Değerli okuyucularımız, Salı günkü yazımız özellikle sağlık çalışanları tarafından çok ilgi gördü. Beğenildi, ses getirdi;

Neydi o yazımız?

'Büyük hastaneler daha mı iyi eder?' sorusuna cevap arayan bir yazıydı;

Bugün ele aldığımız konuyla da hem geleneksel tıbbın vazgeçilmezliğine vurgu yapmayı hem Sağlık Bakanlığımızın bu konudaki başarılı çalışmalarına destek vermeyi hem de yapılan çalışmalara kısaca dikkat çekmeyi amaçlıyoruz.

Tamam, hepimiz 'önce insan önce sağlık' diyoruz ama;

Aslında ne var biliyor musunuz?

İnsanoğlu en başından beri sağlık sorunlarıyla hep mücadele etti.

Sağlık sorunlarına tarihten bu yana hep çözümler aradı; Çareler üretmek için pek çok yöntemler denedi;

Bugünkü modern tıbba gelinceye kadar binlerce yıldan beri süregelen geleneksel tedaviler ile pek çok sağlık sorunlarına kalıcı çözümler üretti ve üretmeye de devam ediyor.

Dünyadaki en önemli tıp otoritelerinden birisidir İbni Sina;

O tıp otoritesinin geçmişten günümüze ışık tutan şu tespitine bakar mısınız?

'Şifasız hastalık yoktur irade eksikliğinden başka.

Değersiz bitki yoktur tanınmamasından başka'

İşte bu gerçekten yola çıkarak, Sağlık Bakanlığımız da büyük bir hizmete imza atıyor;

Bakanlığın tanımına göre 'Geleneksel ve tamamlayıcı tıp' fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan farklı kültürlere özgü teori, inançve tecrübelere dayalı -izahı yapılabilen veya yapılamayan- bilgi, beceri ve uygulamaların bütünü olan GETAT`a start verdi;

`height=

Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi

Geçenlerde konuya değinmiştik;

Ve bu haliyle GETAT`ın Batı tıbbını hem destekleyici ve hem de tamamlayıcı vazgeçilmez yöntemler olduğuna vurgu yapmıştık.

İşte şimdi Sağlık Bakanlığımız Medeniyetlerin Beşiğinde 'Anadolu Tıbbı Mottası' ile Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi sonucunda tıp uygulamalarında yeni bir dönem başlattı;

Bu yeni dönem, modern tıbbın yanında geleneksel tıbbı da birlikte ele alma dönemi..

Bilimin ışığında ikisinden de yararlanma dönemi.

Bu dönemde, modern tıbbın bilimsel süreçleri nasıl işliyor ise geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın yöntemleri de aynı bilimsel bir süreçte işleyecek;

Bakanlık bunu amaçlıyor ve bu amacın somut ve bilimsel sonuçlarını da, inşallah klinik çalışmalar neticesinde bir sonraki kongre sonrası ortaya çıkartmayı hedefliyor.

Ü mit ediyor ve seviniyoruz ki bu kongre vesilesi ile modern tıp ile geleneksel ve tamamlayıcı tıbbı insanımızın hizmetine sunacağız; Yani insanlığın mirası ve birikimi olan bu iki tıbbı günümüzde bilimsel ortamda insanlığın hizmetine sunma zemini oluşturulacak.

Bu zeminin de temeli bilimdir.

Çünkü esasında geleneksel ve tamamlayıcı tıp da, geçmişten günümüze uzanan bilimin ve yeteneğin bir araya geldiği uygulamalar bütünüdür.
Geleneksel tıp bir dönem tarihte insanlığa büyük hizmetler sağladı. Peşinden konvansiyonel modern tıp devreye girdi. Bundan sonra ikisini birleştirme ve ikisinin de sunduğu imkânlardan insanlığı yararlandırma dönemine giriyoruz ki sağlık adına bu gerçekten çok büyük bir adımdır.

Öte yandan ilim kartopu gibidir, katlanarak büyür; İnsanlık tarihinin bütün birikiminden izler taşır bünyesinde.

Bu nedenle doğunun ve batının ilim meclisleri, hem birbirinden beslenen bileşik havuzlar gibidir hem geleneksel ve modernin harman yeridir.
Bu yeni dönem, konusu insan olan tıp ilminin bu zengin birikim içinde nasıl şekilleneceğine en doğru cevabı bulmaya da vesile olacaktır.

`height=


Bilimsel çalışma yapan araştırma merkezleri kurmalıyız

Günümüzde maalesef beş yıldız otelleri aratmayacak güzellikte olan bütünleyici tıbbın olmadığı haliyle içi boş kovana benzeyen hastaneler sistemini, inşallah şifahane merkezlerine dönüştürmek bu şekilde mümkün olacaktır.

Bu hayırlı hizmete vesile olan GETAT yani Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongremize onur konuğu olarak katılan ve tamamlayıcı tıbba ilgi ve alakasını çok yakinen bildiğimiz Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi de o gün bizim de izlediğimiz konuşmasında şu tespitlerde bulunmuştu:

'Bilimsel çalışma yapan araştırma merkezleri kurmalıyız. Araştırma Enstitüsü bulunan ülke sayısı 1999 da 19 iken 2012 yılında Bu sayı 73 e çıkmıştır Türkiye de de son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 2012 de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Daire Başkanlığı kuruldu, bu alanda uygulama standartlar ve düzenlemeler getirildi. Ü niversitelerimizde uygulama ve eğitim merkezleri açıldı. Hastanelerimizi şifahaneye dönüştürecek bir zihinsel değişimi gerçekleştirmek durumundayız. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanında bilimsel bir temel kazandırmak zaruridir. Bilim insanlarımız bu konuya önyargısız yaklaşmalı, yetkililerimiz suiistimalleri önlemelidir. İş adamlarımız bu alanlara yatırım yapmalı, modern tesisler açmalıdır. Ne yazık ki tüm dünyada ilaçendüstrisi tıp mesleğini kontrolüne almış durumdadır. Sağlık bütçemizin önemli bir kısmı ilaçlara ayrılıyor. Gereksiz antibiyotik kullanımı konusunda maalesef iyi bir karnemiz yok. İnsanı bir denek haline getirmek insanlık onuruna yapılan en büyük saldırıdır. Kanıt peşinde koşarken şifayı kendi dışımızda arıyoruz. Şifa bizim yediğimiz temiz gıdalarda, yaptığımız sporda, kimyasallardan uzak durmamızdadır. Şartlar el veriyorsa çocuklarımızı normal doğumun mucizevi kazanımlarından mahrum etmemektedir. GDO`suz tohumda anne sütündedir'

 

`height=

Elimizdeki hazineden habersiziz

Yine aynı anlamda Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar da geleneksel tıbbın zirve isimlerine ve çalışmalarına dikkat çekerek şu açıklamalarda bulunmuştu:

'Razi, Zahrawi, Hipokrat, Galen, İbn-i Sina, İbn-i Baytar ve niceleri bu coğrafyada, tüm insanlığa hizmet eden, etkileri günümüze kadar ulaşan buluşlara imza attı, ancak maalesef elimizdeki hazineden yeteri kadar istifade edemiyoruz. Modern tıbbın, 200 yıllık geçmişinde sağlığın iyileştirilmesi adına kayda değer gelişmelere öncülük etti. Teknolojik ilerlemeler, eskiden hayal bile edilemeyecek teşhis ve tedavi yöntemlerini mümkün kıldı. Modern insan, eski çağ insanlarına göre, kendini hemen her alanda en ileride görür. Hâlbuki birçok alanda olduğu gibi tıpta da eski dönemlerin çok kıymetli birikiminin bir kısmı bizlere ulaşamadı ve biz o boşlukları tam olarak dolduramadık. Tıp dediğimiz şeyin eski çağlarda da var olduğunu, bugünkü tıp anlayışımızın tıbbın tamamını temsil edemeyeceğini görmek zorundayız. Modern tıbbın, geleneksel olanla zayıf yönlerini 'tamamlayacak' şekilde sentezlenmesinin, insan sağlığı için kritik bir hizmet olacak ve bunun gerçekleşmesi ancak iyi tasarlanan sağlık politikalarıyla mümkün olabilecek'

***

Değerli okuyucularımız Salın günkü 'Büyük hastaneler daha mı iyi eder?' başlıklı yazımızda sözünü ettiğimiz hakikat tam da bu açıklamalarda dile getirilenlerdi; Çünkü geleneksel tıbbın modern tıbbı tamamlayabilmesi için geleneksel tıpta uzmanların yetiştirilmesi ve mevcut sağlık uzmanlarımızın geleneksel tıbbın bilgileriyle de bilgilendirilmesi gerekmekteydi. Ve bu modern hastane kurmaktan çok daha kolay ve kalıcı bir yöntemdi; Bu vesileyle Sağlık Bakanlığımızın bu çalışmasını canı gönülden destekliyor, bu sürece himayeleriyle büyük destek ve onur veren Hanımefendiye ve KADEM Başkan yardımcısı Sayın Sümeyye Erdoğan Bayraktar`a da teşekkürlerimizi arz ediyoruz.