Ebru sanatımızın dervişi Timuçin Tanarslan vefatının 5 inci yıl dönümünde sevenleri ve talebeleri tarafından hayır ve rahmetle yad ediliyor.

`height=
Timuçin hoca ve talebeleri

Timuçin Hoca ya rahmeti vesile kılarak talebelerinden Hakan Özkütükçü ile Tanarslan ın ebru sanatımıza yaptığı hizmetleri konuştuk.

Hakan Bey, Timuçin Bey e rahmet olsun. Hocanızın cennetmekân Mustafa Düzgünman Bey ile ebru meşk etmeğe başladığı yıllardaki ebru sanatı atmosferini özetleyebilir misiniz?

Merhum Hocamızın anlattıklarından hatırımızda kaldığı kadarıyla o yıllarda ebru, Mustafa Düzgünman`ın yakın çevresindekiler hariçkaybolmaya yüz tutmuş bir sanattır. Sahaflıkla geçimini temin eden Timuçin Tanarslan hocamız, eline geçen bir yazma eserle ilgili tarihçi akademisyenlerle görüşürken eserin cildinde yan kağıdı olarak kullanılan ebru sanatının kaybolmak üzere olduğunu, bu kadim sanatın tek temsilcisi olan Mustafa Düzgünman`ın ardından kaybolup gideceğini duyunca sarsılır. Ü sküdar`da ikamet ettiğini öğrendiği Mustafa Düzgünman`ı tanımak ve bu sanatın kaybolup gitmesine mani olmanın hülyasına kapılır.

Bir attar dükkanı işletmekte olan Mustafa Düzgünman`ın o yıllarda ehl-i irfan ve ehl-i sanatın sohbet meclisi misyonu üstlenen dükkanında soluğu alır. (Bu attar dükkanına dair bilgi edinmek isteyenler Ahmet Yüksel ÖZEMRE`nin 'Ü sküdar`da Bir Attar Dükkanı' adlı eserine müracaat edebilirler.) O yıllarda en basit kırtasiye ürünlerinin dahi şimdiki gibi kolaylıkla bulunamadığı bir devir yaşanmaktadır. Ankara`da, malzeme toparlayıp, terbiye edip ebru yapabilmek oldukça meşakkatlidir. Ü stelik, bu zahmetler neticesinde ortaya çıkan işin kıymetini takdir edecek kişi sayısı da pek fazla olmadığından Ankara`da ebru ile maişet temini mümkün değildir. Merhum Timuçin Hocamız, bütün bu zorluklara rağmen ebruyu yaşatma hayali peşinde tek geliri olan sahaflığı bırakır.

`height=
Hattat A. Sabri Mandıracı-Ebrucu Hakan Özkütükçü

Bugünlerde Türkiye nin muhtelif bölgelerinde her gün yüzlerce ebru teknesi açılıyor. Bu sürece hocanızın ne türden katkıları olmuştur?

Merhum Hocamız, ebruda kullanılan malzemelerin terbiyesine ömrünü vakfetti diyebiliriz. Hatta bu nedenle kendisine 'fena fil ebru hocam' diye hitap etmeme tebessümle karşılık verirdi.

Ebruyla tanıştığı yıllarda malzeme teminin bütün zorluklarını yaşayan hocamız, bu zorlukları yenme, malzemeleri nitelikli ve kolay ulaşılabilir hale getirme yolunda ömrünün sonuna kadar çalıştı. Malzemelerin temin edildiği yerlere bizzat giderek incelemelerde bulundu. Kültür Bakanlığı nın bir etkinliği vesilesiyle çıktıkları yolcukta bir dağ başında merhum hocanın büyük bir heyecanla otobüsü durdurup insanların meraklı bakışları arasında indiğini ve elindeki poşete bir miktar toprak doldurup döndüğünde sanki bir hazine bulmuşçasına mutlu olduğunu seyahat arkadaşlarından dinlemiştim.

Kullanılan malzemenin ne evsafta olmasına ilişkin çalışmalarını tahlil ve tetkik için akademik kurullardan sanayi kuruluşlarına kadar pek çok yerle görüşmelerde bulundu. Kitrenin ve alternatifleri olarak kullanılan karagenen, deniz kadayıfı ile kıvam artırıcıların tedarikçi ve üreticileriyle temasa geçti. Özellikle daha ekonomik ve kolay hazırlanabilir kıvam arttırıcıların ebruda kullanılmasına zemin hazırladı. Pek çok insanın sırf kokusu nedeniyle evine sokmaya çekindiği 'öd'ün özelliğini kaybetmeden kokusuz hale getirilmesini sağladı. Ebruda kullanılan boyaların terbiyesi hususunda yaptığı çalışmalarla birlikte tüm bu hizmetleri de bu işten geçimini sağlamak isteyenlere hiçbir ücret almaksızın aktarması bugün neredeyse her büyük kırtasiyeden ebru malzemesi temin edilebilmesini sağladı desek hata etmiş olmayız.

`height=
Hakan Özkütükçü nün  ebru örneği

5 yıl olmuş hocanız vefat edeli. Öncelikle Hocanızın kadim ebru sanatında durduğu yer ve temsil ettiği değer hakkında neler söylemek istersiniz?

Merhum Hocamız hep arayış içindeydi. Hocası Mustafa Düzgünman`dan öğrendiği ebruyu klasik tavrın dışına taşıyan birkaççalışma sergiledi. Bunlardan, saksıdaki çiçekler tablosunun yapıldığı dönemde oldukça ilgi gördüğünü kaynaklardan biliyoruz. Yeri gelmişken şunu belirtmekte fayda var.

Tabii ki, buyurunuz...

Hocanın ebruda bir çığır açmak gibi derdi olmadı hiçbir zaman. Onun derdi, malzemelerin terbiye edilmesi ve kolay ulaşabilirliğinin sağlanmasıydı. Ancak bu sayede ebrunun devam edebileceğine, yoksa kimsenin o zahmetlere katlanamayıp vazgeçeceğine inanıyordu. Geldiğimiz nokta, hocamızın tespitinde ne kadar isabet buyurduğunu gösterdi bizlere de.

Tüm mesaisini malzeme terbiyesine ayırdığından tarz-ı kadim ebrular yapmadı. Bu konuda tenkitlere maruz kaldı. Ancak o bu vadideki çalışmalarını Topkapı Sarayı nda açtığı sergide vaktiyle sergileyip hocasının da takdirini kazandığı için yersiz tenkitlere kulak asmayıp çalışmaları sürdürdü. Hiçbir tartışmanın içinde yer almadı.

Öte yandan Necmeddin Okyay`ın akkase tekniğini geliştirerek ebruya tatbik etmekteki maharetiyle herkesin takdirini kazandığını da belirtmek lazım. Aslında bu yönüyle hattın tanınmasına ve yaygınlaşmasına da hizmet ettiğini söylersek hata etmeyeceğiz kanaatindeyim.

Yüksek meblağlar ödeyip pek çok kimsenin tablo alamayacağına, tıpkıbasımların da matbu olmasından kaynaklanan sıradanlığına itibar edilmeyeceğini düşünürdü. Buna çözüm olarak sunduğu yazılı ebrular, bugün pek çok insanın evinde besmele veya ayet levhalarının bulunmasını sağladı.

`height=

Sizce hocanızın en belirgin, mümeyyiz vasfı neydi?

Kanaatimce arayışı ve bu uğurda yorulmaksızın çalışmasıydı, o yüzden fenafil ebru deyişim. Maddi manevi her şeyiyle o çalışmaların içindeydi. Bu çalışmalara başladığında heyecanını yüzünden okurdunuz adeta. Dünyadan elini eteğini çekmiş bir münzevi gibi çalışmaya koyulurdu. Bu süreçte çoğu zaman yemeği içmeyi unutur, yılmadan çalışırdı. Arzu ettiği neticeyi alamadığında biraz temiz hava almaya çıkar, bu arada yeni bir çalışmanın programını tasarlamaya koyulurdu.

`height=
Timuçin Tanarslan. Yağlı boya resim, A. Sabri Mandıracı

Timuçin Tanraslan yüce gönüllü bir zattı.

Çalıştığı malzemelerle ilgi dünyanın bir yerinde yeni bir ürünün ortaya çıktığını işitse, cebindeki son kuruşuna kadar verir, o gelinceye kadar da adeta gözüne uyku girmezdi. Bu kadar fedakârane yürüttüğü çalışmalar sonunda ortaya çıkan birbirinden kıymetli eserleri de hiçbir ücret talep etmeksizin dağıtacak kadar da yüce gönüllüydü.

Vaktiyle Ankara`daki sahaf dükkânında bulunan tüm eserleri İslam Ansiklopedisi Araştırmaları Kütüphanesi ne hiçbir beklenti olmaksızın bağışlaması -ki maddi olarak başka bir geliri olmadığı dönemdir- onun yüce gönüllüğünün en müşahhas örneklerinden biridir.

`height=

Tanarslan Hoca nın ebru sanatımızın UNESCO`nun Somut Olmayan Kültürel Miras listesine dâhil edilmesine katkılarının sebkat ettiğini biliyoruz. Merhum hocanızın bu yönde ne türden gayret ve girişimleri olmuştu?

Merhum Hocamız sahaflık sürecinde ebruya gönül verdiği için eline ebruya dair geçen eserleri, bu eserlerden hareketle ulaştığı kaynakları toplayıp notlar aldığını, biliyoruz. Bildiğim kadarıyla Türk ebrusu ile ilgili ilk yazılı eser olarak kaynaklara geçen Arifi`nin Guy-i Çevgan adlı eserinin, bu sanatın beş yüz yıllık bir geçmişi olduğunu ortaya koyan Tertib-i Risale-i Ebri (1608)`nin adı bilinen ilk ebrucu olarak da Şebek Mehmet Efendi`nin gün yüzüne çıkarılmasında hocamızın önemli katkıları olmuştur. Ebrunun kadim bir Türk sanatı olduğunu ortaya koyan bu değerli eserlerin yanı sıra birbirinden kıymetli tarihî vesikaların sunulması ve sergilenen çalışmaları ile UNESCO`nun ebruyu Somut Olmayan Kültürel Miras listesine dâhil etmesinde etkili olduğuna inanıyorum.

Ebru sanatı ve Timuçin Tanarslan isimleri yan yana gelince sizde ne türden çağrışımlar oluşuyor?

daha çok mahçubiyet. Zira hocamızın hatırasına layıkıyla sahip çıkamadım. Onun o bitip tükenmek bilmeyen motivasyonunu yakalayamadım. Bu suali Hoca aramızdan ayrılmadan evvel sormuş olsaydınız, renkler peşinde bir ömür, her türlü ihtirastan uzak mütevazı bir sanatkâr, insanı cezbeden renkler derdim sanırım.

`height=
Timuçin Tanarslan Hoca akkase ebru örneği

Timuçin Tanraslan merhumun akkase ebru tekniğiyle Mushaf-ı Şerifi ebruya alma niyet ve girişimlerinin olduğunu biliyoruz. Bunlara siz de şahit oldunuz. Timuçin Bey bu meyanda ne tür çalışmalar yaptı?

Evet. Necmettin Efendi nin akkase tekniğini biraz daha ileriye taşıyarak daha ince yazıları da bu şekilde yapabilmek adına kendine has bir teknik geliştirdi. Onun teknesinden çıkan yazılı ebruları görenler bu ebruları ellerine alıncaya kadar onların baskı olduğu vehmine kapılırlardı. Baskı olmadığını anladıklarında hayret ve hayranlıklarını gizleyemezlerdi. Merhum Hocamız, hat sanatımızın şaheserleri olarak nitelendirilen eserleri yazılı ebru tekniğiyle çalışarak bilinirliğinin artmasına, bu ince sanat zevkinin yaşatılmasına ve yaygınlaştırılmasına hizmet etti, diyebiliriz. Bugün pek çok yerde görebildiğimiz ay yıldızlı istifi bulup gün yüzüne çıkaran da yine odur.

Alanında yaptığı tüm çalışmalarda bilgisini paylaşan Hocamız, yazılı ebru konusunda ketum davrandı. Ehil olmayan ellerde hattın özelliklerini yitirerek yazının bozulmasına sebebiyet verebileceği, gelişen sosyal medya vasıtaları aracılığıyla hattatından izin alınmaksızın eserlerin çalışılabileceği endişesiyle bunu çok az talebesiyle paylaştı. Onlarla birlikte yazılı ebrulardan oluşan bir sergi de açtı.

Bu yönde daha önce herhangi bir çaba söz konusu mu? Fikir tamamen hocanıza mı aittir?

Kur`an-ı Kerim`in tamamıyla ebruya alınması konusunda bildiğim kadarıyla daha önce bir çalışma olmamış. Bu zamana kadar hiçbir kaynakta öyle bir şeye rastlamadım. Çalışmalarını hayranlıkla izlediğim ilk günlerde bir gün büyükçe bir ahşap çantadan çıkardığı, daha sonra Karahisari`ye ait olduğunu öğrendiğim, Kur`an-ı Kerim`i göstererek bunu ebruyla yapmak istiyorum, dediğinde gözlerindeki o parıltıyı görmeliydiniz. O yüzden bu fikrin başka birine ait olacağına ihtimal veremiyorum.

Bahsettiğiniz girişimleri hangi sebeplerle netice intac etmedi?

Karahisari tarafından hazırlanan ve asıl nüshası Topkapı Sarayı`nda bulunan eserin o yılarda Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanmış tıpkıbasım olarak nitelendirilen nüshası elindeydi. Vaktiyle eserin aslını görme bahtiyarlığına eren Hocamız, baskının tıpkıbasım olmadığını birtakım yanlışlıkları ve hataları ihtiva ettiğini, baskı kalitesinin kötü ve bazı yazıların bozulduğunu ifade ediyordu. Zahmetli bir işe girişecekti, bunu biliyordu fakat eserin adı tıpkıbasım olan bu suretiyle yola çıkması mümkün değildi. Eserin esas nüshasına ait filmlere ihtiyaçdoğdu. Aksi halde baskı nüsha bilgisayara aktarılacak, baskıdan kaynaklanan kusurlar hattan anlayan bir grafiker tarafından temizlenecekti ki bunu yapmak hem uzun zaman hem de yüksek maliyet gerektirecek bu çalışmanın da nasıl neticeleneceği meçhuldu. Baskı için hazırlanan filmlerin alınmasının, işi büyük ölçüde kolaylaştıracağı düşüncesiyle Cumhurbaşkanlığına kadar yaptığı müracaatlardan bir netice alamasa da Hoca yılmadı. Kendi hazırlıklarına koyuldu. Çalışmasını kitap formuna getirmeyi arzu ettiği için önlü arkalı her iki yüzeyine ebru almaya imkan sağlayacak kâğıt arayışına girdi. Yurt içinden ve dışından pek çok yerden kâğıt numuneleri getirtti. Bütün harcamaları kendi kısıtlı bütçesinden yaptığını ve bu çalışmayı tamamladığında da hiçbir ücret talep etmeyeceğini ilgili tüm yazışmalarında da dile getirdiğini yeri gelmişken belirtelim.

Bir yandan istediği evsafta kâğıt arayışı diğer yandan da baskı için hazırlanan filmlerin kullanımı konusundaki yazışma-görüşme trafiği devam etti. Nihayet hangi kâğıdı kullanabileceğini tespit ettiğinde ise görüşmeler hâlâ netice vermemişti.

merhum, büyük umutla, gelecek müspet bir haberi beklerken de durmadı. Zemin ebrularını yaptı. Denemeleriyle binlerce sayfa; Bunlardan, hafızam beni yanıltmıyorsa, yedekleriyle birlikte 900 sayfasını ayırdı. Ancak ne yazık ki hayalini gerçekleştiremeden aramızdan ayrıldı.

Hocanızın hazırladığı zemin ebruları ne durumda?

Vefâtının ardından hocanın bu ebruları bir şekilde dağıldı. Zannediyorum bir kısmı taşınma esnasında bir kısmı da bulunduğu yerin neminden etkilenerek zarar gördü. Geriye kalanların bir kolleksiyoner tarafından ailesinden satın alındığına ilişkin rivayetler kulağıma geldi.

Talebeleri olarak hocanızın akkase Mushaf-ı Şerif hayalinin gerçekleştirmesine yönelik neler yapıyorsunuz?

Bugün itibariyle hâlâ filmlere ulaşamadığımızı bu konuda bir izin alamadığımızı belirtmek isterim. Hocamızın tek başına yaptığı çalışmalarla geldiği noktaya yaklaşabilmemiz için talebeleri olarak bir araya gelip ekip çalışmasına ihtiyaçvar. Küçük adımlarla da olsa bu hayali gerçekleştirmek uğruna birtakım girişimlere niyetlendiğimiz süreçde bu salgın nedeniyle akamete uğradı. İnşallah bu alanda bir şeyler yapabilir ve Hocamıza vefâ borcumuzu bir nebze ödeyebiliriz.

İnşaallah. Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Timuçin Hocamız, her türlü polemikten uzak durup sanatıyla ilgilendi. Maddî bir beklentiyle bu çalışmalarını yapsaydı belki büyük bir servete sahip olacaktı. Ancak o ebru sanatının yaşatılması için yola çıktığının bilinciyle hiçbir fedakârlıktan çekinmeden elinde avucunda ne varsa harcadı. Zor günlerden geçti ama vaz geçmedi. Birçok insanın ebru sayesinde maişetini teminine vesile oldu. Ebru sanatının üniversitelerde ders olarak okutulmasından UNESCO tarafından dünya kültür mirasına dahil edilmesine kadar bu alanda değerli katkılar sağladı. O ebru sanatına her şeyini vakfetmekte tereddüt etmedi. Ön planda olmayı, kalabalığa karışmayı ve fotoğrafı sevmediği için çok fazla kimse varlığından bile haber olmadan göçüp gitti aramızdan. Yaptığı hizmetler dolayısıyla ona en azından vefâ borcu olduğunu bu alanda çalışan herkesin hatırlatmakta fayda olduğu kanaatindeyim.

Son olarak hocanız özelinde okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Kültür Bakanlığı sanatçısı olarak gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu sanatın güzel örneklerini sergileyen merhum hocamız, yaptığı sunumları ve hediye ettiği ebrularla yerli yabancı pek çok insana ebru sanatını sevdirdi. Yaptığı işi, aman bu çok zor, karmaşık vs. diye anlatmayıp basite indirgemesi de bunda çok etkiliydi. Zira o, gerçek sanatkârın her şeyi var eden olduğunun kendisinin de bir vasıtadan başka bir şey olmadığının idrakindeydi. Bu idraki aksettiren mütevazılığı, hiçbir maddi değere ehemmiyet vermeyen yüce gönüllüğü ve bitip tükenmek bilmeyen çalışma azmiyle sanata gönül verenler için güzel bir örnekti. Feyz alabilenlere ne mutlu;

Timuçin Tanarslan (1943-2015)

1943 yılında doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini Adana ve Mersin de tamamladıktan sonra 1970 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi nden mezun oldu. Baba mesleği olan sahaflığı yaparken ebru sanatı ile tanıştı. 20 yıl kadar Ankara da 'Ebru Kitabevi'ni işletti. O dönem kaybolmaya yüz tutmuş sanatlarımızdan olan ebruyu, destansı bir alâka ve ihtirasla Ankara-İstanbul arasında mekik dokuyarak hocası Mustafa Düzgünman dan öğrendi.

Uğur Derman ın ifadesi ile 'Cumhuriyet tarihinin ilk icazetini' aldı. Türk kültürünü ve sanatını su yüzünde aksettirdi ve levhalar halinde ölümsüzleştirdi. Ulusal ve Uluslararası birçok sergi açtı (ilk sergisini Topkapı Sarayı nda rekor sayıda eserle açtı), seminer ve konferanslar verdi.

Başta Kültür Bakanlığı olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluş adına Avrupa dan Amerika ya, Afrika`dan Uzak Doğu ya ve Avusturalya ya kadar farklı kıtalarda kültür ve sanat bayrağını en yüksek burçlara dikti.

Son olarak da yıllarca hizmet ettiği Türk sanatınının UNESCO tarafından 'Somut Olmayan Kültürel Miras' olarak 'Ebru: TÜ RK Kağıt Süsleme Sanatı' şeklinde Aralık 2014 te tescilinin alınmasında bizzat görev aldı.

12 Nisan 2015 günü Ankara da ebediyet yurduna sırlanırken geride binlerce eser ve ebru sanatına hizmeti kendilerine misyon edinen yetişmiş talebeler bıraktı.