`height=

Sitemiz köşe yazarı Dr. Göktan AY`ın Ankara  Ü niversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Viyolonsel Sanatçısı Doç. Sinan DİZMEN ile yaptığı söyleşiye devam ediyoruz;

AY: YÖK yasası ile Konservatuvarlar ile Eğitim Fakülteleri, GSE Böl. Müzik Eğitimi ABD ve GSF /Sanat ve Tasarım/Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fak. Müzik Bölümleri birbirine karışmış durumda. Ne dersiniz?

DİZMEN: 2547 son derece yetersiz ve içinde hataları olan bir Yasa. Ama ben tüm suçu yasada aramak istemiyorum. Yasalar insanlar için. Burada en önemli etken insan kalitesi. YÖK, bugün kendi kanununa bile sahip çıkamayan daha doğrusu sahip çıkmak istemeyen bir kurumdur maalesef. YÖK`ün en zayıf olduğu alan zaten Sanat alanı. Neyin 'Sanat' neyin 'Zanaat' olduğu konusunda kafaları çok karışık. Elbette gerçekten doğru ve eğitim odaklı bir iş yapmak istenilse bunun gerçekleşmemesi söz konusu olamaz. Ama ben böyle bir irade görmüyorum.Diğer yandan Ü niversiteler de Güzel Sanatlar alanını veya Konservatuvarları çok kolay alanlar sanıyorlar. Bir hevesle açıp yol aldıkça işlerin sandıklarından daha karışık olduğunu görüp, işin ucunu bırakıyorlar. O  zamanda Sanat Dalları eksik, yetersiz kadrolu, atıl, doğuştan sakat kurumlar haline geliyorlar. Eksik ve işlevsiz Fakülteleri veya Bölümleri ayakta tutabilmek için birbiriyle ilgisi olmadığı halde sırf içinde sanat kelimesi geçtiği için birimleri birleştirmeye çalışıyorlar. Bölüm veya Fakülte kapatmamak için YÖK`de buna göz yumuyor.

AY: 2547`de Konservatuvarlar ve yukarda bahsettiğimiz birimlerin farklı oldukları açıklandığı halde, neden uygulamada birçok yönetmelik gözen kaçırılıyor?

DİZMEN: Ben bu konularda öyle çok yazlı başvuruda bulundum ve öyle cevaplar aldım  ki, genel kanaatim YÖK ve Ü AK aslında yapılan her şeyin farkında. Ama ne Konservatuvar eğitimini, ne Güzel Sanatlar eğitimini ciddiye aldıkları ve önemsedikleri konular  değil. Umursamıyorlar da. En basit örnek:

2547 sayılı Kanunun 'Doçentlik ve Atama' alt başlıklı 24. Maddesinde, 'Doçentlik başvuruları için aşağıdaki şartlar aranır' denilmiş ve şu şekilde sıralanmıştır: 

'(1) Bir lisans diploması aldıktan sonra, doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık unvanını veya Ü niversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen belli sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olmak'.

Burada bahsi geçen yeterlik elbette 'Sanatta Yeterlik' diplomasıdır. Ancak biliyoruz ki Ü AK 2018 senesine dek çıkardığı tüm 'Doçentlik Sınav Yönetmeliklerinde' yukarıdaki maddeyi, bence bilerek 'Türkiye`de doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik öğrenimini tamamlamış veya yurtdışında yapılmış olan doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik öğreniminin denkliğinin kabul edilmiş olması,' diye değiştirmiştir. 

Aradaki fark çok net. Kanun sanat dalı doçentlik başvurularında 'Sanatta Yeterlik' ararken, Yönetmelik 'bütün diplomalarla başvurabilirsiniz' diyor. Doçentlik sınavı hakkında çıkarılan bir yönetmeliğin dayanak aldığı Kanunla çelişmesi mümkün değildir. Ama yıllarca bu duruma göz yumuldu. Sonunda sanırım yoğun şikayetler üzerine 2018 senesinde Ü AK bu maddeyi Kanuna göre güncelledi. Ama iş işten geçti yüzlerce Eğitim Fakülteli, Konservatuvarlarda Öğretim Ü yesi oldu.

AY: 'Konservatuar dışındaki birim mezunlarının Konservatuvarlarda görev almaması gerek, çünkü, onlar öğretmen yetiştiriyorlar' sözünüzü açar mısınız?

DİZMEN: Elbette. Konservatuvar eğitimi farklı bir alan. Konservatuvarlar sahne üstü performans sanatçısı yetiştirirler,bu sebeple eğitimi biyolojik açıdan bir Modifikasyon Eğitimi`dir. Modifikasyon çeşitli dış etkenlerle genlerin işleyişinde meydana gelen değişime verilen addır. Bir performans sanatçısı, ya bir enstrüman  çalsın, ya da vücudunu bir enstrüman gibi kullansın, bu yönde gelişme kaydetmek zorundadır. Bir sporcu gibi. Sanatçı da ihtiyaçduyduğu uzuvlarını geliştirmek güçlendirmek zorundadır. Zaten bu uzun çalışmalar sonucunda ilgili uzuvlarda deformasyonda görülür. Diğer yandan alınan yoğun  teorik dersler de sahne üstü performansı destekleme amaçlıdır. Sürekli tekrara dayalı ve sıfır hata odaklı çalışmalar ile mükemmele ulaşmak zorundasınızdır. Ancak bu sayede sanatçı duygularını tam olarak seyirciye aktarabilir ve seyirci, sanatçının yaptığı performanstan keyif alır, etkilenir.

Eğitim Fakülteleri Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalları ise İlkokul, Ortaokul ve Liseler`de müzik dersleri için öğretmen yetiştirirler. Belli bir sanat dalında uzmanlık çalışmaları yoktur. Müzik teorisi, ses, seçilecek bir enstrüman, koro ve pedagojik formasyon üzerine eğitim verilir. Aslında Müzik Eğitimi çok önemli bir  alandır. Müzik Öğretmenleri, her yaştan öğrenciye,genel müzik bilgisi öğretmenin yanı sıra, var olan yeteneklerini değerlendirmelerine de yardımcı olurlar.

  'Günümüzde tanınan bir çok  sanatçının, yeteneklerinin müzik öğretmenleri tarafından keşfedildiği'. çok duyduğumuz bir cümledir

Sonuçta Müzik Öğretmenleri, geleceğin sanatçılarının sahip oldukları yetenekleriyle ilgili temas kurdukları ilk rehberleridir.Onların keşfettiğini bizler Konservatuvarda işlemeye başlarız.

Bu farkı GençCumhuriyet, 1924 senesinde Musiki Muallim Mektebini kurduktan 12 yıl sonra anlamış, ihtiyacın 'Sanatkar' yetiştiren bir Konservatuvar yapılanması ile giderilebileceğine karar vermiştir. Hatta yurt dışından Konservatuvar Müzik alanı için ünlü besteci Paul HINDEMITH`i Sahne Sanatları için Karl EBERT`i Türkiye`ye davet etmiştir. Bu, hedeflenen  işin ne kadar ciddiye alındığının bir göstergesidir.

Ama bu gün geldiğimiz noktada YÖK, bu ayrımı ciddiye  almamakta, Konservatuvar eğitimini sıradanlaştırmaya çalışmaktadır. Oysa Konservatuvar eğitimi ile Eğitim Fakültelerinin verdikleri eğitim arasında farkı mahkemeler bile bilmektedir.

Danıştay 8. Dairesi`nin karar yılı ve 4323 Esas No`lu kararında

'Olayda davacının konservatuvar mezunu olmayıp Gazi Ü niversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Müzik Eğitimi Bölümü, Şan Ana Sanat Dalından mezun olduğu görülmektedir. Eğitim Fakültelerinin doğrudan öğretmen yetiştirmeyi, konservatuvarların ise öncelikle sanatçı yetiştirmeyi amaçlayan eğitim kurumları olmasından dolayı, konservatuvarlar ile eğitim fakültelerinde sürdürülen lisans eğitimlerinin amaçları birbirinden farklıdır. Ayrıca bu iki kurumda sürdürülen ders programları arasında da önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Bu durumda, konservatuvarlar ile eğitim fakülteleri mezunları eşdeğer kabul edilemeyeceğinden, eğitim fakültesi mezunu olan davacının sözleşmeli sanatçı öğretim elemanı olarak çalıştırılması isteminin reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır' 

diyerek son derece doğru bir tespitte bulunmuştur.

AY: Yukarda bahsettiğimiz gibi 'Eğitim Fakülteleri' ile 'Konservatuvarlar' arasındaki 'eğitim alan ve hedefleri', kanun ve yönetmelikler bakımından da son derece nettir. Dediğiniz gibi, eğitim verdikleri alanların farklı olduğuna dair bir mahkeme kararı dahi bulunmaktadır. Neden uygulanmıyor?

DİZMEN: Biraz önce belirttiğim gibi, ilk sebep Konservatuvarlar eğitimini ciddiye almamak. İkinci sebep yüksek sayıda mezun veren Eğitim Fakültelilere kadro imkanı sağlamak. Günümüzde kanun ve yönetmelikler çok rahatlıkla göz ardı edilebiliyor. Eğer yapılmak istenen konuda hukuki bir engel varsa onun arkasından dolanmayı gayet iyi biliyor bürokrasi. Ta ki  birisi şikayet edene kadar. Ama mahkemelerde uzun zamandır şikayet eden kişide ehliyet alıyor. Yani siz bir hukuksuzluğu mahkemeye taşırsanız senin buradaki menfaatin ne diye soruyor. Eğer direkt bir menfaat ya da zarar gören taraf olmadığınıza hükmederse, dava açma hakkınızı elinizden alıyor. Mesela ben iki kere bu konuda kanun uygulanmıyor, yasalara aykırı işlem yapılıyor diye mahkemeye başvurdum. Bana ehliyetsizlik verdi. Hakime anlatamıyorsunuz ki, bu iş eğitim işi ve kamu düzenini ve kamu yararını direkt etkiliyor. Kamu yararı veya zararı her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşını ehliyet sahibi yapar. Ayrıca yapılan bir hukuksuzluğu ihbar etmemek de TCK`ya göre suçtur. Ama pratikte hiçbiri uygulanmıyor. Hak aramak için mahkemeye gitmek de sınırlandırılmış durumda. YÖK ve Ü AK, idari bir yaptırıma tabi olmayacaklarını bildiklerinden sizin sorularınıza ve şikayetlerinize de oyalayıcı cevaplar vererek geçiştiriyorlar. Bundan sonraki yazım bu cevaplar üzerine olacak zaten.

AY:  Çok fazla dile getirilen 'Unvanlar geldi, sanatçılık/yorumculuk gitti' sözü doğru mu?

DİZMEN: Kesinlikle. Herkesin bildiği üzere Ü niversitelerde unvanlar belli kriterler göre veriliyor. Çoğunluğu bilim alanından oluşan birimler nedeniyle senatoların aldığı kriterler de Bilim alanına göre düzenleniyor. 

Mesela makale YÖK`ün en sevdiği konu. Bu nedenle de belli indekslerde yayınlanan makaleler ciddiye alınıyor. Her yerde yayınlanan makaleler geçerli sayılmıyor. Nedeni, makale içeriği ve kalitesini, belirledikleri indeksli dergilerin hakemlerine bırakıyorlar. Geriye puanlama yöntemiyle sayı/adet yarışı kalıyor. Aynı hususlar kitaplar, bildiri ve kongreler için de geçerli olabiliyor. Belli kriterler konuyor ve o kriteri sağlayan çalışmaların adetine bakılıyor.

Ama Konservatuvarda kalite bilimsel yayınla sağlanmıyor. Konservatuvarlarda kalite belirleme, performans ile sağlanıyor. O performansın arkasında pek çok detay da var. Teknik seviye ve dönemsel stil ve yorumlama,repertuar zenginliği gibi. Bunların hepsi belli bir kültür ve birikim ile enstrümana yansıyan unsurlar. İşte bu kısım Konservatuvarlar için makalenin içeriği kısmını oluşturmaktadır. Ama bizde yapılan performansın nerede, hangi salonda veya orkestra ile yapıldığı ile ilgili bir kriter yok. Böyle olunca da 25 kişilik evden bozma salonlarda 10 konser veren birisi bile Doçentlik başvurusunda bulunabiliyor. Ya da orkestra eşlikli tek bir solo konser vermeyen kişi Profesör olabiliyor.

Örneğin ilk aklıma gelen, Devlet Orkestraları ile en azından 4 ya da 5 solo konser verme zorunluluğu olsa, sadece bu bile akademisyen kalitesini ciddi anlamda epey yükseltir. Çünkü Devlet Orkestraları solist konusunda seçicidirler. Devlet Orkestrası ile konser, zorunlu dergi indeksi gibi düşünülebilinir. Devlet orkestraları veya sahne sanatları için Devlet Opera ve Baleleri ile solo performans zorunluluğu getirilmelidir. Devlet Opera ve Balesi Kanunda böyle bir madde var. Teknik Kurulun oluru ile dışarıdan başvuru yapabiliyorsunuz. Görev talep edebiliyorsunuz. Bunlar sadece düşünce . Bu veya buna benze fikirler çoğaltılabilir.

Devam edecek;