Hilafetin Osmanlı Devletine geçmesi ile birlikte İstanbul a getirilen Mukaddes Emanetler, 1517 yılından bu yana Topkapı Sarayı nda bulunan 'Hırka-i Saadet Dairesi'nde büyük bir titizlikle korunmaktadır. Topkapı Sarayı nın 'Hırka-i Saadet Dairesi' olarak adlandırılan bölümünde muhafaza edilen 'Mukaddes Emanetler', Hz. Muhammed (sav) ve yakınlarının değerli eşyalarından oluşur. Bu eşyalar 'Emanet-i Mubareke' adıyla da anılır. Sedefkar Valisi tarafından yaptırılan 'Hırka-i Saadet Dairesi' zarif kakmalı kapısı, dört pencere ve üçgömme dolabıyla Osmanlı sanatının en güzel örneklerinden biridir.
Topkapı Sarayı içinde üçüncü avluyu oluşturan Enderun Meydanı`nın kuzeybatı köşesinde yer alan tarihte olduğu gibi günümüzde de kutsal eşyaların korunarak sergilendiği yaklaşık 552 m² `lik alanı kapsayan yapı Mukaddes Emanetler Dairesidir.
Kare planlı bir zemin kat üzerine yapılmış uzun bir sofaya bitişik iki oda ile sonradan bunlara ilâve edilen birkaçodadan oluşur. Mukaddes emanetler Osmanlılar`a intikal edince önceleri Harem-i Hümâyun`a konulmuşken sonradan padişahın kendisiyle görüşmeye gelenleri kabul ettiği arzhâne, padişahın dinlendiği bitişiğindeki Has Oda ve bunlara uzun sofayla birlikte kare planlı bir dörtlü oluşturan Has Oda, Has Oda Kasrı ve sultanın kış odası olarak da bilinen yapı, bilhassa II. Mahmud`un saltanatı sırasında tamamen mukaddes emanetlere tahsis edilerek Hırka-i Saâdet, Emânât-ı Mukaddese veya Mukaddes Emanetler Dairesi denir. 
Boğaz, Haliçve Galata`ya hâkim bir manzarası olan Hırka-i Saadet Dairesi, çok kubbeli örtüsüyle, aynı avludaki diğer yapılardan ayrıcalıklı bir konuma sahip. Uzaktan bakıldığında minareye benzeyen bacası ve irili ufaklı kubbeleriyle küçük bir külliyeyi andırır.
III. Murad döneminden halifeliğin kaldırılmasına kadar Mukaddes Emanetler Dairesi, Osmanlı padişahlarının en önemli ibadet ve merasim mekânıydı. Padişahlar tahta çıkınca ilk biatı burada alır, kızlarının nikâh törenleri burada yapılır, savaşlarda cepheye götürülecek sancak-ı şerif buradan çıkarılırdı. Cülû sun on beşinci günü yeni padişahın Mukaddes Emanetler Dairesi`ne gitmesi ve kayıt defterlerini gözden geçirmesi âdetti. Ayrıca çeşitli vesilelerle yapılan dualar burada icra olunurdu. Cuma geceleri yatsı namazının ardından Hırka-i Saâdet Dairesi`nde Kur`an okunur, şehzadelerin hatim, padişahların 'irsâl-i lihye' dua ve merasimleri bu dairenin önünde gerçekleştirilirdi. XVIII. yüzyıl sonlarında Lâleli şeyhinin her cuma akşam namazı sonrası sarayda Hırka-i Saâdet Dairesi önünde beklemesi âdeti getirilmişti.
Mukaddes Emanetler Dairesi`nin aslını oluşturan Has Oda Kasrı, önceleri Hasodalılar Koğuşu olarak kullanıldığı tahmin edilen biri çapraz, diğerleri beşik tonozlarla örtülmüş yine kare planlı bir zemin kat üzerine oturmaktadır. Buradan kırk basamaklı bir merdivenle daireye çıkılmaktaydı. Alt katın zemini Enderun avlusundan 9,5 m. kadar aşağıdadır. Binanın Haliçcephesi saçak ve füruş sistemleri sonradan bozularak bir teras ve çift sıra sütunlu kubbe ve çapraz tonozlarla örtülü revaklar yapıldığından koğuş olan alt katı kapanmış ve bir bodrum görünümü almıştır. 
Enderun Meydanı`ndan buraya, alınlığında III. Ahmed`in hattıyla kelime-i tevhidin yer aldığı yayvan kemerli bir kapıdan girilir. Kapının iki yanında çinilerle kaplı dış duvara simetrik olarak yerleştirilmiş mermer iki levhada tuğra şeklinde sağda 'cihan mâliki hâkān-ı emced', solda 'şeriat sâliki Sultan Ahmed' ibareleri yazılıdır. Sofanın duvarları kemer üzengileri hizasına kadar çinilerle kaplıdır. Bitkisel, geometrik, çintemani, baklava vb. türde motiflerden büyük panolar şeklinde çiniler XVI-XVIII. yüzyıllara aittir. Sofanın üst kısmı, kemeri ve kubbeleri çini desenler taklit edilerek kalem işleriyle süslenmiştir. Burada Kâbe kapısı, Kâbe`nin altın oluğu, anahtarları ve sahâbe kılıçları gibi bazı eşyalar sergilenmektedir. 

Sofanın doğusunda yer alan ve padişahın Enderun`daki arz ağalarıyla görüştüğü bir kabul salonu olan ilk odaya 'arzhâne' denilir, ayrıca vâlide sultanın padişah olan oğluna 'arslanım' diye hitap etmesinden dolayı 'arslanhâne' denildiği de söylenir. Mekânın üzerini örten kubbenin kasnağında dört pencere vardır. Duvarlar XVI-XVIII. yüzyıllara tarihlendirilen İznik çinileri ile kaplanmış olup üstte mekanı çevreleyen kitâbede Ahzâb sû resinin 38-44. âyetleri yazılmıştır. Arzhânede günümüzde nâme-i saâdet, kadem-i saâdet, mühr-i saâdet, dendân-ı saâdet, sakal-ı şerifler, kabir toprağı ve diğer bazı emanetler sergilenmektedir. Arzhânenin güneydoğuya bakan duvarında yer alan bir kapıdan Mukaddes Emanetler Hazinesi (Silâhdar Hazinesi) adı verilen bölüme geçilmektedir. 

Arzhânenin bitişiğindeki oda saltanat tahtının burada yer almasından dolayı Has Oda olarak adlandırılmıştır. XVIII. yüzyılda yükseltilip bugünkü halini alan ve diğerlerine göre daha yüksek olan kubbe kemerli on iki penceresi bulunan bir kasnak üzerine oturmuş olup tepesinde bir aydınlık feneri vardır. Köşelerden kubbe kasnağına geçişte görülen Memlük tarzı mukarnaslar sebebiyle dairenin Yavuz Sultan Selim`in Mısır`dan getirdiği ustalar tarafından yapıldığı veya onarıldığı kabul edilmektedir. 1916`da yenilenen kubbe kalem işi tezyinata sahip olup kaburgalı görünüm verecek şekilde birbirine geçmeli yarım daire şeritler arasında yaldız stilize dal, yaprak ve çiçek motifleriyle süslenmiştir. Aydınlık feneri çevresinde siyah zemin üzerine yaldızla Ahzâb sû resinin 45-47. âyetleri, kasnağın altındaki şeritte ise Feth sû resinin 1-8. âyetleri yer almaktadır. Duvarlar XVI. yüzyıl sonlarına tarihlendirilen sıraltı tekniğindeki İznik çinileriyle kaplanmıştır. Çiniler kırmızı, mavi, lâcivert ve beyaz zemin üzerine bahar çiçekleri, karanfiller, erik dalları, karşılıklı tavus kuşları, rû mî ler, Çin bulutları ve değişik stilize motiflerle bezenmiştir. Ü stteki yazı kuşağında lâcivert zemin üzerine beyaz sülüs hatla Bû sî rî `nin Ḳaṣî detü`l-bürde`sinden beyitler mevcuttur. Odanın sofaya bakan duvarında barok-empire karışımı bir şömine yer alır. Dairenin üstünde görülen tek baca bu ocağa ait olup günümüzde havalandırma amacıyla kullanılmaktadır. Ocağın rokoko motiflerle süslenmiş başlığının ortasında bulunan II. Mahmud tuğrasından buranın XIX. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı anlaşılır. Onun hemen sağında sol köşede mevcut taht Evliya Çelebi`nin babası Derviş Mehmed Zıllî `nin eseridir. I. Ahmed zamanında tahtın arkasında kuzeydoğu duvarında hırka-i saâdetin ve bazı eşyanın konulması için üst üste iki niş açılmıştır. Daha sonra oda tamamen mukaddes emanetlere tahsis edilince II. Mahmud tarafından tahtın odaya bakan iki cephesi sökülüp takılabilen altı gümüş şebeke ile kapatılmıştır. Girift dal, yaprak ve çiçek motifleriyle bir dantel görüntüsü verilen panoların çerçeve şekline getirilmiş üst kısımlarında sülüs hatla, 'Allāhümme salli alâ nebiyyi`r-rahme', 'Allāhümme salli alâ şefî i`l-ümme', 'Allāhümme salli alâ kâşifi`l-gumme', 'Allāhümme salli alâ mücli`z-zulme', 'Allāhümme salli alâ mû li`n-nime', 'Allāhümme salli alâ mû ti`r-rahme' ibareleri yer almaktadır. Şebekenin üstü simle işlenmiş çuha perdelerle örülü iken bugün kaldırılmıştır. Kemeri üzerindeki alınlıkta celî sülüs hatla Hz. Peygamber`e salâtüselâmın yer aldığı sofadan odaya girişte Osmanlı kakmacılık sanatının son büyük ustası Sedefkâr Vâsıf tarafından yapılmış sedef ve bağa kakmalı hendesî motiflerle bezenmiş çift kanatlı bir kapı bulunmaktadır. Odanın kuzeydoğu ve kuzeybatı duvarlarında ikişer pencere vardır. Arzhâneye açılan kapısı günümüzde camekânla kapatılmış olup burada Resû l-i Ekrem`in hırkasından başka iki kılıcı, yayı ve sancak-ı şerifi muhafaza edilmektedir. 

Şadırvanlı sofanın arkasında solda eskiden Has Oda koğuşu olarak kullanılan bölüm yer alır. 
Kasnağında dört pencere görülen kubbenin içi pandantifler ve kemerler yaldız ağırlıklı bir kalem işi tezyinata sahiptir. Duvarları kaplayan çinilerin üst kısımlarında Has Oda`da olduğu gibi Ḳaṣî detü`l-bürde`den beyitler yazılmıştır. Oda, XIX. yüzyıldan sonra hırka-i saâdet ziyaretçilerine hediye edilmek üzere ortasında ve kenarlarında kalıpla ve baskı tekniğiyle beyitler yazılmış 'destimâl' denilen tülbentlerin hazırlanıp saklanması için kullanıldığından Destimâl Odası olarak anılmaktadır. Mukaddes emanetlerin önemli bir bölümü günümüzde bu odada muhafaza edilmektedir. 

Dairenin güney kısmında eskiden, Emanet Hazinesi önünden başlayan ve ortada sofanın dış köşesinden bir zikzak çizerek Destimâl Odası önünde devam eden on üçkubbeli bir revak bulunmaktaydı. XIX. yüzyılda revakın sofanın güneybatısına düşen Destimâl Odası önündeki kısmı sofanın ön duvarının devamı niteliğinde, ancak daha ince (yaklaşık 9 cm.) bir duvarla kapatılıp Has Oda Kasrı`nın Haliç`e bakan iki cephesi de yalnız dört kubbeli blok devamınca on bir kubbeli bir revakla çevrilidir. Revaka sonradan çapraz tonozlarla örtülü bir sıra daha eklenmiş, bu tarafa ayrıca yeni bir teras ve havuz yapılmıştır. Bu duvarın dış kısmında ona sırtını veren bir çeşme bulunmaktadır. Çeşmenin barok alınlığı ortasında II. Mahmud`un tuğrası ve altında hizmetlerini öven ve dua içeren 1823 tarihli talik hatla bir kitâbe yer alır. Ölen padişah ve şehzadelerin cenazeleri burada revak altına kurulan bir çadır içinde yıkanıp kefenlenirdi. Tabuta konan cenaze, Hırka-i Saâdet Dairesi`nin giriş kapısının solunda revak önündeki mermer seki üzerine konulup helâllik dilenir ve tezkiye edilirdi. Buranın hemen köşesinde mermer bilezikli ve bronz kapaklı kuyu önceleri su amaçlı kullanılırken daha sonra Has Oda temizliğinden çıkan tozların hürmeten muhafaza edildiği bir yer olmuştur. Dairenin giriş kapısının sağ tarafındaki mermer dibek buhur elde edilecek malzemenin ezilip hazırlanmasında kullanılmaktaydı. Dairenin temizlik ve buhur maddelerinin saklandığı dolapların anahtarları tülbent ağasında bulunurdu. Ramazan ayının on ikinci günü hırka-i saâdet ve diğer emanetler Revan Köşkü`ne nakledilip daire süpürülür, çinili duvarları, nişler, kapılar gül suyuna batırılmış süngerlerle silinir, ardından öd ve amber yakılarak daire tütsülenirdi. Has Oda ağalarınca hırka-i saâdet tekrar getirilip yerine konulur, Ramazanın on beşinde merasimle ziyarete açılırdı.
Hırka-i Saâdet Dairesi`nin padişahın kendisinin de içinde sayıldığı kırk kadar görevlisi bulunmaktaydı. Has Oda hademelerinden dört kişinin Hırka-i Saâdet Dairesi`nde kalarak nöbetle Kur`ân-ı Kerî m okuması kanundu. 1996 yılından itibaren gelenek yeniden  okutulmaya başlanmıştır.