CAFER VAYNİ: Şimdi Türkiye Sosyalist Partisi`ne yönelmek istiyorum. Sizin Türkiye Sosyalist Partisi`ndeki göreviniz neydi?

ATTİLA İLHAN: Benim Türkiye Sosyalist Partisi`ndeki konumum şuydu: Partinin üyesi ve vilayet komitesinde görevliydim. Çünkü sosyalist hareket içerisinde benim uzmanlık dalım ajitasyon ve propagandadır. O konuda uzmandım ben.

CAFER VAYNİ: TSP`nin Türk siyasi tarihinde nasıl bir yeri vardır?

ATTİLÂ İLHAN: TSP`nin Türk siyasi tarihindeki yerini sana anlatabilmem olacak mı? Bilemiyorum. Çünkü önemli. Mutlaka 'O Karanlıkta Biz' i okuman gerekiyor bu şartlar altında. Çünkü Türkiye`de ki komünist hareketle çok yakından ilgisi var. Türkiye`de sosyalist adıyla çıkan partilerin hepsi komünist partilerdir. Türkiye`de sosyalizm yoktur. Türkiye`de komünizm vardır. Fakat komünizm lanetlendiği için Türkiye`de hiçbir parti kendine komünist diyemiyordu. Komünist partisi illegalde var sayılıyordu. Komünist Partisi`nin 1920`lerden beri gelen bir kadrosu vardı ve bunların en başında da Dr. Şefik Hüsnü DEMYER geliyordu.

1946`da sınıf esası üzerine parti ve sendika kurmak serbest olunca iddiaya göre Şefik Bey üzerinde bir baskı kuruldu/oluşturuldu. Fakat doktor çok ihtiyatlı olduğu için çıkmak istemedi ortaya iddiaya göre. Bundan dolayı yakını olan Hüsamettin Özdoğu ve Sarı Mustafa (Suphi`nin adamı) Esat Bey`le birleştiler ve Türkiye Sosyalist Partisi`ni bir deneme partisi olarak kurdular. Ne olacak bakalım diye. Beklenen sosyalist partisinin hemen kapatılması ve herkesin içeri atılmasıydı. Bu olmadı. Parti yaşamaya başladı. Ve hatta yayına başladı. Sendikalar kurulmaya başlandı. Partinin sendikalarla ilişkisi başladı. Bunu görünce Dr. Şefik Bey de parti kurmaya karar verdi. TSP ile beraber bir şey yapacağına ayrı bir parti
kurdu. Ve böylelikle Türkiye` de iki komünist parti görülmüş oldu ki bunların ikisinin de kökeni Türkiye Komünist Partisi`dir. Fakat iki parti arasında ihtilaf çıktı. Sonradan, öğrendik ki -biz, o zaman bilmiyorduk ve çok üzülüyorduk bunlar niye kapışıyorlar diye- TKP`nin bütün tarihinde bu tür bir eğilim var. Bir sürü parti var. Hatta 1930`larda Türkiye`de beş tane komünist partisi var diye komintern kızmış ve lağvetmiş komünist partilerini. Bunları sonradan öğrendik. Bilmiyorduk. Bunlar Türkiye Sosyalist tarihinde ortaya çıkmış olan ilk Marksist partileridir. Sosyalist kabul etmiyor. Çünkü sosyalist deyince sağcı sosyalistler de olabilir. Bu iki parti de Marxisttir ve Sovyetlerle iyi ilişkilerden yanadırlar. Önemi buradadır. Çünkü o zaman bu düpedüz çılgınlıktı. Kahramanlıktı. Bunlar böyle partilerdir. Böyle çıktılar. Ve çok az yaşayabildiler aslında. Mahkemeye düştüler.

Esat Adil Bey kendisi avukat olduğu ve hukukçuluğu çok iyi bildiği için partinin tüzüğünü, programını, neşriyatını ve faaliyetini o kadar kanunlara uygun hazırlıyordu ki her mahkemeye düşüşümüzde beraat etti parti. O yüzden Şefik Bey`in partisi uzun sürmedi. Sosyalist partisi çok uzun süre devam etti. Samet Ağaoğlu`nun provokasyonuna kadar. Ondan da beraat etmiştir. Mahkû m edilmemiştir. Fakat sonra tekrar kurulamamıştır.

CAFER VAYNİ: 1951 yılında Esat Adil`e karşı oluşan muhalefette siz de muhalefet saflarındaydınız. Neden böyle bir ikilik ve çatışıma çıktı?

ATTİLÂ İLHAN: 1951`de Esat Bey` e muhalefetimizin sebebi Emekçi Partisi`nin (Şefik Hüsnü Bey`in) telkinleridir. Emekçi Partisi ısrarla diyordu ki asıl komünist partisi biziz. Bize gelmeniz lâzım. Bizden olmanız lâzım. Ben bunu çok aptalca buluyordum. Çünkü o sıralar ben Fransa`dan gelmiştim. Ben, Fransa`da aynı zamanda Fransız Komünist Partisi`ne de üyeydim. Böyle bir sıfatım da vardı. Ben diyorum ki, böyle saçmalık olmaz. Bu iki parti mutlaka birleşmeli. Birleşmesi için de gereken teşebbüsü yapıyoruz zaten. Fakat iki taraf da 'Nuh diyor peygamber demiyor'. İhtilaf şu: ikisi de birleşmeye hayır demiyor fakat her ikisi de o kendisini lağvetsin, gelsin bana katılsın diyor. Biz ara formül olarak ikisi
de kendilerini lağvetsinler, birleşip yeni isimde, yeni bir parti çıksın ortaya alternatifini getirdik. Fakat bu tartışmalar sürerken sonuçalınamadan zaten ikisi de kapatıldı. Ve
herkes hapse girdi.

Ama Esat Bey`e karşı oluşan muhalefet daha sonra farklı bir muhalefet. Esat Bey`i yeteri kadar organizatör olmamakla daha ziyade bir burjuva politikacısı olmakla suçlayan bir muhalefet oluştu işçi kanadında. Bunda Asım BEZİRCİ çok ısrarlı oldu -Çünkü ben sonra tekrar Avrupa`ya gittim. O işin içinde olmadım- ve partinin son genel sekreteri Asım`dır. Yani devirdi Esat Adil`i.
O şundan ileri geldi. Esat Adil Bey`i tanıyanlar bilebilir ancak. Esat Adil Bey sahiden sosyalistti. Esat Adil Bey`in eğitimi Belçika`dadır. O Belçika Sosyalist Partisi`yle ilgilenmiş Vandervelde`nin etkisi altında kalmış, o hevesle gelmişti. Onun bir de arkadaşı vardı. Sonradan çok büyük bir politikacı oldu. Ben onu da tanırım. Sıtkı Yırcalı. Sıtkı Yırcalı da sosyalisttir. Politika icabı Demokrat Parti`ye girdi ve başını belaya sokmadan birçok yerlere geldi. Esat Bey daha fikir namusu olan bir adamdı. Sosyalizmden feda etmedi. Fakat sosyalist kadro yok Türkiye`de. Mecburen komünistlerle çalışmak zorunda kaldı ve komünistlerle bir yerden sonra anlaşamadı. İhtilaf çıktı. Neticede de Asım onu devirdi. Bu bir gerçek. 

CAFER VAYNİ: Türkiye Sosyalist Partisi gibi bir parti sosyalist ve komünist siyasi tarihimizde görmezden geliniyor gibi geliyor bana. Bunun sebepleri sizce nelerdir?

ATTİLÂ İLHAN: TSP`nin görünmezden gelinmesi çok doğal. Çünkü Türkiye 1939`dan sonra İkinci Dünya savaşı kâbusuna girdi ve faşizan oldu. Zaten o zaman sosyalizmden bahsetmek bile mümkün değildi. Savaş bitince soğuk savaşla birlikte daha da büyük bir bela haline geldi sosyalizm. 1960 darbesi olduğu zaman bizleri sürmeye hazırlanıyordu demokratlar. İlk sürgünlerde gitmişlerdi. Bunu da ben 'Bıçağın Ucu' romanımda anlattım. Yani, Demokrat Parti hemen soğuk savaşın çarkına girdi ve hemen sosyalistleri kendine hedef aldı. Ondan sonra o da büyük baskılara girişti. İş o hale gelmiştir ki, 1960`larda yapılmış şiir antolojilerinde sosyalist şairlerin isimleri yoktur. Onları bile almaktan korkuyorlardı. Biz o zaman yazılarımızı diğer dergilerde yayınlayamazdık. Basmazlardı. Korkarlardı. Onun için kimsenin bahsetmemesi çok normal. 

1960`lardan sonra bu işlerden bahsedilmeye başlandı biraz.

CAFER VAYNİ: Türkiye Sosyalist Parti`sinin Rusya ile ilişkisi nasıldı? Başka bir deyişle TSP Rusya`ya nasıl bakıyordu.

ATTİLÂ İLHAN: Rusya ile ilişkiler çok önemli bir soru. Çünkü Rusya ile ilişkiler çok önemliydi ve Emekçi Partisi, TSP`yi dünya politik hareketinde Sovyetlere daha az bağımlı olmakla suçluyordu. Yani, Sovyetlere çok itaatkâr bir parti değil. Bu da onun aleyhindedir gibi koyuyordu meseleyi. Eğer Türkiye için bir sosyalizm, kendine mahsus şartlarda yapılması lâzımdır tezine bunu söylüyorlardıysa doğru. Çünkü TSP, Türkiye`nin sosyalizmini savunuyordu ki ben hala onu savunuyorum. Benim çizgim odur. Yani Türkiye komünist ve sosyalist olabilir, ama bunu kendi yapar yani oradan, buradan model almaz. 

Böyle bir eğilimimiz vardı. 

Ama Sovyetlerle ilişkimiz neydi? 

Orada Laz İsmail vardı. TKP`nin eskilerinden. Orada TKP`nin genel sekreteri tarzındaydı. Aynı zamanda da Moskova Radyosu`nun Türkçe spikeriydi. Erdem Yoldaş diye konuşurdu. Bir konuşmasında Gerçek`in ve Türkiye Sosyalist Partisi`nin aleyhinde konuştu. Bu konuşmanın üzerine Esat Adil de 'Moskova Radyosu`na Cevap' diye iki başyazı yazdı. Çok sert yazılardı onlar. Ü çgün sonra Tass Ajansı`ndan iki muhabir geldi. Yanlış anlaşılma var herhalde` diye geldiler. 'Çok da kötü niyetle bakmıyoruz size' dediler. Muhtemelen onları Sovyet Gizli Servisi`nden diye düşünüyorum ben. O konuşmada beni ve Rusları en çok etkileyen Sarı Mustafa`nın tavrı oldu. Sarı Mustafa sustu, sustu bir noktada kafasının tası attı ve Ruslarla, Rusça konuşmaya başladı. Onlara ne dediğini de bir türlü anlamadık. Ruslar aptala döndü. Çünkü Rusça konuşan birisinin karşılarına çıkacağını hesaplamadılar. Sarı Mustafa adam akıllı onları benzetti orda. Sonra parti kapatılınca bu olay partinin Ruslarla teması şeklinde yorumlandı ve birden partiyi mahkû m etmeye çalıştı hükümet. Fakat bunu kanıtlayamadılar. Çünkü öyle bir şey yoktu. Tek kuruş alınmadı. Hepsini bilemem ama Ruslara karşı bakışımız eleştirildi biraz. Tam bir sadakat bakışı yoktu bizde. Allah için bende hiçolmadı zaten. Eleştirebiliyorduk. Ama Marksist eleştiri yapıyorduk. Nitekim benim sonraki kitaplarımda da bu çok açıktır. Sağa intikal edip de eleştirmek yanlış. Metodun doğruysa eleştirirsin. O zamanlar o tavır içindeydim, kendi hesabıma. Ama diğer arkadaşlarımda bu kadar fazla değildi. Esat Bey zaten demokrat bir adamdı. Totaliter bir yapısı yoktu. Zaten ondan eleştiriliyordu. Hoşgörülü bir adamdı.

(Haftaya Devam Edeceğiz)