Aralık ayı ortalarında “Tutum, Yatırım ve Yerli Malı Haftası” düzenleniyor her yıl. Artık bunu öylesine kanıksamışız ki çocukluğumuzdan bu yana hiçbir şey değişmemiş bu gelenekte. Neydi değişmeyen? 1980’de ilkokula başlayan biri olarak nedense aklımda hep kuru üzüm, leblebi, ceviz ya da kuru pasta var bu haftayla alakalı.

Evet, 2000’li yıllara kadar belki de buydu bizim gerçeğimiz. Bir toplu iğneyi yapmaktan aciz, öz güveni olmayan, vesayet altında egemenliğini idame ettirmeye çalışan bir memleketin ay sonunu getirmeye çalışan hastane kuyruklarında beklemeyi normal zanneden vatandaşlarıydık. Sürekli olarak dışarıya beyin göçü vermemiz sebebiyle teknolojik, tıbbi ya da sanatsal açıdan bir türlü müreffeh bir seviyeye ulaşamıyorduk. Her denememizde ise mutlaka önümüze kocaman setler çekiliyordu. Atlas Jet uçağının düşmesi olayına varana kadar komplo teorisi olarak değerlendirmemiz istenen birçok vakanın bize öğrettiği ise küresel boyutta yenidünya düzeni ekseninde güzel vatanımızı orta saha yerine yedek kulübesine layık gören uluslararası aktörlerin asla niyetlerinden vazgeçmeyecekleri gerçeğidir.

Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ ya da Şakir Zümre’ye yapılanlarla “Devrim” otomobilinin başına gelenler de bize çok şey öğretti. Tüm bu tecrübeler ışığında mevcut yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden başlanan atılımlarla artık kendine güvenen, geleceğine inanan ve hepsinden önemlisi tüm bu gelişmelerin odağına oturup bizzat içinde olmak için efor sarf eden gençler ve çocuklar gelecek nesillerimiz için bizlere büyük umut veriyorlar. Öyle ki; “Tekno Fest” ziyaretindeki çocuk ya da gençlere baktığınızda gözlerindeki ışıltıyı fark etmemek elde değil. Bir astronotu yalnızca filmlerde görebilen bizler, bugün uzaya çıkacak ilk Türk’ü konuşmaya başladık.

Özellikle savunma, otomotiv, iletişim ve ulaştırma konularındaki son gelişmeleri dikkate aldığımızda artık bu Yerli Malı Haftası zihniyetinin değişerek farklı bir boyuta geçmesi gerektiğini az çok hepimiz anlamış durumda olmalıyız. Başta okullardaki bu ısrarlı tutumun değişerek kuru üzüm ve leblebinin yerine TOGG başta olmak üzere Bayraktar, Kızılelma, Akıncı, Anka, Gökbey, Atak ve benzeri eserlerimize ait maket ve oyuncakların bir an önce üretilerek çocukların erişiminin kolay olduğu bir bütçeyle göz önüne sunulmalıdır.

Sadece maket ya da oyuncakla da kalmayıp Türkiye’de olduğu gibi dünya genelinde de izlenme rekorları kıran dizilerimizde de yerli yapım üretimlerimiz kullanılarak dost ya da düşman tüm unsurların gözlerinin içine içine sokulmalıdır. Belki de bu sayede bir türlü sanayileşemeyen sinema sektörümüz de global çapta hak ettiği yerlere gelmek için fırsat bulacaktır.

Öyle ya da böyle aslında siyasetin en dışında kalması gerekirken tam mihrakta yer alan bu konu, iktidar ya da muhalefet olsun her kesimin kayıtsız şartsız desteklemesi gereken bir olgudur. Liderler zamanı geldiğinde değişebilir, hükûmetler de öyle. Mustafa Kemal Atatürk olmadan bile 85 yılını geride bırakan bu ülke payidar kaldığı sürece daha ne liderleri bağrına basacak kim bilir? Bu sebeple daha şimdiden çocuk ve gençlerimizi, ebeveynlerinin siyasi duruşu her ne cenahtan olursa olsun vatansever kimliklerini öne çıkaracak şekilde yerli üretimlerimizle sürekli temas halinde, ilgili ve konu hakkında bilgili bireyler olarak desteklemeliyiz.

Yeni nesil gözümüzün önünde gümbür gümbür sahalara iniyor. Hem torunlarımızın hem de onların torunlarının selameti için ülke güvenliğimizi sağlayan savunma sistemlerimizin ve yaşam kalitemize ışık tutan tüm unsurların bağımlılıktan kurtarılarak tamamen yerli üretimle elde edilmesi gerekiyor. Barış içinde adil bir dünya için ise hem Türk milletinin hem de mazlum milletlerin hizmetine sunulması gereken her türlü projenin desteklenerek tamamen siyaset dışında tutulması ve göğsümüzü kabartan her yeni çalışmanın da gurur kaynağımız haline gelmesi gerekmektedir.