nobranlaşmasına, 'nasılsa arkamda Erdoğan var, beni yedirmez' anlayışının yaygınlaşmasına sebep olunuyor.

Asıl tehlike budur!..

Ve, sorular: Körü körüne yapılan bu destekler, iktidarın lehine mi? aleyhine mi?

Oy getiriyor mu? Götürüyor mu?

Yoksa işin doğrusu, iktidarın/muhalefetin doğrularında yanında olmak, yanlışta uyarmak mı?

Kuran`da Müslümanların insanları uyarmasıyla ilgili çok kesin ve açık hükümler vardır:

(Müddessir Suresi, 1-2):  Müslümanlar dinlerini kendileri yaşadıkları gibi aynı zamanda çevrelerindeki kişileri de teşvik etmekle sorumludurlar. Hatta Kuran`da Müslümanların bütün hayatlarını tebliğ yani dinlerini anlatma üzerine bina etmelerini gerektiği bildirilir. Müslümanlar işlerini, yerleşim bölgelerini, eğlencelerini, yaşam biçimlerini bu sorumluluklarına göre ayarlarlar. Bir Müslüman için, Allah`ın varlığının bütün insanlar tarafından bilinmesi, kavranması, bütün insanların cehennemin nasıl bir yer olduğundan ve hesap günü sorguya çekileceğinden haberdar olması kendi ticaretinden, eğlencesinden ya da rahatından çok daha önemlidir. Cehennemdeki azabın şiddetini ve Allah`ın kudretini çok iyi bilen Müslümanlar, insanların din ahlakını yaşamadıkları takdirde nasıl bir sona doğru yaklaşmakta olduklarını muhakkak öğrenmeleri için ellerinden gelen çabayı gösterirler. Gerekirse işlerinden, gerekirse evlerinden ya da mülklerinden vazgeçerek insanları uyarmaya ve Allah`ın bu emrini yerine getirmeye devam ederler. Allah`ın müminlere olan bu emri bir başka ayette de şöyle ifade edilmiştir:

(Meryem Suresi, 39) İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.