Dr. Öğr. Ü yesi Yusuf Kızıltaş  (Van Yüzüncü Yıl Ü niversitesi) ile 'eğitim' üzerine yaptığımız  söyleşiye devam ediyoruz..

AY: Şura`da, 'liyakatlı öğretmen, öğrenci, yöneticiler, sistem, donanımlı bina  v.b.' gerektiği  dile getirildi. Sizin 'Okul yöneticiliği çok meşakkatli bir iştir. Binlerce öğrenci,çok sayıda öğretmen ve onların sorunları ile yakından ilgilenmek. Öbür yandan, okulun  fiziksel sorunları. Ve en önemlisi veli faktörü. Tabi okula geçgelip erken çıkan ve patron idareciler için demiyorum.'  görüşünüz ile eşleşiyor. Ne dersiniz?

KIZILTAŞ: Okul yöneticiliğinin meslekleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü öğretmenlikten çok farklı ve zor bir alandır. Bir yandan okulun fiziksel sorunları, bir yandan öğrenci problemleri öbür yandan veliler ve öğretmenler. Bir dinamik döngünün merkezinde yer alıyor okul yöneticisi. Ayrıca bir yandan da çeşitli ve rutin toplantılara katılmak zorunda. Okul-aile birliği, kantin, kazan daireleri, okulun çatısı-boyası-tadilatı, disiplin sorunları, temizlik, öğrenci başarı takibi, veli toplantıları, ek dersler, maaşlar, CİMER şikayetleri, kayıt/not işlemlerinde ve süreçlerinde çeşitli makamlardan/kişilerden gelen VIP` telefonlar ve sayısı daha da artırılacak birçok konu okul müdürünün etrafında ve kontrolünde yer almaktadır. O yüzden ben başarıyı da başarısızlığı da okul müdürüne bağlarım Okuldaki öğretmenlerin derslerine gülerek mutlu bir şekilde girmesi de, aksi durum da okul müdürünün etkisi ile olur. Ancak bazı okul müdürlerimizin bu donanımda olmadığına şahit oldum. Sabah öğretmenlerden sonra okula gelen, odasından çıkmayan, öğretmenler odasına neredeyse uğramayan, öğle arası okuldan ayrılan çoğu zaman okula gelmeyen birçok okul müdürüne tanık oldum. Öğretmenlere karşı patronluk kimliğine bürünen, aday öğretmenler üzerinde adaylığın kaldırılmayacağı tehdidinde (mobbing uygulayan) bulunan müdürlere de denk geldim. Okul müdürleri sınavla alınmalıdır. Yazılı sınavdan sonra da mülakata tabi tutulmalıdırlar. Bu mülakatlarda adil ve şeffaf olunmalıdır. Yazılı puanın ağırlığı daha çok olmalıdır. Yapılan müdür atamalarından sonra aday müdürlük` uygulaması da getirilmelidir. Bir öğretmen nasıl aday öğretmen olabiliyorsa, müdür de aday olmalıdır. Bunu zaten Orantısız öğretmen hareketliliği: İki dilli öğrencilerin ağırlıkta olduğu kırsal bölgelerdeki okullarda yaşanan bir sorunun anatomisi` adlı çalışmamda da belirttim. Müdürlerin adaylığı da öğretmenlerin ve okul-aile birliği yönetiminin değerlendirilmesi ile kaldırılmalıdır. Ancak o zaman daha samimi ve 'liyakat sahibi idarecilerimiz' olacaktır. Şüphesiz sayısı çok olan 'donanımlı, liyakat sahibi, kaliteli idarecilerimizi' tenzih ediyoruz. 'Aday müdürlük' kavramı ile en azından birçok anlamda idarecilerimizde kalite de artacaktır.

AY: Sn. Cumhurbaşkanı, Şura açış konuşmasında Liselerde Prof`ların Müdür olmasını istediğini, çok yakışacağını' söyledi. Ben bu görüşe katılmıyorum, sadece makam vermiş olunur, 'akademisyen üniversitesinde derse girsin, idareciliğini doğru yapsın' derim. Prof.Dr. Necati Cemaloğlu bu konuda 'Ü niversite hocaları üfürükten bir anabilim dalını bile yönetemiyor, bir de okulu yönet demek, okulu, öğretmeni, öğrenciyi heba etmektir. (İyileri tenzih ederim) diye yazmış. Ne dersiniz?

KIZILTAŞ: Sn. Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU`nun sözlerini anlamlı ve yerinde buluyorum. Katılıyorum. 'Okul idareciliği' ile 'akademisyenliği' mukayese etmek için mütevazı bir tecrübem olduğunu düşünüyorum. 12 yıllık MEB tecrübemde yedi yıl okul müdürlüğü, bir yılda müdür yetkili öğretmenlik yaptım. Okul müdürlüğü farklı bir alan ve yukarıda da ifade ettiğim üzere, herkesin yapabileceği bir meslek değildir. Akademisyenlik de keza öyle. Ben isteyerek ve zevkle 'çizmelerimle foseptik çukuruna girip lağım temizlediğimi, kazan dairesi yaktığımı, okul boyadığımı, köyde rutin baca temizliği yaptığımı, kömür poşetlediğimi, burnu kanayan öğrencinin burnunu kravatımla sardığımı, ailemi ihmal edip hastanede öğrencilerimin başında sabahladığımı, öğretmenlerimin kahrı ile kahırlandığımı' bilirim. Bunları herkes yapabilir mi bilmiyorum. Mesele ben değilim, yanlış anlaşılmak istemem. Bazen bir iş okul müdürüne tamamen kalabiliyor. Bir yardımcı/temizlik personelinin olmadığı dönemlerde de çok çalıştım. Şimdi okullarda belki imkanlar biraz daha iyi olabilir ama 'maddi-manevi ciddi fedakarlık gerektiren bir meslektir' okul yöneticiliği. Okul yöneticiliği okulun manevi babasıdır da. Okul bir aile ise müdür o evin cefakar, vefakar reisidir. Çok ciddi sorumluluk gerektirir. Taşın altına elini değil gövdeyi koymayı gerektiren ciddi ve zor bir işten bahsediyorum. Ciddi anlamda da sabır gerektiren bir meslektir. Özellikle fiziksel sorunlarla ilgilenmek çok yorar. Bunları hesaba katmamız lazım.

AY: R.G.`de yayımlandı ve Şura`da Sn. Bakan 'Maarif yani eğitim müfettişleri eskisi gibi öğretmene rehberlik ve teftiş yapacaklar' kararını açıklayınca alkışlarla karşılandı. Bu kararın iyi-kötü yanları var mı?

KIZILTAŞ: Bu önemli bir karar. Ancak bu kararın bana göre artıları da eksileri de var. Bazı okul müdürleri iş yoğunluğundan gerçekten sınıfların denetimlerini yetiştiremiyorlar. Bazıları ise işgüzar davranıp, öğretmenleri odasına davet edip 3-4 dosyayı kontrol etmekle sınırlı tutuyor denetimi. Yine bazı okul müdürleri bunları da yapmıyor. Bazıları da hakikaten bu işi çok ciddiye alarak aşkla ve şevkle yapıyor. Öğretmen için de iyi bir dönüt oluyor. Kısacası bir istikrar, düzen yok. Maarif yani eğitim müfettişlerinin denetimlere verilmesi bence çok değerli olur. Ama benim farklı bir önerim var: Görevden alınıp havuza dahil edilen ve eğitim uzmanı` adı altında 'pasifize edilen il milli eğitim müdür yardımcıları, ilçe milli eğitim müdürleri de' bu teftişlerde görevlendirilmelidir. Çünkü bu havuzda yer alanların çoğunun deneyimleri öğretmenlere iyi bir kılavuzluk yapabilir. Öte yandan eğitim müfettişlerinin yeniden denetim sürecine başlamalarının endişe verici bir boyutundan da bahsetmek isterim. Bu teftişleri defalarca görmüş biri olarak şunu demek isterim: Müfettişler denetim ve kılavuzluk olarak kontrolü ellerine alırsalar çok iyi olacaktır. Ancak istinai olarak yaşansa da öğretmeni azarlamak, öğretmen üzerinde tahakküm göstermek gibi durumları yaşayan biri olarak bu sorunların yaşanmamasını da ümit ederim.

AY: YÖK, Öğretmen Yetiştirme konusunda üzerine düşeni yapabiliyor mu?

KIZILTAŞ: Öğretmen yetiştirme noktasında 'bir revizyona ihtiyaçolduğunu' düşünüyorum. Maarif eski Nazırı Emrullah Efendi`nin Tuba Ağacı Nazariyesi`ne (2020) bakıldığında değişime yükseköğretimde başlamanın öneminin ne denli önemli gerekçelerle tartışıldığı anlaşılmaktadır. Bir değişim başlatılacaksa buradan başlanmalı. Bugün, 'saha deneyimi olmayan ve sınıfa girmemiş bir çok akademisyenimiz' öğretmen yetiştiriyor. Sınıf yönetmemiş bir akademisyenin 'sınıf yönetimi dersine girmesi' bana garip geliyor. İdarecilik deneyim olmayan bir akademisyenin yönetim derslerine girmesi de keza. Her akademisyenden bu koşulu sağlamasını bekleyemeyiz. Akademisyenlik 'makale-kitap bölümü yazmakla, kongrelere katılmakla ve atıf almak ile' sınırlı bir meslek değildir. Sahaya sürekli inmek bu mesleğin bir parçası haline gelmelidir.  Sahadaki değişimleri ve gelişmeleri takip etmelidir. YÖK, buna teşvik etmelidir ve bu durumu desteklemelidir. Özellikle de okul öncesi, sınıf öğretmenliği gibi bölümlerdeki akademisyenlerin, bu anlamda 'saha deneyimine sahip olmaları gerektiğini' düşünüyorum. Yine özellikle de bu bölümlerde 'alan derslerine girecek akademisyenlerin' saha deneyimi daha çok önem arz etmektedir. Evvela bunu belirtmek isterim. Bir diğer husus da, sahada öğretmenlerin işlerine yaramayacak içerikteki dersler yerine 'daha işlevsel derslerin ağırlıkta olması gerektiğini' düşünüyorum. MEB`de birçok dijital platform vardır (DYS, E-Okul, EBA, MEBBİS, TEFBİS, KBS, E-Kurs vb. ). Bunlarla ilgili bir dersin açılması çok yararlı olabilir. Ayrıca öğretmenlik uygulaması dersi kapsamında staj uygulamasının özellikle okul öncesi ve sınıf öğretmenleri için köylerde yapılması gerektiğini düşünüyorum. Öğretmenlik uygulamasında diğer branşlarda yapılacak stajların da 'merkezdeki en iyi/gözde okullardan' ziyade 'dezavantajlı okullarda yapılması' daha iyi olacaktır. Çünkü, öğretmenlerimizin büyük bir çoğunluğu söz konusu okullara atanacaklar. Eğitim fakültelerinde ciddi manada 'kontenjan kısıtlamasına' gidilmelidir. Aynı şekilde eğitim fakültelerinin öğrenim sürelerinin beş yıla çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Bu durumlar hem kaliteyi artırır hem de atama bekleyen öğretmen sayısını eritir. Dördüncü sınıflar, öğretmen adaylarının üniversiteyi ikinci plana atıp KPSS düşündükleri sınıflar haline gelmiş durumda. Bunun etkisini kırmak için beş yıl çıkarılacak fakültelerde son sınıfta dershane mahiyetinde/içeriğinde eğitimler verilmesi birçok anlamda sorunları çözecektir. Bu da öğretmen yetiştirme noktasında fakülteleri tatlı bir  rekabet içerisine koyacaktır. Aynı zamanda sosyoekonomik düzeyi düşük öğretmen adayları için de iyi bir fırsat olacaktır. Fakülteler ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri arasında işbirliği artırılmalıdır. Kuru bilgilerin aktarıldığı seminerler yerine işlevsel çalışmalar yapılmalıdır.

AY: Bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz;

KIZILTAŞ: Ben teşekkür ederim, saygılarımı sunuyorum.

Eskiköy, O., & Doğan, Ö. (Yönetmenler). (2008). İki dil bir bavul [Film].Türkiye:Perisan Film & Bulut Film

Kaplan, P. (2016). Batı`da öğrenciler deneyimli öğretmende okuyor. https://www.haberturk.com/yazarlar/pervinkaplan/1264212-batida-ogrenciler-deneyimli-ogretmende-okuyor. 

Kaya, G. (2012, 1 Haziran). 70 bin öğretmene yerine dön emri. haber7.com: http://www.haber7.com/egitim/haber/885996-70-bin-ogretmene-yerine-don-emri. 

Kızıltaş, Y. (2021). Orantısız öğretmen hareketliliği: İki dilli öğrencilerin ağırlıkta olduğu kırsal bölgelerdeki okullarda yaşanan bir sorunun anatomisi. Kocaeli Ü niversitesi Eğitim Dergisi, 4(2), 440-475.

Krashen, S. (2009). Principles and practice in second language acquisition. London: Pergamon.

Özoğlu, M. (2015). Mobility-related teacher turnover and the unequal distribution of experienced teachers in Turkey. Educational Sciences: Theory ve Practice, 15(4), 891-909. https://doi.org/10.12738/estp.2015.4.2619

Susar Kırmızı, F., Boztaş, H., Salgut, H., Çağ Adıgüzel, D., & Koç, A. (2019). Ana dili Türkçe olmayan öğrencilerde okul öncesi eğitimin ilk okuma yazma sürecine etkisi. Pamukkale Ü niversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 48, 105-129. 

Susar Kırmızı, F., Özcan, E., & Şencan, D. (2016). Türkçenin az konuşulduğu bölgelerde ilk okuma yazma sürecinde karşılaşılan sorunlara ilişkin öğretmen görüşleri. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 5(1), 412-445.

TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Tutanak Dergisi. (2019). Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk`un Bakanlık çalışmaları hakkında sunumu. TBMM.

Türkan, E. (2020). Bir Osmanlı maarif nazırının portresi Emrullah Efendi. İstanbul: VakıfBank Kültür Yayınları.

Uçar, S. (2016). Güneydoğu da çalışan öğretmenler, sahte evlilikle kaçmaya başladı! https://www.haberler.com/cocuklarimiza-dogruyu-ogretecek-ogretmenler-sahte-8028354-haberi