`height=

Sitemiz köşe yazarı Dr. Göktan AY`ın Ankara  Ü niversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Viyolonsel Sanatçısı Doç. Sinan DİZMEN ile yaptığı söyleşiye devam ediyoruz;

AY: Müzik alanında Dr.Öğr.Ü y. veya Doç./Prof. kadrosuna geçiş için mutlaka 'müzik alanında lisans mezunu' olmak gerekir. Diğer alanlarda 'bu şart'  korunurken 'Müzik ve Güzel Sanatlarda', lisansı müzik olmayan arkadaşlar &ndash ki konumuz şahısların başarısı/başarısızlığı değildir- yabancı dilinde verilmesi ile Konservatuarlarda kadrolu Öğr.Ü y. olmaktadır. O zaman da 'müzik lisans mezunlarının'  önü kesilmektedir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

DİZMEN: Bu müziğin kitap okuyarak yapılabileceğini sanan bir anlayışın meydana getirdiği sorun. Çalgı alanında sadece lisans da yeterli değil elbette. Küçük yaşta başlanması gereken  bir modifikasyon sürecinden bahsediyoruz. Lisans çağında başlanan bir eğitime, çalgı icra etmeye, ne de bale yapmaya hizmet eder. Modifikasyonda en önemli unsur kas ve kemik yapısının gelişimini tamamlamamış  olmasıdır. Zira gelişim çağında verilen sanat eğitimi kas ve kemiğin sanat dalının gereklilikleri çerçevesinde şekillenmesinde sebep olacaktır. Bu da o enstrüman ya da bale sanatı için modifiye bir vücut anlamına gelmektedir.

Yabancı dil konusunda gelince. Bu yetenek ve beceri isteyen süreci, İngilizce (Ü DS) veya Ales ya da benzeri meslek alanın dışında sınavlarla örselemeye çalışmak doğru değildir. Öte yandan lisans düzeyinde veya öncesinde ne kadar İingilizce eğitim veriliyor ki, akademiye geçişte bunun kat be kat zor olan sınavlarını kişiden bekliyorsunuz.Diğer yandan mesela bir jeolog için az 80 puanlık bir yabancı dil bilgisine ihtiyaçvarken, bir sanatçı için bu bilgi 40 ya da 50 puanlık olabilir. Sonuçta performans sanatçıları yazıyla değil performanslarıyla kendilerini ispat ediyorlar. Değerlendirmeler mesleki ve uzmanlık alanları ile sınırlı olmalıdır. Eğer bir alanda başarılı olmanın şartı yabancı dil bilmek ve yabancı yayınlardan faydalanabilmek ise zaten sizin bilimsel başarınızı buna borçlu olmuş olursunuz. Bunu ayrı bir sınav ile ölçmeye ne gerek var? Bir sanatçı için de aynısı geçerlidir.  Bizler zaten kendi ortak terminolojisi olan bir mesleği yapıyoruz. Dünyanın neresine giderseniz gidin ortalama bir dil ile hayatımızı en verimli şekilde sürdürebiliriz. Önemli olan sanatsal başarıdır.

AY:  Aynı yanlış uygulama Ü AK Doç. jürilerinde 'Eğitim Bilimleri Fakültesi' Öğr.Ü y.`nin Konservatuvar  Doç. adaylarının jürilerinde yer verilmesi ile yapılıyor. Ne dersiniz?

DİZMEN: Biliyorsunuz YÖKSİS diye bir sistem var. Akademisyenlerin ve öğrencilerin tüm akademik bilgilerin dijital ortamda saklandığı güncellendiği dijital bir veri tabanı. Bu sistemde akademisyenler jüri üyesi olabilecekleri uzmanlık alanlarını, bu sistemden bağımsızca işaretliyorlar. Yani siz kendi uzmanlık alanınızı sisteme giriyorsunuz, sistemde sizi o alanla ilgili havuza koyuyor, bir sınav olduğunda bu havuzdan jüri üyesi olarak seçiliyorsunuz. Eğitim bilimci kalkıp güzel sanatlar müzik yorumculuğu alanını seçtiğinde, sistem buna mani olmuyor. Aslında sistem burada dürüst davranacağınızı düşünerek (ve aslında da öyle olması gerekiyor) size müdahale etmiyor. Mesela ben bir Viyolonselci olarak Hukuk alanını işaretleyebilirim. Bu benim bileceğim bir iş. Ama bir akademisyen eğitimini almadığı bir alandan jüri olmayı neden ister ben bunu anlamıyorum. Bu seçimi yapanlar, ya yapılan işi küçümsüyorlar, ya da gerçekten yapılan işin ne olduğu hakkında gerçekten bir fikirleri yok.

AY:  Ü AK 'Yorumculuk' alanında, adayın hangi çalgı ile sınava gireceği bilinmeden sınav jürisi atanıyor. Siz bu konuya da eğilmişsiniz;

DİZMEN: Yorumculuk yukarıda da belirttiğim gibi bir enstrümanı değil, bütün enstrüman alanlarını kapsıyor. Doçentlik sınavına bir sanat dalı için başvuruyorsanız zaten sanatta yeterlik diplomasında başvuru yaptığınız enstrüman yazıyor. Genelde o enstrüman temelli jüriler oluşturuluyor. Ama bu enstrümandan yeterli sayıda jüri üyesi bulunmazsa, yorumculuk alanını kapsayan diğer sanat dallarından jüri üyeleri de davet edilebiliyor. Burada temel amaçenstrümandan çok yorumculuk vurgusu, sizin icra kaliteniz, enstrümanı kullanış şekliniz, bestecinin stiline kendi yorumunuzu ekleme beceriniz. Artık Doçentlik mertebesine gelmiş birinin, enstrümanıyla ilgili teknik seviye sınavı gibi bir sınava  girmesi çok doğru olmaz. Bu sınavın asıl amacı adayın bütünüyle müziği nasıl algıladığı ve eserleri stillerine uygun bir şekilde nasıl yorumladığı. Bu nedenle 'Yorumculuk' deniyor.

Ama maalesef bu sözlü/uygulamalı sınavlar artık kalktı. Sadece dosya aşamasında değerlendirme yapılıyor. Performans alanlarında icra zorunluluğunun mutlaka geri gelmesi gereklidir.

AY:  Ü lkemizdeki 'Orkestralarının' (Bakanlık veya Özel) yeterli düzeyde olduğunu düşünüyor musunuz?

DİZMEN: Bu çok kapsamlı ve aslında başka bir yazı konusu, ancak şunu söyleyebilirim ki günümüzde hem Devlet Orkestraları,Opera ve Baleler,Tiyatrolar, hem de özel topluluklar (tüm sanat dalları için) çok zor günlerden geçiyor. Uzun zamandır yapılan, bir işletme öğrencisi mezuniyet sınavı gibi minimum bütçeyle maksimum verim uygulama.

Eksik kadrolar, yetersiz ödenekler, telif, bina sıkıntısı gibi saymakla bitmeyecek sorunlarla boğuşuyorlar. 

Öncelikle Hükümetlerin, Sanat kurumlarını Devlete masraf çıkaran bir yapı olarak görmekten vaz geçmeleri gerekiyor. Sanat Kurumları, Devletlerin tabelasıdır. Bir dükkan düşünün, kapısının üzerine tabela asıyorsunuz. O tabela için düzenli vergi ödüyorsunuz, aydınlatması için elektrik parası ödüyorsunuz. Eğer masraflar yönüyle bakarsanız o tabela sadece dükkanınız için gider kapısıdır, ama insanlar o tabelayı gördükleri zaman dükkanımızı fark eder ve içeri girerler. Tabelanızın kalitesi ve gösterişi de mühimdir. Işıklı göz alıcı bir tabela, elle saçüzerine yazılmış bir tabeladan çok daha etkili ve göz alıcı olacaktır. Sanat kurumları da Devletler için aynen böyledir.Bir ülkenin Sanat Kurumları ne kadar gelişmişse ve tanınırsa, o ülkelerinbilinirlikleri de saygınlıkları da o derece artar.

Bunu anladığımız ve içselleştirdiğimiz gün, Devlete bağlı olsun olmasın, tüm Sanat kurumları hak ettiği yere gelecektir.

AY:  Hükümetler Müzik ve Güzel Sanatların gücünün farkında mı? Yeterli bir şekilde kullanıyor ve sanatçıların özlük haklarını koruyup, iyileştirme yapıyorlar mı?

DİZMEN: Zaten hükümetler değil, Devletler bu gücün farkında olmalı. Çünkü Devlette devamlılık esastır. Bir Hükümet geldiğinde Sanata özen gösterip, diğer hükümet geldiğinde Sanatı geri plana atarsa, istikrarlı  ilerleme sağlamamız mümkün olamaz. Öncelikle Sanatın bütün kurumlarıyla birlikte, Devlet politikası haline getirilmesi lazım. Eğitim de dahil olmak üzere, bütün Sanat Kurumları planlı bir eş güdüm içerisinde hareket etmelidir.

Diğer bir sorun olan, sanatçıların maaşları ve özlük hakları konusunda ise yıllardır en ufak bir girişim dahi yapılmıyor: Katsayı oranları çok düşük ve bu emeklilik de çok düşük ücretlere mahkum olmaları anlamına geliyor.

Maaşlarda da yıllardan beri enflasyon farkı dışında hiçbir zam veya iyileştirme yapılmadı. Dahası emekli olan sanatçıların kadroları da Maliyeye iade ediliyor, Yani emekli olanların kadrolarına yeni Sanatçılar kazandırmak yerine,boşalan kadroları iade ediyorlar,bu da gittikçe küçülmek anlamına geliyor.

Sanatçı kadrolarının üzerleri çizilip, 4/b gibi geçici işçi kapsamında, bir sanatçıya hiçyakışmayacak bir kadro uyduruldu Hükümet.Bunu da hiçsıkılmadan müjde olarak sunuyorlar maalesef.

En azından şimdiki Hükümetin, 'Sanatın gücüne olan inancı' yönünden bu kadar örnek yeterlidir umarım.

AY:  Biz, uzun zamandır Kültür Bakanlığı`nın, siyasi olmayan liyakatlı ve ehliyetli atamalarla yeniden ihdasını istiyoruz.  Sizce, bağımsızlık  yarar getirir mi?

DİZMEN: Liyakat şu yaşadığımız süreçte en değerli kavram.  Değerli, çünkü bir şey ne kadar az ise, o kadar değere biner. Şu ara, her alanda.  liyakatli insana çok ihtiyacımız var. Dediğiniz gibi kesinlikle her kurumun kendi yöneticisini seçme hakkı olmalı. Atama ile kurumların düzgün işlemediğini yaşayarak gayet güzel öğrendik.

Opera Bale Genel Müdürü, Devlet Senfoni Orkestraları elbette CSO`da dahil buraya. Ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü`ne bağlı Çok SesliKorolar, Halk Dansları Toplulukları, Türk Halk ve Sanat Müziği Koroları ve burada yazmayı unuttuğum tüm Sanat toplulukları ve birimler, kendi içlerinde müdürlerini seçebilmeli ve her Genel Müdürlük ve Müdürlükler,yine seçimle göreve gelen Sanat Kurulları ve Yönetim Kurullarına karşı sorumlu ve denetlenebilir olmalıdırlar. Böylelikle Sanatçılar, yönetimleri konusunda birinci derecede sorumlu olacaklardır. Bu da mutlaka kaliteyi arttıracaktır. Çünkü böyle bir sistemde başarı da başarısızlık da o kurumun tüm Sanatçılarına ait olacaktır.

Elbette bunun için bazı hukuki düzenlemelere ihtiyaçduyulacaktır. Bu düzenlemelerinen başında, kendi yönetsel seçimini yapabilen kurumlara özerklik ve bütçe garantisi verilmesi gelmektedir.

AY:  'Ü lkemizde Müzik ve Sahne Sanatları bölümlerinin Konservatuvarlarda, fakülte olarak da Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinde bulunduğu düşünüldüğünde, Eğitim Bilimleri Fakültesi Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalı mezunlarının başvurmalarının mümkün olmadığı Devlet Opera ve Balesi Kurumlarına öğrenci yetiştirmeleri abesle iştigaldir.' Çok önemli olan bu paragrafı neden yazdınız?

DİZMEN: Burada vurgulamak istediğim Konservatuvarlar ile Sanat Kurumlarının içiçe olduğudur. Açmak gerekirse, Konservatuvarın Müzik Bölümleri, Orkestralara Sanatçı yetiştirirler, Sahne Sanatları ise Opera,Bale ve Tiyatrolara. Bestecilik ve Orkestra Şefliği Bölümleri , Müzik  ve Sahne Sanatlarına;  

Bu yüzden Devlet Sanat Kurumlarının sınav yönetmeliklerinde 'Konservatuvarı tarif eden, Müzik ve Sahne Sanatları Bölümlerinden mezun olmuş olmak' şartı aranmaktadır.

Bu durumda Eğitim Fakülteli biri, Devlet kurumların sınavına bile giremiyorken, nasıl olurda bu kurumlara sanatçı yetiştirebilmek konusunda yetkin olabilir. Usta-çırak ilişkisi ile eğitim veren sanat eğitiminde,sahne tecrübesi olmayan bir akademisyen, öğrencisine hangi ustalığa dayanarak tavsiyede bulunacaktır.

AY: Sadece uygulama yapmayıp, sorunlara kafa yoran, çözümler üreten sizin gibi ' müzik akademisyenlerinin' çoğalmasını dileriz. Teşekkür ederiz;

DİZMEN: Çok teşekkür ederim.