Bir cana kıymet vermek;

Bir cana kıymet vermeyi en iyi Rabbimiz biliyor ve en iyi kıymeti O veriyor.

Bir can, siz kıymet verdiğiniz için mi kıymetli olur, yoksa kıymetli olduğu için mi kıymet verirsiniz?

Kıymet veren kıymetlidir, kıymet bilmeyen neylesin canı.

Kıymetli olana, kıymet verilmese de kıymetinden bir şey eksilmez.

Nitekim kıymeti kıymetli olan bilir, eskici tenekeden anlar, altının değerini sarraf bilir.

Rabbimiz yarattığı her canlıyı değerli kılmıştır. İnsana nurundan üfleyip, iman ile taçlandırmış yeryüzünün eşrefi mahlukatı ve Zat`ının halifesi eylemiştir.

Yaratanın yaratması nedeniyle elbette kıymetliyiz. Yaratanın ekseninden ve değerimizi artıran hususlardan uzaklaştıkça bu değer azalmaya başlar, değer azaldıkça kıymetli olanların kıymeti, kendini değersizleştiren için problem olmaya başlar. Kendisinde azalmış olan kıymet insanlara ve başka canlılara verebilecek miktarda değildir.

Işığa yaklaştıkça aynadaki yansımanın farklılık göstermesi gibi, Yaradan ile değerin kaynağı ile irtibatınız, yakınlığınız hangi ölçüde artarsa, aldığınız ve yansıttığınız ışık bir o kadar yeterli ve yerinde olacaktır. 'İnsan insanın aynasıdır' der büyüklerimiz. Herkes kendi ışığı kadar aydınlıktadır bu dünyada. Rabbimizin verdiği ışığı, kıymeti hangi oranda, ne şekilde kullandığımız ile de doğru orantılı. 

Dolayısı ile   heybesinde yok fakirin, olsa da verse! denir. Olanları kaybetmiştir, yerine de yenisini koyamayınca nesiller boyu akar gider bu talihsizlik. Varı, yoğa çevirmek elbet bir talihsizliktir, insanoğlu için. Sonrasında adı kıymet bilmezlik, aymazlık, hoyratlık, bencillik, nankörlük gibi devam eder ve maazallah zulme kadar gider. Kıymetin görmezden gelinmesi, bir canın yok sayılması da bir nevi zulümdür.

Bir cana kıymet vermek, vereni kıymetli eyler; Bir gönül yapmak, Kabe`nin yollarını açar, emanet edilen Can ise, yok saymak can yakar. Emanet edilenin yok sayılıp değersizleştirilmesi, emanet edene ihanettir evvela. Verilene değil, verene bakmak lazım gelir.

Hepimiz birbirimize emanetiz bu dünyada, asıl sahibimiz bellidir elbet, lakin verilen kıymeti muhafaza edebilmek, yaratılan her cana kıymetli olduğu bilinciyle bakabilmektir, her daim.

Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek, sevebilmek, kıymettir. Kıymet kazandırır.

İnsanları para, şöhret, makam ve menfaat ekseninde sevmek, sevene ve sevilene bir değer katmaz, ilahi bir kıymeti de yoktur.

İhtiyaçlarımızı bilen, veren Yüce Allah`a şükür, kıymetliden gördüğün kıymete teşekkürdür.

İnsanları vesile kıldığında insana teşekkür, şükür  de vesile kılana edilir. Fayda sağlamak ve fayda görmek insani ihtiyaçlar dahilinde elbette olması gereken durumlardır. Teşekküre tabidir. Hal böyle iken sevgi duymak, kıymet vermek bu eksende döner dolaşır ise, hakikate ulaşmak zordur, kısır döngüye sebep olur, yıpratıcı ve yorucudur. 

Tek bir eksen etrafında sevginin yerini alması, kıymetin anlam bulmasına vesiledir. Seven ve Kıymet verenin sevgisini ve verdiği kıymeti en güzel şekilde taşıyabilmek ve yansıtabilmektir asıl olan.

Bunu ne ölçüde başarabildiğimiz ise yaşam kalitemizi  belirlemektedir. Kıymetli olan kıymet verir, kıymet veren her zaman kıymet bulmayabilir fakat kıymeti eksilmez, verdiği kıymetle beraber kıymeti artar, asıl kıymetli olan tarafından kıymet görür. Çünkü ondan aldığını, onun verdiğine, (Onun kıymeti hatırına) esirgememiştir. Bize verilen ömürdeki yaşam kalitemizi büyük ölçüde bu belirler. Kıymet bilmek, kıymet vermek, kıymetli olanın kıymetlisi olarak görmek kıymeti, sevgiyi zayi etmeden hayatı anlamlandırarak  yaşamak, var edene, sonra da var edilene hakkını teslim etmek. Dünyasını, gönülleri ve ahiretini aydınlatma neticesine ulaştıran esasında bu neticelerden ziyade, kıymetlinin kıymetliye değer kaybetmeden yeni değerler kazanmış bir şekilde varabilmesidir ki, asıl kıymet o zaman vuku bulur.