Kadim Roma da 'İkinci Triumvirate' döneminde zenginlerin toprağına yönetim istediği zaman el koyabilirdi. Fakat toprakta bir yakını gümülü ise devlet, o toprağa el koyamıyordu.

Romalı Şair Virgil (M.Ö. 70-19) tarihin en garip paradokslarından biri ile, toprağını muhafaza etmişti.

Ölen sineği ile...

Roma nın Esquiline Tepesi ndeki şatosundaki salonunda koltuğa çöktü ve ağlamaklı gözleri ile yerdeki sineğe baktı.

Virgil, 'Ne kadar acı çektiğimi göstermek için yapılacak tek bir şey var' dedi. 'Bu sevgili dostumun ölümüne ne kadar üzüldüğümü göstermek için bir cenaze merasimi düzenlemeliyim.'

'The Strange Ones' adlı kitaptaki bilgilere göre yüz-binlerce altın tutarı Roma parası harcayarak, cenaze marşları çalan bandolarla ve muazzam bir kalabalıkla sineğini gömdü.

Çağın Roma sında, soysuzlaşmış asiller, aptalcasına para harcamanın zenginliğin kesin işareti olduğuna inanıyorlardı.

Cenazede, siyah giysiler içinde özel olarak kiralanmış yüzlerce 'ağıtçı' vardı. Yüzlerce zengin aile mensupları, şairin şatosuna giderek ona baş sağlığı dilediler.

Ü çkişinin beraberce imparator oldukları 'İkinci Triumvirate' önünde konuşan şair, 'Sinek benim için çok değerli dost idi' dedi. 'Ve ben içimin ne kadar sızladığını göstermek için yüz- bin altın harcayarak bu merasimi tertip ettim' dedi.

Şair Virgil, arazisinin tapusunu sineğinin mezarıyla almıştı. Ve hayatı boyunca sineğin mezarına çiçekler koydu.

Olur mu, böyle bir şey, demeyin.

Hî le-i şer iyye ile olur.

Demek ki, Kadim Roma da da varmış, Hî le-i şer iyye.

Hî le, çözüm, çare, beceriklilik demektir. Çıkış yolu anlamına gelen mahrec ve çoğulu mehâric de hî lenin eş anlamlısı olarak kullanılır. Hî le-i şer iyye amel ve tasarrufları şekil ve dış görünüş bakımından fıkha uygun düşürmek, İslâm da yasak olan hususları görünüşte meşrû olarak yapabilmek için bulunan yollar, çâreler, çıkış noktaları demektir.

Karşılaşılan güçlüğü çözmeye çalışırken başvurulan muâmeleye 'muâmele-i şer iyye', bu işlem sonucu kazançelde edilmişse, buna da 'ribh-i şer î ' denir. Meşrû kâr demektir.
 

Hî le prensibi ilk Hanefî müctehidlerince İslâm hukukunu yürüyen hayatla uyumlu hâle getirmek, zarû ret yoluyla haramların mübah sayılmasını azaltmak, insanların apaçık şer î kaideleri çiğnemesini önlemek gibi güzel amaçlar için kullanılmış ve daha çok yemin, talâk (boşanma) gibi konularda uygulanmıştır.

Ancak bu kaide zamanla çığırından çıkmış 'kanuna karşı hile yapmak' şekline dönüşmüştür.

Kanun boşluklarından yararlanarak, kanuna karşı hî le yapmak isteyenler her devirde olmuştur. Hükümlerin amaçlarından ve özünden uzaklaşmamak için akitlerde gerçek iradeyi araştırmak ve ona göre hükmetmek gerekir.

Bu taktirde hî le-i şer iyyelerin önüne geçilebilir veya bu konuda tarafların muvâzaalı akit değil de gerçek akitler yapması sağlanabilir.