Türkiye nin ekonomi, işsizlik ya da terör meselesinden daha önemli meselesi bilim ve üniversite meselesidir. Türkiye nin ileri teknoloji üretmesi ve milli gelirini yükseltmesi, daha eğitimli ve refah düzeyi yüksek bir toplum olabilmesi için üniversite meselesini halletmesi gerekir. Bu alanda yapılan bazı gelişme ve üretimler çok önemlidir ancak yeterli değildir. Asıl bu işlere aşı dahil özel teşebbüsten ziyade üniversiteler koşulmalıdır. Ü niversite meselesini halledememiş bir Türkiye nin gelişmesi, kalkınması, ileriye gitmesi, teknoloji üretmesi ve dünyanın efendileri arasına girmesi mümkün değildir. Dünyada gelişmiş ülkelerin hiçbirinde geri kalmış üniversite yoktur. Ü niversite, gelişmişlikle paralel gider. Bugün dünyanın en başarılı 100 üniversitesinin, süper güçdiye tanımlanan ülkelerden çıktığını görürsünüz. Bunların 50 ye yakını ABD de, 8-10 tanesi İngiltere ve onları Almanya, Japonya ve diğerleri izler.

AR-GE Ü reten Ü niversite!

Türkiye nin de orijinal bilgi, teori/kuram ve AR-GE üreten üniversitelere ihtiyacı vardır. Bu aynı zamanda bilgi toplumu olma yolunda önümüzü de açacak en önemli husustur. Medeniyetimizde bilimsel zihniyetin kaybolması, düşünce hayatımızda akıl ve bilimin geri planda kalmasının nedenleri sosyolojik, psikolojik, kültürel olarak araştırılmamıştır. Batılı bir bilim insanının hayatına baktığınız zaman vaktini çok iyi kullandığını, sabah erken işe başladığını, geçvakte kadar çalıştığını, sürekli toplantılar ve bilimsel seyahatler yaptığını görürsünüz. Bir bilim insanının hayatı çok özel olmalıdır. Sosyal hayatını ona göre tanzim etmelidir. Bizdeki bilim insanlarının hayatı -böyle olmayanları tenzih ediyorum- bilime göre değildir, sosyal hayatına göredir...

Ü niversitelerin asli unsuru şüphesiz öğretim üyeleridir. Ü niversitelerin kalite ve başarısını öğretim üyesi belirler. Dünyanın en iyi üniversiteleri, düzeylerini korumak ve yükseltmek için en başarılı ve yetenekli öğretim üyelerini bünyesine almaya, başarısını devam ettirmeyenleri de bünyesinden atmaya çalışır. Ü niversitelerimizdeki öğretim elemanı açığının en önemli nedenlerinden birisi, öğretim elemanlarının motive eksikliğidir. Motive eksikliğine neden olan sebeplerden biri de üniversitelere liyakatten yoksun yöneticilerin atanmasıdır. Yeni kurulan üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı dünya ortalaması olan on beş sayısının dört-beş kat üstündedir. Ü niversitelerimizdeki öğretim elemanı açığına ciddi bir tehdit de özel vakıf üniversitelerinden gelmektedir. İstanbul ve Ankara`da yoğunlaşan vakıf üniversiteleri, uzun yıllar içinde yetişmiş öğretim üyelerini transfer ederek devlet üniversitelerindeki öğretim üyesi açığını arttırmaktadır. Bunu da cazip ücret teklifleri ile gerçekleştirmektedirler.

Ü niversite Eğitimi

Ü niversite eğitimi ve bu eğitim sürecinde geçen zaman gençler için çok önemlidir. Genç, bu dönemde kimliğini kazanma, kişiliğine kalıcı biçim verme ve onları özümseme süreci yaşamaktadır. Ü niversitelerimiz çatışmaların olduğu yer değil, bilimin, fikrin, özgür düşüncenin ve üretimin yeri olmalıdır. Uzaktan eğitim (öğretim dense daha doğru olur) üniversitelerin işleyiş, yapısında ve eğitimin paradigmasında Türkiye`de ve de dünya da zorunlu olarak önemli değişikliğe sebep olmuştur. Eski yöntemlerle eğitim ve öğretimin yapılması ciddi bir şekilde sorgulanır hale gelmiştir. Yeni döneme göre bir takım politika ve stratejiler geliştirmek adeta vacip (mecburi) olmuştur.

21. yüzyılın başlangıcında iletişim çağının akılları durgunluk veren baş döndürücü hızla ilerleyen iletişim teknolojileri çağında, bilgisayar, biyoteknoloji, nanoteknoloji, endüstri 4.0, 5.0, yapay zekâ, insan ve diğer canlıların genlerinin haritalarının çıkarılması gibi alanlardaki gelişmeler geometrik olarak diğer bilim alanlardaki gelişmelere katkıda bulunmaktadır. Ü lkemizin ciddi bir eğitim ve bilim politikası ve amacı tam olarak çizilmediği gibi tam olarak da bu durumun izlemesi de yapılamamaktadır. Başta ilk ve ortaöğretim kurumlarımızın PISA başarısı, üniversiteleriminiz dünyada ilk 100 ve 500 sıralamasında bir üniversitemin olmaması hepimizi üzmektedir.

1930`dan 2021`e!

Ü lkenin ve insanımızın gündeminde maalesef bilimin sıralaması çok çok gerilere düşmektedir. Türkiye 1930`lar 2021`e kurumsallaşmasını tamamlayan, eğitim ve gelişme amacını ve hedefini belirlemiş, modern üniversite alanında maalesef neredeyse bir asır sonra bugün o arzulanan/istenilen büyük hedeflere erişemediği görülmektedir. Bugün üniversitelerde çektiğimiz en büyük sıkıntılardan biri, geleceğin akademisyenlerini tanımada ve seçmede gösterdiğimiz zafiyettir. Sayısal verilere dayalı olarak yapılan akademisyen adayı seçimi entelektüel birikimi ve kişinin yetişme tarzını tanımaya yetmemektedir. Mülakat yoluyla alımlarda da suiistimaller maalesef bir başka zafiyettir.

Türkiye`nin temel sorunlarına çözüm üretmede yavaş hareket etmesinin ardında yatan etkenlerden biri sosyal bilimlerin Türkiye üniversite yapılanması içindeki yeriyle bağlantılıdır. Siyaset bilimi ve iktisat, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakülteleri içinde konumlandırılırken felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, arkeoloji ve tercüman/mütercimlik, dil, edebiyat, lehçeler ve sosyal antropoloji Edebiyat Fakülteleri içinde yapılandırılmıştır. Türkiye`deki sosyal bilimcilerin kendi aralarında disiplinler arası ve/veya disiplinler üstü iletişim kurmalarına destek olmaktan çok uzak olduğu açıktır. YÖK`ün son yapılandırmasına göre lisansüstü seviyedeki Sosyal Bilimler Enstitülerinin bir araya getirilerek birbirinden kopuk oluşu önlenmiştir. YÖK`ün bir takım düzenleme, ıslah ve yenileştirme çalışmaları takdire şayandır. Ancak yeterli değildir. Öğretmen yetiştiren sosyal bilimci hocalardan Türkiye`nin sorunlarına çözüm önerileri üreten başarılı araştırmalar beklemek bugün için pek gerçekçi görünmemektedir. Eğitim fakülteleri (özellikle de eğitim bilimleri bölümü) yeniden, doğru ve düzgün bir şekilde yapılandırılmalı, ideolojik bir takın yapılanlarının önüne geçilmelidir.

Çağdaşlaşmanın ve gelişmenin doğru eğitim ve yetişmiş insan gücüne dayandığı açıkça ortada iken üniversitelerimiz hala istenilen düzeyde değildir. Merhum Erol Güngör der ki, 'Ü niversiteler memleket meseleleriyle değil, bu meseleleri çözecek kalitede insan yetiştirmekle uğraşırlar.' Sözü bugün de geçerliğini korumaktadır. Dünyadaki gelişmenin motoru olan eğitim-bilim-sanat-teknoloji ve üretim alanında çağdan kopmamak için üniversitelerimiz günün ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanmalıdır. Gerisi laf-ı güzaftır.