Bahsedeceğimiz Dost`umuz elini, eteğini dünyanın çarklarına kaptırmamış Boğaziçi Ü niversitesi mezunu hevesli bir mühendis. Gıda, ilaç, kimya ve madencilik sektörlerinde Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Türkî Cumhuriyetlerde ekmek mayası, ekmek ve katkı maddeleri, tuz tesisleri, şeker fabrikaları, nişasta ve glikoz tesisleri, manyezit tesisleri, tarladan çatala gıda zincirlerinin kurulması, atık yönetimi ve bertarafı üzerine tesis kurulumu, enerji yönetimi, işletme ve işletme ekonomisi muhatabımızın çalışma alanlarını oluşturuyor.

Böyle bir girişten sonra konumuza yazımızın serlevhasında ifadesini bulan Dost`a Vuslat Turabi`ye atfen yazdığımız 'Bitki ve hayvan âşığı bir mühendis portresi'ne gelelim. Tabii ki aşk Yüce Sevgili`ye ve O`nun yeryüzündeki gölgesi Efendiler Efendisi`ne... Ama o Rahman`ın (Sevgili) yarattığı ve Rahmet (Sevgi) elçisinin sunduğu aşkın yansımaları konumuz;

Dost`umuz Turabi henüz lise tahsil yıllarındayken okuduğu bir hadis kitabındaki 'Men lâ yerham lâ yurham/Merhamet etmeyen merhamet beklemesin' kutlu sözünü kendine hayat düsturu ediniyor. Böylelikle çevreye, insana, çiçeğe, böceğe, hayvanlara, hâsılı canlı olan her şeye ibret ve şenlendirme nazarıyla bakmaya başlıyor.

Aynı yıllarda Furkan-ı Hâkim`de En`am Suresi`nin, 'Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş da yoktur ki, sizin gibi birer ümmet (yaratılışları ve ihtiyaçları ile aynı birer nevi ) olmasınlar! (Biz) kitapta (Levh-i Mahfû z da) hiçbir şeyi eksik bırakmadık sonra (hepsi) ancak Rablerinin huzû runda toplanacaklardır.' mealindeki 38`inci Ayet-i Kerime`sini ilk defa işittiğinde çevresine bakışı şu çerçevede şekilleniyor: Demek ki onların da en az benim kadar hakları var;

Demek ki bahçemde temizlik yaparken tepemdeki yuvası için endişelenen ve kafama çivi çakar gibi gaga vuran bu tatlı kız, beni Süleyman AS mahkemesine verse, kim ev sahibi kim değil, durum iyice karışacak! En iyisi ben O`nu rahatsız etmeden şimdilik o bölgenin temizlik işlerini o yavrularını büyütene kadar erteleyeyim.

`height=

Yazımıza yine bir Ayet-i Celile`nin mealiyle devam edelim: 'Doğu da, batı da (her yer) Allah ındır o hâlde nerede (yüzünüzü kıbleye)dönerseniz, artık orada Allah ın râzı olduğu cihet vardır. Şüphesiz ki Allah, Vâsi (rahmeti geniş olan)dır, varlığı sürekli genişletip büyütür Alî m (hakkıyla bilen)dir.' (Bakara Suresi-115)

`height=

Demek ki her köşede Yüce Sevgili`nin hükümranlığı var ve varlığı O genişletip büyütecek.

Dost`umuz, arz ettiğimiz ayet-i kerimeyi sıkça dillendiriyor. Ve dahi yaratılmışların hepsini Yaradan`dan ötürü ilim, hikmet ve irfanla, gönülden gelen bir şevk ile Yüce Sevgili ve Efendiler Efendisi aşkıyla seviyor.

Muhatabımız, Esenköy`de bir bahçe edinmiş ve bahçesini 'Güllerin Efendisi'nin hürmetine evvelemirde gülfidanlarıyla donatmış. Marmara Denizi`nin mavi sularına komşu bahçesini yeşilin hemen her renk ve kokusundan 285 adet ağaç/bitki/çiçekle bezeyen Dost`un oya, sedir, mavi ladin ve çınar ağaçlarına ayrı bir muhabbet duyduğunun altını çizelim.

`height=

`height=

Çınar bir nevi sığınma sahnesidir.

Hakikatli Mühendis` terkibi sevmeli ki çınar ağacına yasemini sardırmış. Malum olduğu üzere çınar ve yasemin birbirleriyle oldukça iyi geçinir ve bulundukları mekâna muhteşem koku verir. Yine bilindiği üzere çınar, medeniyetimiz nezdinde ağaçtan öte, aşkın anlamlar taşır. Â demoğlu gölgesinde dinlenir, kuşlar dallarında yuva kurar, böcekler gövdesinde hayat sürer; Çınar bir nevi sığınma sahnesidir, insana, hayvana, çiçeğe ve böceğe; Ve dahi anıt ağaçtır çınar.

`height=

'Karlı kayın ormanında' serlevhalı türküden mülhem olsa gerektir ki bahçesine çokça karlı kayın ve de özellikle mavi ladin fidanları dikmiş. Artık her biri 30`lu yaşlarını süren ağaçların altında ne zaman tefekkür için kendine vakit ayıracak olursa bağrıyanık ozanın âvazını işitmeye başlıyor:

'Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?
Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?
Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak; '

`height=

Ve manolya ağaçları. Az önce oya ağacı demiştik değil mi? Şimdi de manolya... Kültürümüzde ağaçlara bayan isimleri koyma geleneğimiz var. Ne güzel bir âdettir. Dost, mezkû r geleneği şöylece telif ediyor: Kültürümüzün geleneğidir, güzeli güzele, zarifi zarife benzetir.

`height=

Mühendis Dost`un bahçesindeki her bir bitkinin/ağacın ayrı bir hikâyesi, yaşanmışlığı, daha doğrusu vakıası var. Manolya da refikleri kayınlar gibi 30 yaşında... Manolyayı henüz bir karış boyunda minicik bir fidan iken 1989 yılında Yalova`da bir botanik bahçesinden almış. O dönemlerde oturduğu Düzce`deki evinin bahçesine dikmiş, can suyuna gönül lisanından kelimeleri ilave etmiş. Manolya, toprağını sevmiş, kısa sürede serpilerek kök salmış, yetişkin bir ağaçolunca yol arkadaşı iş gereği İzmit`e taşınınca kendini bu kez körfezin bereketli topraklarında ekili bulmuş. Dost, birazdan bahsi geçecek olan kedicanlarla olduğu gibi manolya ile de konuşup halleşiyor. Bir lisan-ı hafî ile... Muhatabımızın ve dahi manolyanın yolculuğu devam ediyor. Mühendis Bey köydeki bahçeli evine taşınınca manolya da İzmit`ten Yalova`ya göçetmiş, hatıralarıyla birlikte;

Manolya ona, o manolyaya âşık!

Manolya ile Dost arasında özel bir muhabbet bağı var. Kelimenin tam manasıyla ağaçona, o ağaca âşık! Köye ne zaman gitse manolyasına sarılıyor. Ve birkaçgün sonra manolyanın dallarında altı yedi adet beyaz çiçek beliriyor. Bu keyfiyet sadece O`nun için geçerli. Neticede insanın sarılacağı ve dahi yaslanacağı bir ağacın varlığı ne kadar mühim!

İstanbul`a dönerken aracının radyosunda Zeki Müren`in Kürdilihicazkâr eserine kulak veriyor:

'Uzun yıllar bekledim, hakikat oldu rüyam

Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam

Nazlı çiçeğimsin sen sevdana dayanamam

Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam'

'Bakarsan bağ olur'

'Bakarsan bağ olur' atalar sözünün müşahhas misali olan Esenköy`deki bahçeye poyraz ayrı bir ahenk katıyor. Poyraz, İstanbul`da kuzeyden sert esen bir rüzgâr. Asitane`de yeri geliyor bağı bahçeyi hazan mevsimine dönüştürüyor. Aynı rüzgâr soğuk poyraz köye varıncaya kadar mahiyet değiştirerek ılık ılık esiyor. Bitkilere rahmet nazarı erişiyor.

`height=

Köyün toprağı inanılmaz derecede bereketli. Dost, apartmanda büyümüş. Evleninceye kadar eli toprağa değmemiş. Toprakla haşir-neşir oldukça bakmış ki muhteşem karşılık alıyor, iyice toprağa vermiş kendini, bir nevi Ebu Turab` olmuş ki 'O karşılığı görmek büyük bir zevk' diyor.

`height=

Köydeki bahçesinde refikası hanımefendinin çiçekleri de var. Rengârenk çiçekler... Bahar çiçekleri; Ve dahi çiçeklerin arasında dolanıp duran cici kediler; Kediler oldukça hoştur. Kimi zaman kendini sepetteki çiçek zanneder, kimi zaman da dört ayaklı minik bir böcek!

Ve güller;

Gül bahçesinin hâdimi, gül deyince güllerinin efendisini (sav) hatırlarken sarmaşık gülünü Kendilerine (sav) arz ediyor. O demde kirpikleri göz kapaklarının birikimini taşıyamaz oluyor. Gündüzleri kadar gece vakitlerinde de sarmaşık güllerinin arasında Ömer Hayyam misali kendini kaybederken mübarek çiçek hâl lisanıyla çevresine birlikte yaşama sanatının inceliklerini anlatıyor:

Gece gül bahçesinde ararken seni
Gülden gelen kokun sarhoş etti beni
Seni anlatmaya başlayınca güle
Baktım kuşlar da dinliyor hikâyemi.'

Ve Güllü Kız...

Ve Güllü Kız... Köyün gülü; Ve dahi hüznü hicranı; Dost`umuz köyde terk edilen hayvanlara sahip çıkıyor. Her yaz o kadar çok hayvan terk ediliyor ki küçücük tatil beldesinde; 3-4 aylığına köydeki yazlıklarına gelenler hoşça vakit geçirmek için evlerine evcil hayvan alıyor. Kimi zaman sokakta bulduklarını sahipleniyorlar birkaçaylığına. Güllü Kız da bunlardan biri... Vurdumduymaz sahibi mevsim sonbahara evrilirken İstanbul`un yoluna revan olunca Güllü Kız`ı sokakta bir başına bırakmış.

`height=

Siz hiçköpeğin bir ağladığını görmüş müydünüz?

Siz hiçköpeğin ağladığını görmüş müydünüz? İnsanlar kadar hayvanları da terk etmek ne büyük vebal! Güllü Kız`ı bırakıp gitmek nasıl bir cinayet! Yetim hükmünde değil mi? Öyle sevgi dolu bir hayvan ki. Sevinçyumağı; Sahibinin bıraktığı Güllü Kız`ı evlat edinmiş bir gönülden bahsediyoruz. Güllü Kız, dert ortağı Dost`un kısa vedalarında arkasından mütemadiyen gözyaşı döküyor(du.) Ta ki iki yıl öncesine kadar. Belediye itlaf ekipleri Güllü Kız`la birlikte onlarca cana kıydı, sokak hayvanlarını itlaf etti. Güllü Kız`la beraber henüz isimlerine kavuşamamış, birkaçhaftalık yavrularının da göz bebeklerindeki takvim söndü. Ama kime ne laf anlatacaksınız! Oysa bu gariplerin de, dilsiz canların da en az bizler kadar yaşama hakkı yok mu?

Ceviz ağacı benim, sana ne!`

Mühendisimizin bahçesindeki ceviz ağaçları sincaplara ev sahipliği yapıyor. Sincaplar ceviz tanelerine ortakçı oluyor. Bazen göz göze geldiklerinde 'Ceviz ağacı da cevizler de benim, sana ne!' dercesine aralarında bir etkileşim beliriyor. O, sincaplarına 'Tamam da ağaçları ben diktim, ona göre!' demekle yetiniyor.

`height=

Zarife bir yetim sokak kedisi;

O, bahçesinde hayvanlarla içiçe, barış ve huzur içerisinde bir hayat sürüyor. Bahçesini mekân tutan hayvanlara göre oturma grupları yaptırıyor. Ve dahi kucağını boş bulan oturuyor. En çok da Zarife; Zarife bir yaşında yetim bir sokak kedisi; Kucağında, evinde huzur buluyor tıpkı Yediuyurgiller gibi! Bir yaşında, dışarıda yapamıyor. Eve, insana, kucağa alışmış. Diğer kedilerle yapamıyor. Bununla birlikte Yediuyurgillerle arası iyi.

`height=

En kötü görünenden iyiyi çıkarmak Allah`ın vasıflarından;

Bahçesindeki kaktüs senede sadece bir gün ve sadece birkaçsaatliğine çiçek açıyor. Kaktüsten bu kadar naif bir çiçek nasıl da çıkıyor! En kötü görünenden muhteşemi çıkarmak Yüce Sevgili`nin vasıflarından biri değil mi? Muhakkak ki Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarandır ve işlerin aslını, yolun en doğrusunu bilen ve o tarike hakikat sevdalılarını eriştirendir. Bu noktada hatıra Mesnevi-i Şerif`teki Bayezid-i Bestami`nin (ks) Hac hikâyesi geliyor.

`height=

'; Gurbet pılı pırtısını nereye kadar çekip sürüyeceksin; '

'Bayezid, seferde vaktin Hızır`ı olan kişiyi bulmak için uğraşmakta, böyle bir er araştırmaktaydı. Vücudu hilâl gibi incelmiş bir pir gördü onda erlerin hâlini, kâlini buldu. Pirin gözü görmüyordu fakat gönlü güneş gibiydi. Â deta rüyasında Hindistan`ı görmüş bir file benziyordu. Gözünü yummuş, uyumakta... Fakat yüzlerce zevk ve neşe âlemi görmekte. Gözünü açarsa nasıl olur da görmez? Şaşılacak şey!
Rüya deyince şaşılacak şeyler açığa çıkar. Gönül uykuda pencere kesilir. Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir. Sen onun bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek. Bayezid, o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu onun hem fakir hem de aile efradı çok olduğunu anladı. Pir, 'Ey Bayezid, nereye gidiyorsun, gurbet pılı pırtısını nereye kadar çekip sürüyeceksin' dedi. Bayezid 'Hac mevsimi, Kâbe`ye gidiyorum' diye cevap verdi. Pir dedi ki: 'Yol masrafı olarak yanında ne var?' Bayezid 'İki yüz dirhem gümüşüm var. Ridamın ucuna sımsıkı bağladım işte.' deyince, Pir, 'Etrafımda yedi kere tavaf et. Bu tavafı hac tavafından daha makbul bil. O dirhemleri de, ey cömert kişi, bana ver. Bil ki hac ettin, muradın hâsıl oldu. Umre ettin, ebedi ömre nail oldun, sâf bir hale geldin Safa`ya koştun, sa y erkânını yerine getirdin. Canının gördüğü hak hakkı için ki o, beni kendi evinden daha üstün, daha makbul etmiştir Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evi olsa da benim vücudum da onun sır evi. Allah, Kâbe`yi kurdu ama kurdu kuralı ona gitmedi. Hâlbuki bu eve, benim vücuduma, o ebedi diri olan Allah`tan başka kimse gelmedi.
Beni gördün ya, bil ki Allah`ı gördün doğruluk Kâbe`sinin, hakikî Kâbe`nin etrafında tavaf ettin. Bana hizmet, Allah a itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakk ı benden ayrı sanma.
Gözünü iyi açda bana öyle bak ki, beşerde Allah nurunu göresin' dedi. Bayezid o nükteleri dinledi, altın bir küpe gibi kulağına taktı. Bu yüzden derecesi yükseldi, fazileti arttı. Hakikat yolunun sonuna erişmiş olan Bayezid, artık ondan sonra bir son tasavvur edilemeyecek olan makama vardı.' (Mesnevi, II Cilt, 2231-2251)

Şimdi o yüzüne bakılmaz kaktüs bitkisinden o muhteşem çiçeği sunan Yüce Sevgili, bize Bestami Hz.nin hiçbeklemediği yerde bulduğu manâ zirvesini hatırlatmaz mı;

Dikenlerin içerisinden böylesi güzel çiçeklerin çıkması sanatkâr işi.

Hikâyeyi muhteşem mana derinliklerini... Tahmin etmediğiniz kaktüs senede bir kere bu çiçeği veriyor. Kaktüs çiçekleri çok çok özel. Dikenlerin içerisinden böylesi güzel çiçeklerin çıkması ancak o Yüce Sanatkâr`ın işi.

Erguvanlar bahçeyi mora boyamış.

İstanbul boğazına baharın geldiğini hatırlatan erguvan doğal ağaç. Köye bir karış kadarken diktiği erguvanlar bahçeyi mor renge boyamış. Füyuzat rengine; Kiraz çiçekleri de açmış birkaçgün içinde meyveye dönüşmeye başlayacak. Ve yılda 15 gün açan kartopu çiçekleri... Şimdilerde köyde 15 güzel günün şenliği var...

`height=

Soğanlı bitkilere, zambak ve lâleye özel ilgisi var. Zambak ve lâle vakt-i merhunu geldiğinde gömüldüğü yerden gün ışığına doğru bir ok gibi fırlıyor! Köyün sırtlarından toplanmış dağ ortancaları zambak ve lâlenin zirine ortak oluyor. Hep birlikte güneşe doğru kendilerini arz ediyor. Ve zakkum... Zakkum çiçeği gördüğüne aklına Dr. Ziya Özel ve kıymetini bilemediğimiz bilim insanları geliyor. Ağaçmineleri ve yaseminler; Bir ağaçdolusu çiçek. 'Adı Mine ve Yasemin olanlara selâm olsun' diyor. Acem halısını ihmal etmiyor. Etrafı sarıyor, tuttu mu muhteşem bir görüntü arz ediyor. Boyayan ilahi kudret, ilahi boya; Nar ağacı, sabır ve bereket meyvesi; 11 yılda vermiş ilk meyvesini. Nar, bereketin sembolü. 'Çarşıdan aldım bir tane eve geldim bir tane.'

`height=

Zeytini ağacından topluyor.

Zeytini ağacından topluyor. Zeytin ağacının tek bir meyvesi var. Ekim ayında toplanırsa yeşil kasımda toplanırsa siyah zeytin. Yalova sınır. İstanbul`da dikilen zeytin ağacı meyve vermiyor. Güneyinde, Yalova`da veriyor. Daha güneye doğru inildikçe verim artıyor. Ne kadar çok güneş o kadar fayda! Akdeniz`de zeytin ağaçları bir nevi coşuyor ve dahi Filistin bölgesinde; Belki de İsa AS`ı ağırlayanı bile var;

`height=

Yaşanmışlıkları not etmek üzere kitap yazmaya hazırlanan Hakikatli Mühendis`e göre bitki de, hayvan da, insan da sevgiyle, gönül diliyle yeşerip şenleniyor. Bunun içindir ki sevgiyi hiçkimseden esirgemeyip 'İnsanların bu dünya üzerinde ne kadar hakları varsa hayvanların ve bitkilerin de o kadar hakkı vardır. Yapacağınız her işi yüreğinizle yapın. Başarılı olan insanların bir tek ortak paydası var. O da yüreklerini yaptıkları işe akıtmak. Bir işi mecburen yapmayın, her ne yapıyorsanız severek, aşk ile, şevk ile yapın. Hayatınızın eksenine oturttuğunuz iş muhakkak sevdiğiniz bir iş olsun.

Ve sevgiyi esirgemeyin, kalpten kalbe yol olduğunu unutmayarak;

Bize düşen çok çalışmak;

Hayat karşımıza dolu dolu akan bir ırmak gibi geliyor, içinde her şey var. İyilikleri alıp kötülükleri bırakmak bizim gayretimize kalmış. Külli irade önümüzden akıtıyor. Bize düşen önümüzden gelip geçenleri seçmek ve çok çalışmak. Eğer dosdoğru seçebiliyorsan ortamını cennete çevirebilirsin! O zaman hiçbir şey keder olmaz. O gayretin konusunda cennet var. Esas mesele Yüce Sevgili`nin önünde diz çöküp Geçmişin ve Geleceğin Efendisi`ne adanmak. Hepimiz, tüm yaradılanlar aynı sevgi halkasının parçalarıyız. Buna râm olmamız lazım.'