Sonsuzluğa râm olan insan, sonu olan insan, bütün ikramların nimetlerin sonlu olduğunu her mevsim an be an yaşayarak görmektedir. Mahsun olur gönlü, kış gelir baharı bekler, bahar gelir, yazı ister, yaz gelir, daralır bunalir, rüzgarı yağmuru bekler, böyle akıp gider zaman. Verilenler yetişemez insanın memnuniyetine.Bunca doğal akış kendi seyrinde bir ahenk içinde devam ederken, nedir insanı mutlu etmeyen ? Farkındalık ve şükür eksikliği. Her bitişe, her kuru yaprağa, her ölüme ah ederek geçer bir ömür.
Oysaki,  ahenkli akışında bir zaman seyri vardır.
Bilirse insan, bu zamanın akış yörüngesinde olmasi gerektiğini, ona göre ayarlasa beklentisini, seyrini; mutluluğu ve mutmainliği de o ölçüde şükür ve ülfet kabında yeşeriverir. Buldunduğu yeri güzelleştiren  bir gül gibi.
Yağmurun sesini, çiçeğin rengini , yeşeren filizi,  meyveyi, bir bulutun gezisini, güneşin her saat farklı  açılarla tezahür edişini, ölçüyü, nizami ve her bir muntazamliğin yaradana şükür mertebesine hizmet ettiğini bir bile bilse.
Kabule geçse...Kendi başlangıcının farkındalık olduğunu, bitise yaklaşmanın ve hayatın;  sonsuzluğa uzanan bir yol  olduğunu unutmasa, o zaman yoldaki herşey kıymet kazanır. Biten mevsime,  kuruyan çiçeğe sitemsiz, doğal ahengin ve akışın içinde kendisinin de var olduğunu farketse, "bu dünyanin yolda olmak ile güzel olduğunu" anlayacak...
Akışa kendisinin de dahil olduğunu, teslimiyetin en büyük özgürlük, mücadelenin ise en asil insan hali olduğunu idrak edip, verileni şükürle kabul edip, sonsuzluğa râm olduğunun bilinciyle, "yolu da", "yolculuğu" da sevecektir. Rıza bulan bir kuluna, vaadettiği vuslatı Rahman-ı Rahim , daha iyisiyle ikram edecektir.