Haliç, günümüzden 7000 yıl kadar önce, Alibey Deresi (Kydaros) ve Kağıthane Deresi nin (Barbyzes) birleştiği bölgelerin İstanbul Boğazı ndan gelen deniz sularıyla birleşmesi sonucunda oluşmuştur. İstanbul daki en erken yerleşmelerin bu bölgede, Haliçkıyılarında ve bunun ucundaki Alibey ve Kağıthane derelerinin vadilerinde veya bunlara hakim tepelerde kurulduğu tahmin edilmektedir. 

Boğaziçi nin tabii bir uzantısı olan bu sakin deniz parçası, çevresinde yaşayan insanlara güvenilir bir liman sağlamaktaydı. Haliçsakinleri bölgenin etrafındaki verimli topraklardan gelen ürünler kadar, balıkçılık imkanlarından ve bu emniyetli limanın desteklediği deniz ticaretinden de çok geniş ölçüde faydalanıyorlardı. 

Haliçkıyılarında birçok medeniyetin, farklı kültürlerin izlerini görmek mümkündür. Kıyısındaki semtlerde en çok Bizans ve Osmanlı izleri bulunur. Şehrin Rum nüfusunun önemli bir kısmının yanısıra, İspanya dan gelen Yahudiler, Türkler, Ermeniler Haliçi mesken edinmişler dolayısıyla kendi kültürlerini Haliçe aktarmışlardır.
Dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olarak bilinen Haliç, ilkçağlarda Altın Boynuz olarak bilinen (khrysokeras) adıyla anılır. Bölgenin ismi, Bizans döneminde Keras, Osmanlı döneminde ise Haliç-i Konstantiniyye olarak adlandırılır.
Haliç`in bizans dönemindeki bu adının antik çağ efsanelerine dayandırılır. Haliç`i çevreleyen toprakların son derece verimli ve bereketli olmasından dolayı bu içdenize, keroessa (haliçle aynı anlama geliyor) adı verilir. isim, zamanla kısalarak keros a dönüşür. keros boynuz demektir. Keros, mitolojideki bereket boynuzundan gelir ve bu bereket zamanla ona, hrisokeras yani altın boynuz denilmesine sebep olur.
Başka bir görüşe göre ise, ilkbaharda tonbalıkları büyük gruplar halinde akdeniz`den gelip marmara denizi ve istanbul boğazı yoluyla karadeniz`e giderler. boğazın asya kıyılarındaki khalkedon (Kadıköy) yakınlarında göz kamaştırıcı beyazlıkta yüksek kayalar bulunur. bu kayaların parlaklığı tonbalığı sürülerini sersemletir ve korkuyla khalkedon`un burnu ve Bizans Haliç`i içinde tonbalıklarının avlanmasını çok kolaylaştırır ve bol bol avlanırlar. Toriklerin bolluğundan dolayı bu buruna ve Haliç`e Hrisun Keras yani altın boynuz dendiği rivayet edilir.
Akla en uygun gelen görüş ise,
Haliç`e altın boynuz denmesinin sebebi, kuş bakışı Haliçboynuza benzemektedir.  Güneşin, Haliç`in üstündeki aksi nedeniyle renginden ötürü de uzaktan altın gibi parlamasından dolayı da altın boynuz denmektedir.
Altın Boynuz (İngilizce Golden Horn) ismiyle ilgili efsaneler de vardır tabii ki!
En bildik efsane ise hepiniz duymuşsunuzdur şöyledir : Argos Kralı İnakos un kızı Io ile Tanrılar tanrısı Zeus arasında yasak bir aşk yaşanmaktadır. Zeus un karısı Hera bu durum karşısında büyük bir kıskançlığa kapılır. Zeus karısının öfkesinden korumak için sevgilisi Io yu beyaz bir inek haline dönüştürür. Eski Grekçede Bosphorosus ( Bugünkü Ingilizcedeki Bosphorus ) 'İnek Geçidi' anlamındadır. Zeus un sevgilisi Io yu bir inek haline dönüştürdüğünü öğrenen Hera ineğe bir at sineği musallat eder. İnek deli gibi koşmaya başlar. Kıtaları aşar. At sineğinden bir türlü başını kurtaramayan inek, başını salladıkça boynuzuyla kara parçalarında derin yarıklar oluşturur. İşte efsaneye göre bu yarıklardan biri de Altın Boynuz dur. Io daha sonra Zeus ile olan ilişkisinden Keroessa adında bir kız çocuğu doğuracaktır. Keroessa ise deniz tanrısı Poseidon ile sevişerek büyük Bizans ın kurucusu Byzas ı doğuracaktır.
Efsaneleri bir tarafa bırakıp günümüz Haliç`ine dönersek, Tarihi Yarımada ile Beyoğlu (Pera) yakasını birbirinden ayıran Haliç, tarihi, kültürel ve fiziki yapısıyla İstanbul un en güzel bölgelerinden biri olarak karşımıza çıkar. Boğaz ın güneyinden batısına doğru uzanan boynuz şeklindeki yapısından dolayı ilkçağda Khrysokeras yani Altın Boynuz olarak anılmıştır. Avrupalılar ın 'Golden Horn' olarak bildikleri Haliçİstanbul un kültür turizminin mihenk taşlarından biridir diyebilirim.
Bizans ın ünlü hazine dolu gemisi Haliçte midir bilinmez ama kıyılarda yer alan Bizans dönemi kalıntıları İstanbul un kültür zenginliği açısından çok önemlidir. Bizans sarayları, surları, mahzenleri kapıları, Osmanlı nın köşkleri, kasırları, imarethaneleri ve hamamlarının yanı sıra, birçok ulus ve inançtan insanın barındığı tarihi evleri, üçbüyük dinin ibadethaneleri hala bu kıyılarda görülebilir.