Değerli okuyucularımız,

Cağaloğlu`na bir adım öte Türkiye gazeteciliğine yeni bir soluk ve hakikatli bir nefes olma misyonuyla yola çıkan İttifak Gazetesi`ne yayın hayatında başarılar diliyorum. Allah muvaffak kılsın, mahçup etmesin.

Biz de inşaallah İttifak Gazetesi`nde  mümkün mertebe sanat ve estetik güzelliklere değinmeye medeniyetimizden kaybolup giden güzellikleri elimizin erdiği kadarıyla hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışacağız.

Besmele`yle başladığımız ilk yazımızın öznesinde bundan 10 yıl önce bugün bir Şehbal kuşunun kanatlarına binerek Hakk`a yürüyen Yaşar Gökçek Dedemiz var.

Cümle geçmişlerimizin ve bahusus hizmetinde bulunduğum Boğaziçi Yöneticiler Vakfı`nın Kurucular Kurulu Ü yesi Celaleddin Gökçek`in muhterem babası Yaşar Gökçek Dedemizin (1921-2008) pak ruhuna Fatihalar okuyalım.

YAŞAYAMAYAN KARDEŞLERİNDEN MÜ LHEM, İSMİ BİİZNİLLAH 'YAŞAR' OLDU

Yaşar Gökçek, 30 Ağustos 1921 tarihinde Ziya Bey ve Atiye Hanımın oğlu olarak, Diyarbakır-Ergani`ye bağlı Aşağı Balahur köyünde (yeni adı Ortayazı) dünyaya geldi. Annesi Artvin Şavşatlıydı. Daha önceki bebeklerini hep kaybetmişti. Bu hamileliğinde de eşini kaybetti. Doğduğu tarih, onun da hayatta kalma zaferi gibi, bayram günü oldu. Yaşamayan diğer çocuklara nisbet, adını 'YAŞAR' koydular. Kırk MUHAMMED evinden alınan kırk parça kumaştan dikilen zıbın giydirdiler. Ü çdayısından, Mısır tahsilli olduğu için, 'on iki ilin mezunu' diye bilinen ve hiçevlat sahibi olmayan Ali Bey`in himayesinde büyüdü. Annesini tam yedi yıl emdi. Sıhhatli, güçlü oluşunu buna bağlardı.

İlkokuldan sonra, ortaokul ve lise için Konya`ya Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü için İstanbul`a gitti. Bu sırada anneciğini ve dayısını peş peşe kaybetti.

Her zaman çok iyi bir öğrenci olarak öğretmenlerinin göz bebeği oldu. Ü niversitenin son sınıfında yanında çalıştığı avukat Reşat Köksal`ın yeğeni, hayatının aşkı ve arkadaşı avukat Şehbal Ökte Hanım`la evlendi. Askerliğini bitirdiği zaman, dört çocuk babası olduğu için, öğretmen olarak tayin edildiği yere gidemedi. Bu onun içinde hep bir ukde olarak kaldı.

Bilindik Avrupa markasıyla başlayan ürün tanıtım işinden kendi işini kurmaya geçti. Sirkeci`deki istimlâkler ve bonkörlüğü yüzünden iflas etti. Anadolu`ya mal verdiği tüccarlardan parasını toplamaya seyahatlere çıktı. Çok sıkıldığı bir gece rüyasında kendisine çok güzel bir zat gösterildi ve 'O`nu bulabilirsen bütün sıkıntıların sona erecek' denildi. Bu rüya adını bile bilmediği Muhammed Said Seyda el-Cezeri Hazretleri`ni aramaya başlamasına ve başka her şeyi unutmasına sebep oldu. Bu arayış da o sırada (1958) Anadolu`da yaşayan pek çok büyüğü ziyaret etmesine, ellerini öpüp hayır dualarını almasına vesile oldu. Çok heyecanlı, bir o kadar da dokunaklı kavuşmayla hiçtatmadığı baba sevgisini şeyhinde tattı. Dönüş yolculuğunda Konya`ya yerleşmeye karar verdi.

Konya`da ilaçsektörüne geçti. Sektörün duayen firmalarında çalıştı. Konya`da kaldıkları yıllarda Yüksek İslam Enstitüsü Yurt Müdürlüğü yaparak öğretmenlik hasretini gidermeye çalıştı. Emekli olunca eşi Şehbal Hanım`la birlikte Çengelköy Kerime Hatun Kur`an Kursu`nda öğrenci yetiştirmeye başladılar.

ALLAH VAR KEDER YOK

Maddeten ve manen çok güzel bir insandı. Yeri geldiğinde güzel espriler yapardı, neşeliydi, hiçbir şeyi dert etmezdi... Cennetmekân Şehbal Hanım gibi 'Allah var, keder yok' derdi.

'Allah bir kapıyı kaparsa bin kapıyı açar' düsturuyla hareket ederdi., Herkese karşı sevgiyle muamelede bulunurdu. Her yaştan insanla çok iyi anlaşabilen gerçek bir 'beyefendi'ydi. Eşine ve çocuklarına çok düşkündü. Onlara olan sevgisini ilgisini her fırsatta ve her şekilde gösterirdi. Elinde avucunda ne varsa paylaşmayı severdi. İnanılmaz derecede cömert ve iyi niyetliydi. Çocuksu yanını hiçkaybetmedi, hayata hep pembe gözlüklerle baktı. Olağanüstü seviyede olan Allah (cc) ve Peygamber (sav) sevgisi onu defalarca Mekke ve Medine yollarına çekti.

Gerçek bir Peygamber (sav) aşığıydı... Lisan-ı hâli ve kâliyle 'Acz, fakr, zaaf ve tembellikten ibaret garip bir ümmetinim. Tek ve yegâne sermayem, muhakkak bir Bahşî ş-i Sübhânî olan Zât-ı Muhammediyyenizi hiçbir şeye benzemeyecek derecede çok seviyorum.' derdi.

MÜ LTECÎ NİM YÂ MUHAMMED

Yaşantısı güzel geçti ve canlı bir Ayet-i Kerime tefsiri olarak, bütün hayatı, yaşlılığı ve son demleriyle sevenlerine, evlatlarına hâl diliyle nasihatler, dersler vererek hayata vedâ edip 'esas sevgilisi'ne kavuştu Sevgili Peygamberimize (sav) haşyetullahtan yufka gibi incelmiş gönül gözüyle şu ifadelerle iltica ile 'irciî ' emrine icabet etti.

'Sen Rahmet Nebî sisin, bizlerse muhtâc-ı rahmet
Mültecî nim Yâ Muhammed, Yâ Rasû lallah meded!'

Allah gani gani rahmet eylesin. Makamı Cennet olsun. Ruhu için Fatihalar okuyalım...

İttifak gazetesinde besmeleyle başladığımız ilkyazımızı Hakk kelâmıyla nihayete erdirelim: 'Biz kimin ömrünü uzatırsak, onu yaradılışta tersine çeviriyoruz, hâlâ akıllanmayacaklar mı?' (Yasin Sû resi-68)