İttifak gazetemizde Sözlü Tarih çalışmalarımıza devam ediyoruz. Hemen her meslek ve meşrepten bu toprakları şenlendirip âvâzelerini gök kubbeye Dâvut gibi salan, cemiyetin ortak hafızasında iz bırakan insanlarımızı günümüz neslinin irfanına arz etmek, sadırda kalmaz satırda kalır` mülahazasıyla kendilerinden tefeyyüz edeceğimiz şahsiyetlerin çalışmalarını, hizmetlerini, irfânî değerlerini, meslek sırlarını, sanat izzetlerini, zanaat kabiliyetlerini, insanlık erdemlerini kayıt altına almak ve dahi insani, vicdani, ahlaki güzelliklere ayna olmak mülahazalarıyla hazırladığımız Sözlü Tarih çalışmamızın dördüncü bölümünde Muzaffer Ozak`ı (ks) misafir ediyoruz. Halvetî -Cerrahî meşayihi, Nureddin Tekkesi`nin 19`uncu postnişini Muzaffer Ozak`ın (Es-Seyyid Eş-Şeyh Muzafferüddî n Aşkiyyü l-Cerrâhiyyü l-Halvetî ) içinden hakikat, marifet, ilim, irfan ve dahi zikrullah geçen hayatından kesitlere üstadın dervişi, katılım bankacılığının duayen isimlerinden Ahmet Süleyman Karakaya ile değiniyoruz. Bu vesileyle Muzaffer Ozak`ın (ks)  makâmı âlî , mekânı Firdevs olsun, ruhu için Fatihalar okuyalım.

`height=
Ahmet Süleyman Karakaya ve İbrahim Ethem Gören

İbrahim Ethem Gören: A. Süleyman Bey, istirham etsem okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Ahmet Süleyman Karakaya: Efendim ben Ahmet Süleyman Karakaya. 1953 yılında İstanbul da Nureddin Tekkesi nde doğdum. 

Tekkede mi doğdunuz efendim? 

Fatih Karagümrük`te, tekkenin çok yakınında bir evde dünyaya gelmişim, ama çocukluğumun ve gençlik yıllarımın büyük bölümü burada geçtiğinden 'tekkede doğdum' diyebilirim. 

Anne-babanız...

Annem rahmetli Seher Bedia Hanım, babam da merhum  dem Safi Efendi`dir.

Babanız ne işle meşguldü efendim?

Babam elinin ekmeğini yerdi, ustabaşıydı, motor sanat mezunuydu. 

Anne-babanızın da Nureddin Tekkesi`ne intisapları var mıydı?

İkisi de, hem İbrahim Fahreddin Efendi`nin hem de Muzaffer Efendi`nin talebesiydiler. Babam rahmetli Sefer Efendi`nin tekkedeki postnî şinlik dönemine yetişemedi ama Sefer Efendi nin çocukluk arkadaşıydı. Babam cennetmekân Safer Efendi ile beraber büyümüştür.

Öyle mi!

Tabii tabii. Babamın dergâha gitmesine vesile olan zat da Sefer Efendi`dir. 

`height=

Eyvallah, rahmet olsun Efendim. 

Sefer Efendi`nin hanımı da annemin çocukluk arkadaşıdır.

Öyle mi Efendim? Ne büyük baht!

Tabii tabii, karşılıklı evlerde otururduk. Tekkenin hemen yakınında, bir alt sokağında;  

Orada tarihî bir ev vardı sanırım.

Evet, hemen o evin yirmi metre aşağısında. Biz zaten evimizden tekkeye gideceğimiz zaman bahsettiğiniz evin arasından geçip giderdik. 

O evde kaçyıl yaşadınız Efendim?

Ben orada, o evde doğum ve evlendiğim zaman ayrıldım.

Tarih?

1980. Bu tarihte de evlendim, bankaya girdim.

Hangi banka?

Garanti Bankası. Bu kurumun teftiş kurulunda işe başladım.  Birazdan bu keyfiyeti anlatabilirim.

Soracağım birazdan; Bu durumda yaklaşık 35 yılınız Karagümrük`te geçmiş oluyor.

Evet, evet orada 35 yıl yaşadım. Ailemin o evdeki yaşantıları bir asrı sârî dir. Annemler ve dedemlerle birlikte bahsettiğimiz evde ailemiz tamı tamına 106 yıl yaşadı.  

Kendilerine rahmetler olsun. Çocuklarınız;

Şöyle diyeyim: Bir oğlum iki torunum var. 

`height=

Muzaffer Efendi (ks) ile ilk temasınız;

İlk çocukluk yıllarıma dayanır. İlkokulu bitirdim. O yıllarda fakirlik var. İnsanlar tam anlamıyla fukaralıktan toprağa düşmüş durumda! Bana pantolon alınacak. Babam, anneme 'ya hu, kısa pantolon değil de buna -o zaman tabii fakir fukaralık var, bir yerden hazır pantolon alamayız- uzun paçalı pantolon dikiver.' dedi. Annem terzilikte mâhirdi. Yaz ortasıydı. Kış falan değil yani. Kadife yazın ucuz. Annem ucuza bulmuş olacak ki kadife bir kumaş almış. Bu kadife kumaştan uzun paçalı bir pantolon dikti. Pantolonu sevinçle giyer giymez babam elimden tuttu ve beni 'Efendi'ye götürdü, 12 yaşındaydım söz konusu tarihte. 

Pantolonunuz ne renkti fendim hatırlıyor musunuz?

Kahverengi tonlarında bir pantolon, devetüyü rengi. O zaman öyle istediğiniz renk, marka falan diye bir şey yok, ne buluyorsan onu giyiyorsun. 

Efendi`ye nereye gittiniz, tekkeye mi Sahaflar Çarşısı`ndaki dükkâna mı?

Muzaffer Efendi`nin Sahaflar Çarşısı`ndaki dükkânına gittik, elini öptük dükkânında. Rahmetli babam beni orada çalışmak üzere. Efendi`ye hizmet etmek üzere bıraktı, arz ettiğim gibi 12 yaşındaydım. 

Vazifeniz neydi?

Efendi Hazretleri dedi ki 'bak senin vazifeni söyleyeyim. Bu abdest ibriğini dolduracaksın -bakır bir ibrikti-, vazifen bu ibriği doldurmak ve sürekli dolu olmasını temin etmek. Abdest alırken bana ibrikten su dökeceksin, ayrıca bana ve misafirlerime çay-kahve söyleyeceksin.'

Muzaffer Efendi saat kaçgibi dükkânlarına gelirdi?

Saat 11:00 sularında gelirdi dükkânına, 16:00 gibi de giderdi. Namaz vakitlerinde abdestini tazelerdi, suyunu dökerdim, çayını, kahvesini söylerdim, bereketli dükkânından gelen-gideni, misafiri, arkadaşı, yârânı eksik olmazdı. 

Çırak olarak girdiniz bir nevi;

Evet, evet hamd olsun, o yılın yaz tatilinde girdim.

Ne büyük baht Süleyman Bey. Muzaffer Efendi`ye (ks) kaçyıl çıraklık yaptınız? 

7 yıl boyunca fasılasız olarak, hamd olsun. 7 yıl boyunca mütemadiyen Efendi`nin yanına gittim tâ ki üniversiteyi bitirinceye kadar. Bizim zamanımızda biraz boş vaktiniz olsa gider, Efendi`nin elini öperdiniz. 

Efendimiz Aleyhisselâm 'Kişi sevdiğiyle beraberdir' buyurdular.

Evet, kendilerini çok seviyorduk. Bu yani nasıl anlatayım -tabii anne-baba sevgisi farklı ama- hepsinden çok fazla severdim Muzaffer Efendi`yi.

Orada neler gördünüz, sahaf dükkânında? Kimler gelirdi mesela oraya? Muzaffer Efendi misafirlerine nasıl bir muamelede bulunurdu? Ne tür sohbetler ederdi?

Din âlimleri de gelirdi, ilmî ve siyâsî âlimler de; Meczup da gelirdi, derviş de gelirdi, Sünni gelirdi, Alevi gelirdi, Hristiyan da gelirdi; Hepsine bir defa hoşgörü ile davranırdı. 

Şimdi efendim ben Muzaffer Efendi`nin üçözelliğini söyleyeyim. En önemli üçözelliğini; Bunu benim ölçmem imkânsız lakin pek çok özelliği arasından şahsımca üçözelliğinden bahsetmek isteyeyim günümüz insanına.  

Süleyman Karakaya: Muzaffer Efendi engin bir hoşgörü sahibiydi.

Birinci özelliği engin bir hoşgörü sahibi olması. Dükkânına herkes gelirdi, hepsine büyük bir hoşgörü içerisinde muamelede bulunurdu.  'Herkes gelir' dedim. Â limi de gelirdi, zâlimi de; Ağırlıklı olarak âlimler gelirdi.  Â limi gelir, bir mesele hakkında sual eder, zalimi gelir bir şeyler sorar. Efendi, muhataplarının her birine anlayacakları lisan ile, lisanın münasip olanıyla cevap verirdi. 

'Ben böyle cömert bir kimse görmedim.'

İkinci büyük özelliği ben böyle bir cömertlik hiçkimsede görmedim. 

Cömertliğinden bahis açar mısınız istirham etsem?

Çok cömertti, o kadar çok şahit olduğum cömertlik sahnesi vardır ki.  Verirdi, hediye ederdi mütemadiyen. Ne desem az!

Ü çüncü özelliği?

Şefkatli, müşfik, uzlaşıcı olması. Hiçkimse ile münakaşa etmez, bağırmaz, çağırmazdı, herkese müşfik bir eda ile, şefkatli bir muamelede bulunurdu. Ondan sonra tabii İslam`ın, Müslümanlığın gerektirdiği tüm hususları harfiyen yerine getirirdi. 

Muzaffer Efendi`nin (ks) mübâriz vasıflarını saydınız;  

Evet, bunlardan üçünü saydım. Daha çok vardır. En belirgin yaptığı şey budur: Herkes gelir, oturur, gelenlere önce muhtelif ihsanda bulunurdu. Önce misafirinin karnını doyurur, mutlaka ikram eder, ikram etmeden kimseyi bırakmazdı, gelen kim olursa olsun!

Muzaffer Ozak: İnsana karnın açmı diye sormak ayıptır.

Bize 'oğlum, bu ikram meselesinde fakir fukara olabilirsin gelen zengin de olsa fakir de olsa keyfiyet aynıdır.  İnsana karnın açmı diye sormak ayıptır' derdi. 'Bir dilim ekmek alırsın, evde ne var, peynir mi var, zeytin mi var, koyarsın tabağa, yanına da bardak su ilave edersin. Açlığı, tokluğu sorulmaz, ister yer, ister yemez' derdi. Bununla ilgili pek çok hatıralar var, cümlesini anlatsak akşamdan sabahlara kadar sürer, yani çok örnek var böyle;

'Muzaffer Efendi`de tarikat taassubu yoktu.'

Cemaatlere değil, İslam a önem verir, 'cemaatler sonra gelir' derdi. Muzaffer Efendi`de tarikat taassubu yoktu. Mesela beni bir gün alıp Eyüp Sultan`a götürdü, orada Nazmi Efendi`ye (Nazmi Ceylan ks) hizmet ettirdi. Merhum Nazmi Efendi Kadiri meşâyihi idi. Kimsesi yoktu, epeyce hizmetinde bulundum. Hâsılı, Muzaffer Efendi`nin o tarikat, bu tarikat' ayrımı yoktu. 

'Hakk denen her yere giderdi.'

Efendi 'Hakk' denen her yere giderdi. 'Hakk yâr' derdi. Hakk denen her yere giderdi. Şimdiki zamanda cemaatler birbirlerinden ayrılıyor, bazıları bazı cemaatlere alınmıyor, kapıdan içeri sokulmuyor falan! 

Şimdi şöyle efendim. Siz tarikat taassubu yoktur deyince sizde de celi ta`lik bir levhası olan Abdurrahman Sami Niyazi el-Uşşâkî Hazretleri düştü gönlüme. Malumunuz, Muzaffer Efendi`nin (ks) manevî babası ve hamisidir. 12 tarikattan mücazdır. 

Eyvallah. Rahmetler olsun. Buradan tekrar Eyüp`e (Hazret-i Halid beldesi) gidelim; Benim bir ara üniversitede boş senem vardı. Muzaffer Efendi zaman zaman 'Git Eyüp e, Nazmi Efendi`ye hizmet et, sor bakalım ihtiyacı var mı?' derdi. Ben de gider, Nazmi Efendi`nin hizmetlerine râm olurdum. Hoş, Şeyh Nazmi Efendi o kadar enteresan ki hizmete gidiyordum, cebime para veriyor. 'Efendi Hazretleri, paramız da var. Arabamız da var' diyordum, 'yok' diyordu 'al bu parayı dolmuş parası...' Onlar öyle yani, şeyh efendiler farklı. 

Ü niversiteyi nerede okudunuz?

Ü niversiteyi, İstanbul Ü niversitesi İktisat Fakültesi nde okudum. 

O dönemde yine Muzaffer Efendi`yle teşrik-i mesainiz devam ediyordu değil mi?

Hep devam etti, hep devam etti, şükürler olsun. Okuldan çıktığımda mutlaka iki günde bir Sahaflar Çarşısı`ndaki dükkânına uğramadan edemezdim. 

Hem dükkâna gidiyordunuz, hem de dergâha değil mi efendim?

Evet. Hem dükkâna gidiyordum (Sahaflar Çarşısı No: 7) hem de dergâha; Dergâha mutlaka pazartesi ve Perşembe günleri gidiyordum. 

`height=
İbrahim Fahreddin Efendi (ks)

İntisabınızı konuşalım;

Vallahi ben daha ilkokula yeni başlamıştım. Babam götürdü, intisap ettim, ilk olarak İbrahim Fahreddin Efendi`ye intisap ettim.  Fahreddin Efendi 1966 da vefât etti, ben 1953 doğumluyum. İntisabımız böyle, ailece müntesiptik. 

Fahreddin Efendi size intisaptan sonra herhangi bir tavsiyede bulundu mu?  

O evrâd şahıslara mahsustur. Durum neyse o tavsiye edilir efendim. Hasta olduğumuzu kabul edelim. Bir hasta 'bana 12 tane antibiyotik verdiler, sana 6 tane verdiler. Ben 12 tane antibiyotik içiyorum diye övünmez değil mi?'  Senin ihtiyacın daha azdır, Efendi ona göre verir, ölçer biçer. Manevi doktor ona göre ilaçverir. Var mı böyle hastalıklar Allah muhafaza! Tabii ki yol`da öyle enteresan hikmetler vardır.  Şimdi mimar oluyorsunuz ölene kadar mimarsınız. Hep mimarsınız, mühendis oluyorsunuz hep mühendissiniz, ama ehl-i tarikte durum böyle değildir.  Bir anda çok erersin ama nefsine biraz uyacak olursan da kayarsan, yerin altına gidersin. 

Hafazanallah. Eskiler diyorlar ki 'nefsin tabanı ve tavanı yoktur.' Siz ona işaret ediyorsunuz efendim. 

Tavana yükselirsin ama az önce de ifade ettiğim gibi 'ben, ben, ben' dediğin anda, çok tesbih çektim, yok şu kadar gittim, bunları yaptım, bunları yaşadım; Bunun için hiçgaranti yok. Onun için ehl-i tarik, evliyaullah kerameti çıktığı zaman yok olur, kaçarlar, giderlermiş oradan. Niye kaçarlar giderler? Nefisine bir pay gelir de 'acaba benden midir?' dediği anda biter!

`height=
Muzaffer Ocak (ks) ve sevenleri

Efendim. Nakşî meşâyihinden bir kutup (ks) diyor ki efendim, 'bütün pî ran nefsin elinden 'el-amân' demiştir.

Evet, öyledir. Onun için kimi dervişân dağ başlarına gider. Evet, o zaten sevgilisini bulmuştur. Ondan sonra şehirde yaşamaz gider, uzaklarda yaşar. O şeyle, zikirle muhabbeti daimdir.

Pazartesi ve perşembe meşk ve zikirlerden biraz bahseder misiniz efendim? 

Şimdi şöyle perşembe günü hafta gecesi.  Mutlaka akşam namazından önce evrâd-ı şerî f okunur. Veyahut da yatsı namazından önce okunur. Mevsime göre de normal tesbî hât çekilir. Hep beraber zikir yapılır. Ve sonra hep beraber zikre kalkılır. 

Evet efendim.

Perşembe, cuma akşamları. Cuma, cumartesi ve pazartesi akşamları da yine evrâd-ı şerifler okunur, namazlar kılınır. İlahi meşkleri yapılır. Efendi derdi ki 'ilahileri iyi dinle, dinlediklerinde  amel et, seni ulaşılabilecek en yukarlara doğru götürür. Hiçöyle kitap karışmaya gerek yok.' 

Zâtıâlilerinin hem derlediği, hem vaz etmiş olduğu ilahiler, çok güzel sözler efendime söyleyeyim güfteler var;

Onu da madem açtın söyleyeyim. O zaman on iki-on üçyaşlarındayım, çocuğum daha. Muzaffer Efendi 'Bülbüller sazda güller niyazda' ilahisinin güftesini yazdı ve dükkânında bana okudu, dinledik, sonrasında da okuttu. Ardından da 'oğlum ne diyor burada?' bu dedi.

Fotoğraflar: Ahmet Süleyman Karakaya arşivi.

YARIN: 'BU GECE YÂ Rİ GÜ RDÜ M ŞÜ KÜ R ELHAMDÜ LİLLAH.'