Balkonda oturmuş, bir elimde kalemim, tütünümü tüttürürken, aksakallı yaşlı bir adamı, Kavaklıpark`ın çay içilen yerindeki bir masaya, karşısındaki gençbir adamla birlikte oturtup, sözü ona bıraktım.

Kutsal bir öykü anlatmak istiyorum, diye söze başladı yaşlı adam.

Öykünün kutsalı mı olur, diyen gençadama, olmaz olur mu, dedikten sonra, ben, arkadaşlığı, içe çekilen temiz bir hava gibi soluyarak doya doya yaşamış bir adamım.

Bugün sana arkadaşlık ve dostluktan söz etmek istiyorum.

Çayını içve dinle gençadam!

Bu kavram, bana babadan kalma bir miras ve yaşamım boyunca uyanıkken gördüğüm bir düştür.

Sana arkadaşlıktan söz açmayı düşünürken, bir itiş kakıştır gidiyor, neler neleri çağrıştırıyor, öyle yoğunlaşıyor ki kafamın içindekiler neresinden başlayacağımı şaşırıyorum.

Yine de, sözlüklerdeki, öykülerdeki, romanlardakileri değil, demek istediğim. Arkadaşlığı, topyekün ya da, doyulmamış arkadaşlığı anlatmak istiyorum; yani, iyi ve güzel ne varsa paylaşılan, sevgi, hoşgörü, özveri, kimi zaman şen, kimi zaman acıyla sürdürülen birlikteliği;

Bu, karşılıksız paylaşılan birliktelikte yıllar geçer giderken günün birinde bir de bakarsınız ki, saygı, ilişkinizdeki sevgiyi sarmalamış; İşte o zaman, yaşların geçkinliğiyle, bambaşka bir boyutuna girdiğiniz arkadaşlığınıza titrer, aklınıza düştükçe kovaladığınız bir takım kaygılara kapılırsınız.

Önce 'yakışır' deyip, Mevlana`nın olduğunu sandığım, bir meselle başlayalım.

Türlü türlü anlatılan bu meselin, ben, 'Fesleğenlerin Altındakiler' diye bilineni anlatacağım.

Sonra`sı, anlattıkça sürüp gidecek bir sonra`dır.

Çocuk, babasına birini öldürdüğünü ve ne yapacağını sorar. Babası 'git, falanca pazarda tezgahı olan arkadaşımı bul, selamımı söyle, durumu anlat' der. Çocuk tarif edilen adamı bulur, babasının selamını ve derdini söyler. Adam, önlüğünü çözer, tezgahını kapatıp 'gel benimle' der. Ölünün olduğu yere giderler. Adam, cesedi bir çuvala koyup sırtladığı gibi evinin bahçesine götürür. Bir çukur kazıp gömer. Ü stüne toprak döküp fesleğen eker. 'Tamam, şimdi git, babana selamımı götür' der. Çocuk, eve döndüğünde olanları babasına anlatır. Aradan bir zaman geçtikten sonra babası oğluna, 'o adamın tezgahındaki patates çuvalını devir' der. Çocuk, denileni yapar ve gelip babasına anlatır. Yine bir zaman sonra babası çocuğa, pazarcıya zarar verecek başka bir şeyi yapmasını söyler ve yine çocuk denileni yapıp, olan biteni babasına anlatır. Adam, daha da bir zaman sonra adama bir yumruk atmasını söyler. Yumruğu yiyen baba dostu yaşlı pazarcı: 'Ne yaparsan yap, fesleğenlerin altındakini Allah`tan, senden ve benden başkası bilmeyecek' der.

İşte, bu öykünün iletisi arkadaşlık mıdır, sır saklamasını bilmek midir, diye düşünürüm. Bana kalırsa sır saklamayı da içeren arkadaşlık, bir erdemliliktir. Evet, arkadaşlık, sırrın açıldığı anda başlayan ve saklandıkça erdemleşen bir kavramdır. İlk adım sırrını açabilmekle başlar, onunla denenir arkadaşlık. Bilgelik, sır saklamayı gerektirir. Sır saklamasını bilmek, bilgeliğin ilk adımındaki sınavdır. Arkadaşlığın ve bilgeliğin ortak olduğu bir öğedir sır saklamasını bilmek.

Kafamdaki itiş kakıştan söz etmiştim ya, belki sadece Bedri Rahmi`nin dostluk ve arkadaşlık adına yazdığı şiiri okumadan önce Nietzsche`nin Wagner`le dostlukları için: 'Bunca yıl aramızdan bir bulut bile geçmedi' sözünü söylemeliyim.

Bedri Rahmi`nin, 'Arkadaşın var mı ondan haber ver / Ondan ötesi kaçpara eder' adlı, arkadaşlık destanının şu dizelerine kulak ver:

...

Uzaktan uzağa iğde ağacı

Altın tozlu gümüş yüzlü

Usul usul yetim yetim kokardı

Sen yoktun ama arkadaşlık vardı

Bir mavi dumandır tüter

Bir garip serçedir öter

Bir kulak ikide bir çınlardı

Her şeyin yanında içinde her şeyin üstünde canında ciğerinde

Bir şey var özlü tatlı ılık

Adına kurban olduğum arkadaşlık

Sen yoktun ama arkadaşlık vardı

Çok şükür

Ol kimse ki arkadaşı yoktur

Yüzüne tükür

Hayır dur tükürme ayıptır ona bir arkadaş bul.

Sonra`sı bitmez bu konuda yaşlı adamı daha fazla yormamak için, saatine baktırıp, çok geçolmuş, dedirttikten sonra kalemimi parmaklarımdan güçlükle ayırdım.

Not: Bu yazı bana ait değil yada bana ait. Şimdi aramızda olmayan bir dostumdan bana 'Cafer e Arkadaşlık ve Dostluk Ü zerine' notuyla ve e posta yoluyla gönderilmişti. Hiçbir yerde yayınlanmamıştı. Öyküde geçen yaşlı adam oydu. Gençadam ise bendim. Kaçyüz defa dikkatimizin son raddesine kadar birbirimizi dinlemiş ve anlamaya çalışmıştık. Güzel bir dostluk ve arkadaşlık yaşamıştık. Sahici ve içten. Hayatının son yıllarında yayınlanan veya yayınlamamış olan bütün yazılarını bana elden ya da mail yoluyla ulaştırmıştı. Heyecanlı biçimde de anlatıyor ve fikrimi alıyordu. Bana neden verdiğini de gayet iyi biliyordu. Çünkü sözünün, sesinin ve kaleminin benim sayemde devam edeceğine inanıyordu. Sevgili dostumun yazılarını peyder pey yayınlayacağım. Ama adı şimdilik sır kalsın.