Değerli okuyucularımız,

Sağlık Çerçevesinde yayınlanan yazılarımızla ilgili gösterilen teveccühe çok teşekkür ediyoruz.

Bugün size uzun yıllar sağlık sektöründe hizmet vermiş ve emekli olmuş bir hemşiremizin dilinden yaşadığı ve hem sevinip hem hayret ettiği bir Parkinson hastasıyla ilgili anekdotunu paylaşacağız.

'Ben Semiramis Hemşire; Bu yazdıklarım bir Parkinson hastasının beni hayrette bırakan tedavi süreciyle ilgilidir. Dr. İsmail Beyin tedaviye aldığı, benim ise görevli hemşire olarak takip ettiğim bir anneydi hastamız. Kendisine Parkinson teşhisi konulmuştu.

Bu anne internetten www.marasakupunktur.com adresimize girerek akupunktur hakkında bilgi almış, Büyük Çamlıca`da bulunan merkezimize tedaviye gelmeye karar vermişti. Parkinson hastamız M.Z. ilk geldiği gün yıllarca çalıştığım diğer sağlık kuruluşlarına gelen çaresiz Parkinson hastalarından biriydi.

O da diğer Parkinson hastalarımızda olduğu gibi adım atmakta zorlanıyordu. Başı öne eğik vaziyetteydi. Bu hastalar hayata küsmüş gibi genelde hiçkonuşmak istemezdi. Bu hastamız da öyleydi. Çok az konuşuyordu.

Genelde bu hastalara uygulanan muayene süreci de belliydi. Doktorlar, hastasının fiziki durumuna dikkat kesilirdi. Pek konuşmayan ve tepki vermeyen istem dışı elleri, ayakları, başı boynu titreyen bir hasta için başka da yapılacak pek bir şey yoktu.

Anemnez dâhilinde belli soruları sorarlardı. Aldıkları veya alamadıkları cevapları değerlendirirlerdi. Genel olarak teşhiste de hiçyanılmazlardı. Bu hastamız Parkinson hastasıydı; Az konuşan, pek tepki vermeyen, gülmeyen, derdini anlatamayan biri; Ondan bülbül gibi şakımasını nasıl beklersiniz ki? Elbette o kendi derdine düşmüş haldedir.

Bir düşünseniz ya, sürekli olarak istem dışı olarak elinizin ayağınızın, başınızın tir tir titrediğini; Onları önceki gibi kontrol altında tutamadığınızı; Eskiden farkında bile olmadan attığınız bir adımlarınızı artık atamaz olduğunuzu; Hele de bu hastalığa yakalandığınızda pek de bir şey yapılamadığını bir düşünseniz ya; Sizde moral kalır mı? Motivasyon kalır mı?

Konuşmayan hastaya doktor ne yapsın?

Ama diğer taraftan da haklı olarak diyoruz ki, kendini içe kapatan bir insana doktor ne yapsın? Sorusuna cevap alamayan doktor kendisi onun yerine cevap verecek değil ya; Öyle değil mi?

Ama burada hastaya yaklaşım farkını fark ediyordum. Bu hasta zor yürüyen, çok az konuşan, pek tepki vermeyen, gülmeyen, eli yüzü ayakları ödemli, çok çekingen ve içe kapalı olabilirdi; Ya beraberindeki kızı?

Burada hastalarla yapılan muayene görüşmeleri, yine tedavi seansları süresince yapılan görüşmeler çok farklıydı; Şimdiye kadarki bildik yöntemlerde en pozitif yaklaşımla bir hekimin hastaya ayıracağı muayene süre on dakikayı geçmiyordu; Oysa Doktor İsmail Bey hastası ile şikâyetini konuşurken karşılıklı çay içiyor, sohbet ederek konuşuyordu;

Hastamız muayene sürecinde konuşmaya açık halde olmayınca yanında getirdiği ilkokul beşinci sınıfa giden kızı imdadımıza yetişti. Bütün bilgileri kızından aldık.

Allah`tan kızı Ece, özgüveni olan, gördüklerini anlatabilen ayrıca anlatmayı seven bir kızdı. Dolayısıyla bize, hasta annesi hakkında önemli bilgiler verdi.

Hastamızı tedaviye aldık. İlk seansı uyguladık, gönderdik. Doğrusu akupunktur ile Parkinson tedavisine ben de ilk kez şahit oluyordum. Hastamızın ikinci seansa gelişini en az onun kadar merak ediyordum.

İkinci seans için geldiklerinde gördüklerime inanamadım. O kadar şaşırdım ki anlatamam. Menşure Hanımın başı dikti. Etrafa güler yüzle bakıyordu. Mutlu bir bakışı vardı. Esas dikkatimi çeken ise ellerindeki titremenin çok az olmasıydı. Bir önceki seansa alırken titreyen o elleri görmesem, bu azalan titremeye asla inanmazdım. Daha birinci seanstı; Kendisine sevincimi belirterek dedim ki:

-Ellerinizdeki titreme azalmış değil mi?

O konuşmaya istekli olmayan hasta gülümseyerek anında cevap verdi:

-Evet ben de fark ettim. Bu sabah ellerim çok az titriyor. İşlerimi gayet rahat yapabildim.

Muayeneye geldiğinde konuşup derdini anlatamayacak kadar içine kapanık Hanım, bize gayet güzel cevap vermişti.

Bunu gerçekleştirebilecek herhangi bir ilaçbilmiyordum. Bizim eskiden beri şahidi olduğumuz tedavi yöntemleri belliydi; İlacı biten hasta gelirdi, doktor yeniden reçetesini yazar hastayı gönderirdi. Hastada herhangi bir değişme olmazdı. Zaten doktor tarafından da öyle bir değişme beklenmezdi; Ama burada inanılmaz bir şey yaşanıyordu. Daha ilk seansta hastanın hem titremesi azalmış hem kendine güven gelmişti.

Bunu bana ellerini anlatırken cevap verişindeki mutluluktan anlamıştım. Ömrünü bu mesleğe vermiş bir hemşire olarak bu gelişme çok sevindirdi beni.

Dedim ki kendi kendime:

'Daha birinci tedavide bu kadar başarı sağlayabiliyorsa (ki sağlandığına bizzat şahit oldum) inşallah daha neler neler başarılır.

Derken aradan bir bir buçuk ay gibi bir süre geçti. Bu sürede hastamız gayet memnun ve tedaviden olumlu sonuçlar alarak seanslarına gelip gitmekteydi. Tabi ilk başlarda seanslara her gün geliyordu. Sonraları gün aşırı gelmeye devam etti. Tabi her gelişinde hastanın daha iyiye gittiğini gözlemliyorduk. Hasta da bu tedaviden oldukça memnundu.

Bugün ben kendim geldim

Bir gün baktım tedaviye geldiğinde yanında kızı yoktu.

'Kızınız Ece nerde?' dediğimde, verdiği cevap beni bir kez daha hayrete düşürdü:

-Bugün ben kendim geldim.

Kendine olan özgüveni o kadar artmış ki bu duyguyla tedavi merkezimize kendisi tek başına gelebileceğine karar vermiş:

-Artık cesaretim arttı. Tek başıma dışarıya çıkabiliyorum, diyordu.

Bu gerçekten bir hastada istenilecek büyük bir gelişmeydi. Ve bu iyileşmeler her seansta biraz daha arttı. Her seansta hastamız hayatını normal yaşamaya başladı;

Ve bir gün; Tedaviye geldiğinde ne dese beğenirsiniz:

-Hemşire Hanım, tedaviden çıkınca buradan Şişli Etfal`e doktoruma kontrole gideceğim.

Siz olsanız bu kadar hızlı bir iyileşmeye, bu kadar olumlu bir gelişmeye şaşırmaz mısınız? Yine şaşırmıştım. Nasıl şaşırmam? Çünkü bu hastamız bir ay kadar önce evden dışarı çıkamayan bir Parkinson hastasıydı. Sekiz hadi bilemediniz on seanslık bir akupunktur tedavisi sonrası hem bedensel olarak hareketleri normale dönmüş hem içdünyasında kendine özgüven ve yaşama sevinci gelmişti.

Bu özgüvenle hem de İstanbul`un bir başından bir başına, ta Sultanbeyli`den Şişli`ye hem de her vakit kalabalık olan bir hastaneye doktoruna kontrole gidecek kadar;

Bu arada on beş seanslık akupunktur uygulaması da tamamlanmıştı. Bu tedavi sonrası hastamızın durumu şöyleydi.

Artık gülüyor ve konuşuyordu. Normal yürüyordu. Mimikleri tepkili ve hareketliydi. Elleri titremiyordu. Kendine güveni yerine gelmişti. Tek başına kimseden yardım almadan her işini yapabilecek durumdaydı. Bir sorunu olduğunda derdini rahatlıkla anlatabilen sevimli bir bayan;

Kendine güveni o kadar artmıştı ki önceden kullandığı bazı ilaçlarını bile azaltmış.

'Artık kendimi çok daha iyi hissediyorum' diyordu.

Bu arada gören dostları akrabaları şaşırıyormuş:

-Sen nasıl bu kadar iyileşebilirsin?'

Sağlıklı günler dileğiyle.