Hâmiş: Bugün, tüllenen ufuklardan dünya semaını teşrif eden mübarek Ramazan-ı Şerif ayınızı tebrik eder, oruçikliminin hayırlara, bereketlere kapılar aralaması niyazıyla Kahramanmaraş depremlerinde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize rahmet niyaz ediyorum. Cümlesinin ervâhına Fatihalar okuyalım.
Ehl-i irfan ve ehl-i sanat bir münevver: Hattat Ali Haydar Çetintürk
Ali Haydar Çetintürk ehl-i irfan ve ehl-i sanat bir münevver. Klasik medrese tahsilinin üzerine ilahiyat eğitimi alan ve din, diyanet, hayat, hakikat ve sanat nâmına hocalarından öğrendiklerini hüvesi hüvesine milimi milimine talebelerine aktaran muhterem hocamızla medrese tahsiline, ilme, yazıya dair bir e-mülakat gerçekleştirdik.
Hattat Ali Haydar Çetintürk
İbrahim Ethem Gören: Muhterem hocam istirham etsem okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Hattat Ali Haydar Çetintürk: 18.01.1965 yılında İstanbul’da doğan, aslen Sivaslı olup, 25 yılını İstanbul’da yaşayan, 12 sene Bursa’da medrese ilimlerini tahsil etmek isteyenlere hizmet edip, bu hizmete Antalya’da devam etmek için Akdeniz İslâmi İlimler Derneği çatısı altında 20 yılını tamamlamış bulunan bir İslam neferidir.
Tahsil yıllarınıza gidelim... Medrese tahsili, evvelemirde kendi talebiniz miydi?
Allâhu Teâlâ’nın bir lütfu olarak kendi talebim ile 1980 yılında başladığım medrese tahsilini 1989 yılında noktalayarak icâzetimi almak nasip oldu.
Bidâyetinden nihâyetine kadar medrese tahsili yıllarınızı anlatır mısınız?
10 yıla yakın bir süreyi iki satırla izah etmek zor olsa gerek.
Ancak, “İlmin evveli soğandan acı, sonu ise baldan tatlıdır” sözünü dolu dolu yaşadığımı ifade etmek isterim. Eczümle maddiyatsız, sıkıntılı ve acı günlerimiz çok oldu. Fakat Hz. Hanne’nin henüz dünyaya getirmediği Hz. Meryem’i Beyt-i Makdis’e vakfettiği kıssasını Kur’ân-ı Kerîm’den okuduktan sonra kendimi ve ileride (inşallah) doğacak çocuklarımı İslami ilimlere vakfedince medrese tahsili bir o kadar daha keyifli ve kolay hale gelmeye başladı.
İcâzet süreciniz nasıl gelişti?
Takriben 10 yıla yakın eğitim süresince doğu ve batı medreselerinden icazetli birçok hoca efendiden ders almak nasip oldu. Son olarak Molla Hüsrev’in Mirât isimli 769 sahifelik eserini hatmederek 23 Aralık 1989 yılında 9 arkadaşımla beraber 10 kişi olarak icazetimizi aldık.
‘Klasik Medrese tahsili’ dendiğinde bu tarif ve tavsifin içine neler girer?
Klasik medrese tahsili dendiğinde bu tarifin içerisine Ulûm-i Arabiyye ve Ulûm-i Şeriyye girmektedir.
Bu süreçte ibtidâî bir talebenin elinden icazetini alıncaya kadar hangi kitaplar geçer?
Sarf, Nahiv, Meânî, Beyan, Bedî, Mantık, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akâid, Tasavvuf, Usûl-i Hadis, Usûl-i Tefsir ve Usûl-i Fıkıh kitaplarının geçtiğini söyleyebiliriz.
Medrese tahsili gören talebelere hâfızlık eğitimi de veriyorsunuz. Tüm talebelere hâfızlık eğitimi veriliyor mu?
İbtidâî talebelerimizin ezberlemek zorunda olduğu sûreleri dinlerken hafızlığa elverişli olup olmadıklarını tespit edip, ona göre birçok yol çiziyoruz. Yani ezber kâbiliyeti olanı hafızlığa başlatıyoruz, olmayanları da Arapça’ya yönlendiriyoruz.
Talebeleriniz umumiyetle ne kadar sürede hıfzını ikmâl ediyor?
Normal zekâlı bir talebe ortalama 1,5-2 yıl gibi bir zamanda hıfzını ikmâl ediyor. Ancak 1980’li yıllarda ben şahsen Allah’ın (cc) bir lütfu olarak 20 günde hafızlığını bitiren talebe gördüm.
Eûzü besmele çekerek medresenize adım atan bir ilim evladının ‘elif-bâ’dan icâzet sürecine kadar kendisini bekleyen aşamaları özetlemenizi istirham ediyorum.
Medreseye adım atan bir talebe, o medresenin müderrisi olan hocanın evladı gibidir. Bir insan evladının nasıl olmasını istiyorsa talebesini o şekilde yetiştirir. Yani talebeye evvela ahlâklı insan olma şuurunu verir. Sonra gayesinin Allâhu Teâlâ’nın rızası olması gerektiği aşılanır. Yani hedef âlim olmak değildir. Rabbânî âlim olmaktır. Zira İblis çok büyük bir âlimdi ama Rabbânî değil, şeytani idi. Bu şuur talebeye verildikten sonra elif-bâile yolculuğa çıkılır. Kısa molalardan sonra Usûl-i Fıkıh menziline varılarak imtihan edilir ve icâzete hak kazanmış olur.
Medreselerinizin fizîki imkânlarını ve kabul şartlarını da konuşalım…
Medresemizin fizîki imkânları gayet güzel olup, mecbûrî eğitimini bitiren çocukları kabul ediyoruz. Ancak okul eğitimine devam etmek isteyenleri hafta sonu bizzat görevli ile, araçlarımızla götürerek imtihanlara girmelerini sağlıyoruz.
Antalya’dasınız. Şehir dışından talebeleriniz var mı?
Adana, Ankara vs. gibi şehir dışından gelen talebelerimiz mevcuttur.
Medrese tahsiline evlatları göndermek isteyen ailelere neler söylemek istersiniz?
Buhâri hadisinde şöyle geçer; “Âdemoğlu öldüğünde amel defteri kapanır ancak sadaka-i câriye, kendisinden faydalanılan ilim ve dua eden sâlih bir evlat müstesna.” Binaenâleyh evlatlarını medreseye veren ailelerin amel defterlerinin açık bırakılacağını belirtmek isterim.
Talebelerin mezuniyet süreçleri nasıl şekilleniyor?
İcâzet almaya hak kazanmış talebeler, icâzet merasimi için hazırlanıyor ve kendilerine verilen görevleri icâzet merasiminde icra ettikten sonra hocaları tarafından icâzetleri kendilerine takdim edilip tebrik ediliyor ve bu merasim o talebenin hocalığa adım attığı adımın resmi îlânı oluyor.
Mezuniyetlerinin ardından yetişmiş talebeleriniz ilimlerinin zekâtını nasıl ve nerelerde vermeye imkân buluyor?
Herhangi bir vakıf ve dernek bünyesinde hizmet ederek veya talebelerimize dışarıdan imam hatip diploması da olması hususunda da yardımcı olduğumuz için mescid ve camilerde tebliğ ve irşad yolu ile ilimlerinin zekâtını verme imkânı buluyorlar.
Hattat-Âlim Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi
Maddenin yanında mânâda lazım, malum tek kanatlı kuşlar uçamıyor! Bu meyanda medreselerinizdeki evlatlarımızın irfânî tekâmüllerine de nazar etmek isteriz…
Medresemizin 600 m2 büyüklüğünde bir mescidi bulunmaktadır. Bu mescidde haftanın üçgünü cemaate yönelik hatm-i şerifler ve sohbetler verilmektedir. Bu sohbete katılan talebelerimiz aldıkları eğitimin yanı sıra halktan kopmadan halk ile beraber olma dersini de yaşayarak öğrenmiş oluyor.
Kamış kaleminizden aharlı kâğıt üzerine birbirinden âlâkeyfiyeti hâiz zikir sesleri alıyorsunuz. Hattatlık serencamınızı biiznillah kısa süre içerisinde gerçekleştireceğimiz mülâkatta değineceğiz… Osmanlı medreselerinde ilim talebelerine yazı derslerinin verildiğini biliyoruz. Şimdiki zamanda durum nasıl? Talebeler yazıya dair medreselerde herhangi bir eğitim alıyor mu?
Malumunuz Osmanlı döneminde medreselerde hüsn-i hat dersleri verilmekte idi. Bu dersler rika, nesih ve sülüs olarak veriliyordu. Maalesef günümüzdeki medreselerde bu derslere gerektiği şekilde önem verilmediğini görüyoruz. Şahsen ben medreseye ilk başladığım yıllardan itibaren çok istediğim halde hüsn-i hatta muvaffak olamadım. Ancak kendi gayretlerimle bir şeyler yapmaya çalıştım. Tabi 10 yıldır beraberliğimizin devam ettiği üstadım Necmi Atik hocamla tanışana kadar.
Hattat Ali Haydar Çetintürk hocası Hattat Necmi Atik ile
Necmi Atik üstaddan hangi yazı nevilerinden mücâzsınız?
Kendisinden rika, nesih, sülüs ve dîvânî yazı dallarında icâzet almak nasip oldu. Yine Necmi hocamın delaleti ile nesih ve sülüs dalında ikinci icazetimi Ali Hüsrevoğlu hocamdan aldım. Şu anda Savaş Çevik hocamdan celî dîvânî ve ta’lik derslerine devam ediyorum. Binâenaleyh medreselerimizde Osmanlı geleneğini sürdürmeye devam ediyoruz.
Hattat Turan Sevgili, Hattat Ali Haydar Çetintürk ve Hattat Necmi Atik
Âlâ… İlim kitapla ve yazıyla intişâr ediyor. Medreselerinizde talebelerinize hüsn-i hatta dair nasıl bir müfredat öngördünüz?
Evvela rika dersi veriyoruz. Sonra nesih ile devam edip sülüs ile hüsn-i hattı noktalıyoruz.
Yazıya kâbiliyeti olan talebelerinizle, sizin hocalarınızla ünsiyetinize benzer meşk çalışmalarınız söz konusu mu?
‘Aşk olmadan meşk olmaz’, aşkı olana da meşk verilmezse bu da doğru olmaz. İsteyene meşk vermek bir lütuf değil şahsen benim için bir mecburiyettir.
Sosyal anlamda talebelerinizle birlikte hangi etkinlikleri yapıyorsunuz?
Yaşım itibariyle ben katılamasam da medresemizin gençhocaları talebelerimizi haftada bir gün halı sahada maça, ayrıca yazın da uygun olan yerlerde yüzmeye götürüyorlar.
Halk arasında ‘Benim oğlum Bina okur, döner döner yine okur’ şeklinde bir kelâm dolaşır. Medresede döne döne, yana yana okuyan talebelerinizle aranızda geçen vakıaları da işitmek isteriz…
Bu kelâm doğrudur. Zira dönüp dönüp Bina okuyan birçok talebenin medreseyi bıraktığına şâhit oldum. Bunun için talebenin evvela medreseyi, hocasını ve ilmi sevmesi lazım. Yani sevgiyle beraber verilen ilim tekrara değil terakkiye sebep oluyor.
Hasbihalimize zatıâlinizin ilave etmek istediği hususlar nelerdir?
İlim insanı kurtarmaz, amel lazımdır. Amel de insanı kurtarmaz ihlâs lazımdır. İhlâslı olan kimseye muhlis denir. Muhlis ise şeytanın hedefindedir. Hedef tahtası olmamak için muhles (ihlâsın kendisi) olmak lazımdır. Şeytanın Musa (as ve Yusuf (as)’ı kandıramamasının sebebini izah ederken Rabbimiz:
“O bizim muhles olan kullarımızdandır” buyurarak ihlâsın altına imzasını atmıştır. Ezcümle gaye Allah’ın (cc) rızasındadır.
Son olarak okuyucularımıza mesajınızı almak isteriz.
Son olarak: Şâir ve hattat bir müderris olarak hüsn-i hatt çeşitlerini ifade ettiğim bir şiir ile mesaj vermek isterim.
HATT ÇEŞİTLERİ DER Kİ
Kufi idim yazılıp Mushaf oldum
Muhakkak, tevkî ile birlik saf oldum
Rika, ta’lik derken dîvânî oldum
En sonunda nesih yaptılar beni
Altın varak ile bir bir ezildim
Hakk ettiler mermerlere kazıldım
Sülüs oldum duvarlara yazıldım
En sonunda celî yaptılar beni
Ömrümü âharlı kâğıda serdim
Harfleri aşk ile kaleme verdim
Hattı mûsennâda kemâle erdim
En sonunda levhâyaptılar beni
Alâkanız için teşekkür ediyorum muhterem hocam.
Ben de teşekkür ederim. Hayırlı Ramazan’lar…
İbrahim Ethem Gören-Yazı No: 484