Babamla ilgili bir yazı yazmıştım. Babamı anlattığım o yazıda annemden kısaca söz etmiş ve annemle ilgili de bir yazı yazacağımı söylemiştim. Şimdi de sıra o sözü yerine getirmeye geldi. 

Annem çok kıymetlidir benim için. Elbette her anne çok kıymetlidir. Onların hakkı ödenemez gerçekten de. Benim için de  annemin yeri ayrıdır. Baştan söylememde bir beis yok. Aslında kendi annemi yazdığımı söylesem de Anadolu annelerini, Anadolu kadınını yazdığımın farkındayım. O kadar ortak özellikleri var ki annelerimizin. Yazıyı okuyan herkes, kendi annesini düşünecektir muhtemelen.

Iraz Gelin

Annemin adı Raziye. Boşnak Abdullah`ın kızı olur kendisi. Ona  bizim oralarda 'Iraz Gelin, Iraz Aba, Iraz Yenge' derler. Ne yapsınlar 'R' harfiyle söylemek dile ağır gelince Raziye, oluvermiş 'Iraz'. Babam bile nikahta sorulunca eşinin adı nedir diye, 'Iraz' demiş.  Bizim için onun ne Raziye ne Iraz, onun adı annedir. 

Annem altı çocuk doğurmuş. İlk çocuğu kırk günlük iken ölmüş. Adı Osman`mış. O bizim en büyüğümüzmüş. Sonra ablam olmuş. Adı Amine (Emine). Derken ben doğmuşum. Dedem adımı Adem koymuş. Benden  sonra da sırasıyla Emin, Ahmet ve Hamide olmuşlar. Yaşayan beş kardeşiz. Her birimizin doğumu ayrı bir hikaye, büyümesi ayrı bir hikaye. Hep birlikte beş kardeş büyümüşüz desek abartmış olmayız. Aralarımızda iki yaş fark ya var ya yok. Peş peşe beş kardeş. Tek bir yer minderine hepimizin yattığını nasıl unutabilirim? Tek bir tabağa hepimizin kaşık salladığını daha dün gibi hatırlıyorum.

Elbette hiçbir hayat hikayesi tek bir kişinin hikayesi olamaz. O hikayeye giren, çıkan o kadar insan olur ki saymakla bitmez. Bizim çocukluğumuzda kardeşlerimle benim büyütülmem sürecinde Köse Meyrem`in (Meryem) kızları Ayşe, Gülay ve İmine`nin (Emine) çok özel bir yeri vardır. Onların üzerimizde çok büyük emekleri vardır. Anneme çok büyük yardımları olmuştur. Aynı zamanda annemin kuzenleri olur kendileri. Allah onlardan Razı olsun. Onlara değinmeden geçseydim bu hikaye eksik kalırdı. Neyse asıl mevzu annem. Onu anlatayım size.

Annem bir yandan bizleri büyütmüş bir yandan da hiçdurmadan çalışıp evin geçimine yardımcı olmuş. Kilim, çul, çuval,seccade, dokumaktan tutun da çobanlığa kadar, tarlada ekip biçmeye kadar köy hayatında yapılması gereken ne iş varsa hepsini yapmış. Kendi ifadesi ile hiç'ırahat yüzü görmemiş.' 

Çalışkanlığı ve üretkenliği ile herkesin takdirini kazanmış bir kadındır annem. 

Hiçdurmadan, bir ömür nasıl çalışır bir insan? 

Her yıl usanmadan, bıkmadan toprağı nasıl eker bir insan? 

Severse eker, üretmeyi severse yapar değil mi?  Annem işte böyle bir kadındır. Evinin önündeki bostan her yıl yeniden yeşerir. Bostanında neler yok ki annemin? Patates, soğan, sarımsak, kabak, salatalık, fasulye, domates, patlıcan, bamya, maydanoz, marul, nane, reyhan, fesleğen, dereotu, turp, pancar, türlü türlü biber, yer elması, pepino ilk göze çarpanlardır. Bunlar yetmezmiş gibi etrafa türlü çiçekler, bitkiler de diker. 

Böğürtlenleri de hiçeksik olmaz annemin. Lahana , pazı, karnabaharı da unutmayalım. Onlar da olur bahçenin bir yerlerinde.  Annem de zaman zaman yeni bitkiler yetiştirmeyi dener. Altın çilek, pepino brokoli gibi  mesela. 

Bizim evde yazılı olmayan bir iş bölümü vardır. Babam meyve ağaçlarıyla ve uzak tarlaların ekilmesiyle ilgilenir. Annem de evin yakınlarındaki avarlıkla (bostan denilebilir) ve sebzelerle ilgilenir. Hatta annem, yetiştirmiş olduğu birçok sebzeyi satar da. Onun gelirine babam hiçkarışmaz mesela. Bir anlamda annemin de kendi çapında bir ekonomik düzeni vardır. Bu durum çoğu zaman can simidi gibi imdadımıza yetişmiştir. Örneğin bir defasında memleketten İstanbul`a izinden döneceğim. Bana yol parası ve harçlık lazım. Babamda da o anda hiçpara yokmuş. Annem hemen yüklükten, kara günler için sakladığı paralardan çıkarıp vermişti. Zaten babam sık sık 'annenizin parası hiçbitmez' derdi.

Annem çok zor ve yokluklar içinde bir çocukluk geçirmiş. Daha bebekken annesinden ayrılmış ve babaannesinin yanında kalmış. Bir anlamda annemi babaannesi büyütmüş. İlkokulda çok başarılı bir öğrenciymiş annem.  Okumak da istemiş ama maalesef imkansızlıklar yüzünden ilkokuldan sonra  tahsil hayatına devam edememiş. 

Annemin hafızası da çok kuvvetlidir bu arada. İlkokulda ezberlemiş olduğu şiirleri hâlâ okur. 30-35 yaşından sonra Kur`an-ı Kerim okumayı öğrenmiş ve bütün namaz sû relerini ezberlemiştir. Babam bir 'İnşirah' sû resini bir yılda zar zor ezberlemişken annem gün aşırı bir sure ezberliyordu. Annem onca işin gücün arasında yılda birkaçdefa Kur`an-ı Kerim hatmi yapar, ibadetlerini de hiçihmâl etmez. Annem o yönüyle de derviş gönüllü, örnek bir kadındır.

Annem de sabahları çok erken kalkar. Kalktığında sabah ezanı bile okunmamıştır çoğu zaman. Namazını kılar ve erkenden işe koyulur. Yıllardır sabah erkenden hamur yoğurur, ocağın ateşini yakar. Sacı, senidi hazırlar ve her sabah sıkma, börek, bazlama atar. Bizim evin meşhur sabah kahvaltısı sıkma, börek, zeytin ve çaydır. Bizler sabahları bazlama kokusu ile uyanmaya alışmışızdır. Öyle güzel ve tatlı gelir ki o koku... Hâlâ özlemini duyarız. Ne zaman memlekete, annemin yanına gitsek sabahları sıkma börek isteriz. Onun verdiği tat, lezzet bir başkadır. Ama asıl önemli olan bizi çocukluğumuza götürmesi o kokuların. Yine bir bayram tatilinde annemin evindeyiz. Sabah kahvaltıda annem sıkma, börek yapmış her zamanki gibi. Kızım Saliha Betül de 3,4 yaşlarında. 'Babaanne dedi, sen hiçpencere (tencere) yemeği yapmayı bilmiyor musun? Hep hamur, hep hamur yapıyorsun' demişti. Annem de 'ne yapayım kızım ben başka bişey bilmem, tek bildiğim hamur işte' diye şaka yollu cevap vermişti. Biz de gülmüştük. Hâlbuki annemin yaptığı asıl zor olandı. Kıymetli olanı yapıyordu. Tabi çocuk nerden bilecek neyin kıymetli olduğunu o yaşta? Daha sonraları o da anladı aslında babaannesinin ne kadar da hünerli bir kadın olduğunu. 

Annem, babam kadar çok konuşmaz. Dedikodu yapmayı hiçsevmez. Ü çgelini vardır. Onlarla ana kız gibidir. 'Kendi eviniz gibi davranın' der, onlara. Torunlarına hiçkızmaz, kötü söz söylemez. Onları azarlayıp üzmez. Bütün çocukları ve torunları geldiğinde evde tam bir kaos ortamı oluşur ama annem bu durumdan hiçrahatsız olmaz. Rahatsız olsa da belli etmez.  Ev dağılır, her şey birbirine girer, kirlenir. 'Olsun' der, 'ne olacak hepsi bir temizliğe bakar, temizleriz' der. 'Torunlarımı üzmeye değmez' der. O yüzden de annemin evi her zaman kalabalık olur ve çok sevilir.

Annem ilm-i siyâseti de bilen bir kadındır. Uyarılarıyla babamı çoğu kez frenlemiştir. Babamı yönlendirmiştir. Evde babamın sözü geçiyor gibi görünür ama iş öyle değildir. Asıl annemin hâkimiyeti daha baskındır bizim evde. Babam sıkıştığında 'anneniz bilir' der. Kiminle nasıl konuşulur, kime nasıl davranılır, bu konuları çok iyi bilir annem. Aynı zamanda çok temkinli, tedbirli ve tedarikli bir kadındır. Evinde bütün erzaklar bol bol bulunur. Kilo ile satın almaz, çuvalla satın alırlar. 

Annem çok cömert birisidir. Ü rettiği her şeyden bol bol ikram eder. Bütün çocuklarının kışlık yiyeceklerini, kurutmalıklarını, salçasını, yağını, tahılını düşünür annem. Hepsine elinde ne varsa verir. Çocuklarım, torunlarım gelip yesinler diye eker, yetiştirir çoğu sebzeyi. Hiçbir misafiri eli boş göndermezler. Böyle bir gelenek vardır bizim evde. Evden ayrılan eli boş gidemez. 'Kupkuru gönderilmez' onların tabiriyle. Ne varsa hazırda, mevsimine göre ne varsa bahçede, paket yapılır misafire. Ü rettikleri ürünlerin bol bol öşrünü, zekâtını da verirler. Bu konularda çok hassastırlar.

Annem çok iyi bir ara bulucudur aynı zamanda. Babamla ne zaman bir tartışmaya girsek annem olaya müdahale eder ve sükû nete erdirir. Tabir-i caizse babamın hakkından annem gelir yani. 'Uşağa kızma, uşağın tadını kaçırma, şurada üçbeş gün tatile geliyorlar, onları yorma' der, durur babama. 

İyi bir dert ortağıdır aynı zamanda annem. Bütün evlatlarıyla ayrı ayrı dertleşir, onları dinler. Onların dertleriyle, sıkıntılarıyla ilgilenir. Evlatlarına çok dua eder. Dilinden dua eksik olmaz annemin. Evlatlarının ses tonundan, bakışından, kaşından, gözünden anlar bir sıkıntısı olduğunu. 'İçime bir dert oldu' bu çocuğun sıkıntısı der, onunla dertlenirdi.

Hiçbir zaman annemin tahsili, bir mesele olmamıştır bizde. O öyle bir bilge kadındı ki bizim gözümüzde. Ne mezunu olup olmadığı ile ilgilenmedik hiçannemizin.

Annem öylesine becerikli, üretken ve bilgili bir kadın ki ürettikleriyle sadece kendi evinin değil belki de yüzlerce hânenin gıda ihtiyacını da karşılamıştır yıllarca. Düşünüyorum da şimdi annemin yaptıklarını, inanın birkaçkişi bir araya gelse yapmaları mümkün değildir. Hayvanların sağımından her türlü bakımına yoğurt, tereyağı, peynir yapımından çobanlığa dokumacılıktan dikiş, nakış yapmaya el örgüsünden yatak, yorgan dikmeye her türlü sebze, meyve yetiştiriciliğinden onları işlemeye tarhana, bulgur yapımından konserve, turşu, reçel, sirke yapımına orakla ekin biçmekten harman savurmaya ceviz çırpmaktan meyve kakı yapmaya kadar yüzlerce iş elinden gelirdi. 

Tam bir Anadolu kadınıydı. On parmağında on marifet olan, hiçbir işi küçük görmeyen, üretken bir kadındı. Yok olmaya yüz tutmuş bir kişilik artık bu kişilikler. Kıymetlerini iyi bilmek lazım.

Annem uyumlu ve uyum kabiliyeti yüksek bir kadındır. Çadır hayatı yaşarken de doğanın zor şartlarına uyum sağlamış ve hayatı en güzel bir şekilde idame ettirmiştir. Sonra köyde, yaylada normal bir eve sahip olmuşlar, orada da en güzel bir şekilde hayatlarını idame ettirmişlerdir. En sonunda ilçe merkezine göçetmiş, orada bahçe içine kendi evlerini inşâ etmişlerdir. Hem ilkel çadır yaşamını hem de şehirde konforlu bir ev hayatını da yaşamıştır anlayacağınız annem. O yüzden önlerine çıkan zorluklar karşısında oldukça dayanıklıdırlar, cesurdurlar. Asla pes etmezler. Kanaat sahibidirler. Azla yetinmeyi bilirler. Hayatları daima sade bir çizgide seyretmiştir.

`height=
Fotoğraf 1: Annem ve Babam İstanbul da-1995

Günümüzün kırılgan gençlerini, hemen pes eden insanları, boşanan çiftleri, tembelleri, çok şikayet eden mızmızları, iş beğenmeyenleri, kendini beğenmiş beceriksizleri, başarısız olanları anlamakta çok zorlanıyorlar. 'Şimdi ne var? Hayat ne kadar kolay, imkanlar ne kadar iyi' diye düşünüyorlar.

Annemle bir hatıramı anlatmazsam olmazdı: 

Hiçbir Okul Duvarında Eserim Sergilenmedi

Öğrencilik hayatım boyunca binlerce etkinlik, ödev yaptığımı düşünüyorum. Özellikle ilkokulda, ortaokulda görsel içerikli ödevler biraz daha fazlaydı. İlkokulda köy okulunda okuduğum için okulun düzgün bir duvarı bile yoktu ki öğretmen bizim çalışmalarımızı sergilesin. Bırakın sergilemeyi kâğıt bile bulamıyorduk o yıllarda.

Lise yıllarımda da ödevler, farklı çalışmalar yaptığımı hatırlıyorum.

Lisede seçmeli ders olarak Resim dersini seçmiştim. Resme biraz ilgim olduğu için. Resim derslerinde iki adet yağlı boya tablosu yapmıştım. Bana göre oldukça da başarılıydı. Onları yapmak için çok emek vermiştim. Gerçi öğretmenim beğenip sergiye almamıştı. Teknik olarak birtakım eksikliklerin var, falan gibi sözler söylemişti. 

Anneme hediye ettim ben de o yaptığım yağlı boya tablolarını. Annem onları evin en güzel duvarına astı. Her gelen misafire de gururla gösterirdi 'oğlumun yaptığı resimler' diyerek. 

Aradan 30 yıla yakın bir zaman geçmiş. Yaptığım o iki tablo hâlâ annemin evinde asılı durur. Hiçindirmez onları duvardan. Arada bir tozunu alıp tekrar yerine özenle asar. Şimdi de torunlarına gösteriyor.' Bakın , bu resimleri babanız yapmıştı' diyerek.

O yüzden diyorum ki, şimdi öğretmen arkadaşlarıma çocukların ürünlerini iyi  kötü diye ayırt etmeden sergileyin okul duvarlarında. Kendilerine güvenleri olsun çocukların. Onlar da arkadaşlarına göstersinler eserlerini gururla. Her çocuk bu duyguyu yaşamalı. Herkes benim gibi  resimlerini evin en güzel duvarına asacak bir anneye sahip olmayabilir.

İşte böyle bir annem var benim. Her zaman bize destek olan, seven, sevgisini hiçbir şarta bağlamayan, başarımıza endekslemeyen bir annem var.

Ben çok küçük yaşta yatılı okula, yurda gittiğim için anneme hiçdoyamamışımdır. Hep yarım kalmıştır annemle bağlarım. Doya doya annemle vakit geçiremediğim için bir boşluk vardır anneme dair hayatımda. İzinlerimde  o yüzden hep annemin yanında olmak isterdim. Öyle de yapardım. 

Bütün çocuklar için anne sevgisi önemlidir. Dünyada bir kişiyi annesinden daha fazla, daha içten kim sevebilir? 

Yıllar önce annemle ilgili yazmış olduğum şiiri de paylaşıyorum sizlerle.

Babama şiir yazıp da  anneme yazmasam olmazdı değil mi?  Sonra, annem üzülmez mi? Neyse şaka bir yana; Anneme, babamdan daha önce yazmıştım şiiri. Umarım beğenirsiniz:

Anneme

ey annem,
benim sıcaklığım ninnilerde
benim sıcaklığım şiirlerde kalmasın.
güzelliğim masallarda
sevgin sadece gönlünde kalmasın.

ey annem,
bana olan sevgin gönlünden sözlerine,
sözlerinden ellerine,
ellerinden saçlarıma aksa avuçavuç, 
ve ben büyütsem sevgini dağ dağ,
çağlasam seller gibi annem.

ve sevgin yüzümde menekşeye, papatyaya, 
ellerimde bereketli tohumlara, olgun başaklara,
gözlerimde ışıldayan yıldızlara,
dudaklarımda tebessüme bürünse,
kocaman bir sevgi yumağı olurdum ellerinde, 
ve beni iplik iplik işlerdin annem.

ey annem,
hani bahçemizde küçük bir günebakan çiçeği vardı,
sarı, güneş gibi sapsarı,
onun yapraklarını bir bir koparırdık kardeşlerimle,
seviyor, sevmiyor derdik her yaprağı çektikçe,
ve hep seviyor diye bitirirdik ne hikmetse, 
senin adına;
kalbin adına;
sevmeni isterdik kendimiz adına. 

bazen kızardın, bağırırdın taşkınlıklarımıza,
hatta vururdun istemeye istemeye,
ama akşam oldu da 
bir köşeye sızdık mı,
başımızı okşar, koklardın,
nasıl kıydım da vurdum derdin için için,
cennet bunlar, rahmet bunlar,
evin neşesi bunlar derdin,
hayallere dalıp iki damla yaş dökerdin,
istikbalimiz adına
mazimiz adına;

ey annem,
şimdi senin tülbent kokun, 
hala benim için rahmet kokusu, hüznün, sevincin kokusu,
benim kokum da, 
senin için umudun, istikbalin kokusu;
benim güzel annem;

Annemizle ilgili ne kadar yazsak bitiremeyiz. Anneleri anlatmak tam olarak mümkün de değil zaten. Dolu dolu yaşamak gerekir. Annelerimize olan sevgimizi göstermeliyiz. Ben annemi çok seviyorum. Onun da bizi sevdiğinden eminim. Allah`tan sağlıklı ve  huzur dolu bir ömür dilerim annem ve bütün annelerimiz için. Biz ondan razıyız, umarım o da bizlerden razıdır. Annelerimizin kıymetini daha onlar hayatta iken hissettirmeliyiz. Kaybettikten sonra çok geçoluyor maalesef;

Bakınız bu konuda ne diyor Sezai Karakoç?

'Anne gitti ve evler döndü yazlık otellere
Anne gitti ve sular buruştu testilerde
Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir
Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir; '

Yazıyı Türk Devlet Adamı ve Yazar Ebubekir Hazım Tepeyran`nın şu sözüyle bitirelim:

'Köylü kadını bir şehirli hanım gibi yurtseverlik edebiyatını bilmez. Fakat yurtseverliğin ta kendisidir.'

Annelerimizi sevelim ve bunu onlara hissettirelim derim.

Seni çok seviyorum, kıymetli annem.