Bir grup arkadaşla sohbet ediyorduk. Mevzu bizim ülkemizdeki yaşlıların yaşama ümidi ile Avrupa daki yaşlıların yaşama ümidi arasındaki farklılıklara geldi. Avrupa da uzun yıllar yaşayan bir arkadaşımız şöyle bir anekdot anlattı: Yurtdışında kiralık olarak kaldığım evin sahibi 90 yaşında yaşlı bir kadındı. Düzenli şekilde kiralarını toplar ve aktif olarak yaşamın içerisinde yer almaya devam ediyordu. Alışverişini hala kendisi yapıyor ve evinde tek başına yaşamını sürdürüyordu. Bir gün bana dedi ki, 'yeni bir ev satın almak istiyorum ve  o eve taşınmak istiyorum.  Orası benim için daha iyi olacak' dedi. Ben şaşırmıştım, doksan yaşında bir kadın, yeni ev almaktan ve oraya taşınmaktan söz ediyor. 'Allah ım bu kadındaki yaşama ümidinden bana da ver' diye içimden geçirmiştim. Mevcut evinde de rahatı oldukça iyi idi. Ama kadının daha hayalleri varmış demek ki. Daha yeni, daha lüks bir eve taşınmak gibi.

Bir diğer arkadaşım da bizim ülkemizdeki yaşlıların 50-55 yaşından sonra kendilerini emekliye ayırdıklarını, yaşama dair ümitlerini yitirdiklerini ve devamında da  'yaş yetmiş, iş bitmiş' deyimini doğrularcasına yaşlı insanların günlük hayatla ilgili mücadelelerini ve yaşama azimlerini bırakarak köşelerine çekildiklerinden  söz etti.

Evet, yaşlılarla ilgili iki farklı tespit: Birisi Avrupa`dan birisi bizden. Genellemek ne kadar doğru olur bilemiyorum tabi. Avrupa`daki bütün yaşlılar aynı performansı gösterebiliyorlar mı? Hepsi yaşam ümidini bu denli taze tutabiliyor mu? Ya da bizim ülkemizde yaşama ümidini yitirmeyen yaşlılar yok mu? Hepsi hayattan el etek mi çekmiş? Bilemiyorum doğrusu.

Elbette her iki durumun da tam zıddı mümkündür. Bizim ülkemizde de yetmiş iki yaşında üniversite sınavına giren, Yetmiş dört yaşında Tıp Fakültesinden mezun olan, ömrünün son nefesine kadar koşturan, seksen dört yaşında kitap yazan, doksan yaşında ağaçdiken, seksen beş yaşında öğrencilerine ders veren ve ilmi çalışmalara devam eden nice yaşlılarımız var değil mi?

Avrupa`nın göbeğinde tüm hayattan ümidini kesmiş, hayata küsmüş ve ölümü bekleyen nice yaşlıların olduğunu da  biliyoruz diğer taraftan.

Bununla birlikte şunu da söyleyebiliriz yaşlıların yaşama dair ümit beslemeleri ve yaşlı nüfusun günlük hayatta aktif olarak var olma çabası açısından baktığımızda Avrupa`nın daha tutarlı bir politikasının olduğunu görmekteyiz. Bu biraz da yaşam felsefeleri ve toplumsal yaşama dair düşünce yapılarından kaynaklanıyor. Bizim toplumumuz biraz daha geleneksel aile yapısını koruduğu için olaya, daha çok değer odaklı bakıyor. Yaşlıya bakılır, yaşlıya hizmet edilir, hürmet gösterilir. Gençler varken büyüklere iş mi yaptırılır? Eve, gelin geldikten sonra kaynana elini işe sürmez. El alem ne der?...  Bazıları son derece güzel ve doğru olmakla birlikte bu tür bazı yaklaşımlar yaşlılarımızı çok erken yaşta tembelliğe sevk etmekte ve hızlı bir şekilde pasifleştirmektedir. Batıda ise daha bireysel bir hayat felsefesi hakim olduğu için herkes kendi işini yapmaya devam etmektedir. Yaş kaçolursa olsun bu gerçek değişmemektedir. O yüzden yaşlılar son güne kadar çalışmaya, aktif olarak hayatta var olmaya devam etmektedir. Biraz da buna mecburdurlar.

Son yıllarda yaşlı nüfusun artışı bütün ülkelerde farklı arayışları, projeleri gündeme getirmeye başlamıştır. Özellikle Avrupa`da, Amerika`da, Japonya`da ve  bir çok gelişmiş ülkede, kısmen de ülkemizde yaşlı nüfus toplam nüfus içinde ciddi bir yoğunluğa dönüşmüş durumdadır. Bu durum da ister istemez politikacıları, sosyal bilimcileri ve araştırmacıları düşündürmeye başlamıştır. 

Burada durarak yaşlı nüfus ile ilgili Türkiye İstatistik Kurumunun raporlarına biraz bakalım isterseniz:

Öncelikle 65 yaş ve üstü yaşlı olarak kabul ediliyor. Şu anda dünya nüfusunun yüzde 10`u yaşlı fakat bu oran 2050 yılında yüzde 22 olacak. Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri ile Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri en fazla yaşlı nüfusun olduğu bölgelerdir. Ü lkemizdeki yaşlı nüfus oranı da her geçen yıl artmaktadır. Son beş yılda %22,5 artarak 2020 yılında 7 milyon 953 bin 555 kişi olmuş.

En yüksek yaşlı nüfus oranına sahip ilk üçülke sırasıyla %33,5 ile Monako, %28,5 ile Japonya ve %22,9 ile Almanya oldu. Türkiye, 167 ülke arasında 66. sırada yer aldı.

Yaşlı nüfusun artmasıyla ilgili meselenin birkaçboyutu var: Birincisi, yaşlı nüfusun sağlıklı bir şekilde yaşamlarının sürdürülmesi ve ülkelerin sağlık sistemleri üzerine çok büyük bir yük oluşturmaması. İkincisi, yaşlı nüfusun üretimin içinde aktif olarak tutulması. Ü çüncüsü de emeklilik sistemlerinin sürdürülebilir olması.

Sağlıklı ve sürdürülebilir bir toplum hayatı için yaşlıların günlük hayat içinde aktif olarak bulunması, hayat tecrübelerini yeni kuşaklara aktarabilmesi ve üretime katkı sağlamaları çok önemlidir. Alzheimer ve  Demans başta olmak üzere Dolaşım Sistemi hastalıkları, Solunum Sistemi hastalıkları, Osteoporoz (Kemik Erimesi), Tansiyon, Romatizma, Vertigo, Şeker (Diyabet), Kolesterol, Göz Tansiyonu, Felçgibi bir çok hastalık yaşlıların yaşam kalitesini derinden etkilemektedir. Bu hastalıklarla mücadelede erken teşhis, sağlıklı yaşam, beslenme, spor ve egzersiz, moral ve motivasyon ve aktif bir sosyal yaşam  hayati öneme sahiptir. 

Bu konulara çözüm arayan ve özel olarak ilgi gösteren İngiltere, Almanya, Kanada gibi bazı ülkelerde yaşlıların daha aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için son yıllarda hayata geçirilen birbirinden yararlı proje ve uygulamalar göze çarpmaktadır.

Bu projelerden birkaçtanesinden söz etmek istiyorum.

İlki Almanya`dan. 

Projenin ismi: Ü çüncü Baharda Ü niversite. 

Frankfurt`taki Goethe Ü niversitesi nin 60 yaş üstü öğrencileri için ayrı bir bölümü var. Ü çüncü Bahar Ü niversitesi adlı bu bölümün hâlihazırda ruhu gençtam 3 bin 500 öğrencisi bulunuyor. Haberin devamında şu bilgilere yer veriliyor:

Almanya da üniversiteye kayıt yaptıran yaşlıların sayısı, giderek artıyor. Frankfurt Goethe Ü niversitesi`nde okuyan yaşlılar, Almanya`daki diğer üniversitelerde olduğu gibi derslere misafir öğrenci olarak iştirak etmiyor. Ü niversite onlar için Ü çüncü Bahar Ü niversitesi adlı, ayrı bir bölüm tahsis etti. Yine Goethe Ü niversitesi`nin profesörlerinin ders verdiği bu bölümde, seminer yelpazesi de üniversitenin tüm bölümlere sunduğu kadar geniş. 

Hayatının üçüncü baharındaki öğrenciler, bir sömestrde, arkeolojiden anatomiye 120 değişik seminer seçebiliyor.

`height=

Bu proje sayesinde yaşlılar arzu ettikleri alanlarda bilgi alabiliyor, seminer dinleyebiliyor. Kendi aralarında sosyalleşebiliyorlar. Her yönden aktif bir yaşam sürebiliyorlar.

Projenin detayını okumak isteyenler için linki yazının sonuna ekliyorum.

Bir diğer dikkat çeken proje ise 'Huzurevinde Kreş' projesi. www.bbb.com sitesinde Övgü Pınar`ın 2017 yılına ait haberinin başlığı aynen şöyle: Yaşlılarla çocukları buluşturan 'yuva'

Proje hakkında şu bilgilere yer verilmiş:

İtalya nın Piacenza kentinde hem yaşlıların hem de küçük çocukların gittiği bir 'yuva' bulunuyor. 'Yaşlılar ve çocuklar bir arada' (ABI: Anziani e Bambini Insieme) isimli projeyle huzur evindeki yaşlıların anaokulu çağındaki çocuklarla vakit geçirerek kendilerini daha az yalnız hissetmesi, aynı zamanda da jenerasyonlar arasında iletişimin güçlendirilmesi amaçlanıyor. 

Özetle yaşlılar evinin tam ortasına bir kreş açılıyor. Yaşlılarla küçük çocuklar bir araya getiriliyor. 80, 90 yaşındaki insanlar çocuklara masal anlatıyor, kitap okuyor, birlikte resim yapıyorlar, oyunlar oynuyorlar. 

Proje o kadar çok yararlı oluyor ki, koordinatörü Elena Giagosti, daha önce ayrı ayrı huzur evi ve anaokulları yönettiğini ve yaşlılar ile çocuklar arasında özel buluşma günleri düzenlediklerinde her iki grubun da bu buluşmalardan çok mutlu olduğunu fark ettiklerini söylüyor. Giagosti, 'Her buluşmada, yaşlılarla küçüklerin bir araya gelmesinin her iki taraf için de ne kadar kıymetli olduğunu görüyorduk. Bu sebeple, hayatlarının farklı dönemlerindeki insanları aynı çatı altında birlikte yaşatabileceğimizi düşündük. Ve büyük başarıya ulaştık' diyor. 

Merkezin pedagoji sorumlusu Valentina Suzzani de 'Yaşlılar için çocuklar neşe kaynağı, çocuklarsa yaşlılardan bilgelik ve ironi öğreniyor' diyor.

`height=

Projede aktif olarak görev alan, 94 yaşındaki Giacomo Scaramuzza da çocuklarla vakit geçirmekten duyduğu mutluluğu şöyle anlatıyor: 

'Buraya yerleştiğimde çocukların da olduğunu bilmiyordum. Benim çocuğum yok o yüzden çocuklar benim için müthiş bir keşif oldu. Tüm aktivitelere katılıyorum. Çocuklarla birlikteyken sözlere gerek yok, bakışlarla anlaşabiliyorsunuz, tamamen doğal bir iletişim şekli var. Bugün artık farklı yaş grupları sıklıkla bir araya gelemiyor, yaşlılık gizlenmesi gereken bir şeymiş gibi davranılıyor. Burada yaptığımız ise meşaleyi devretmek gibi...'

Eminim, yaşlılarla ilgili  farklı ülkelerde daha pek çok uygulama, proje yapılıyordur. Bu tür uygulamaların sayılarının artması gerekir. Yaşlıların daha aktif bir şekilde sosyal hayatın içinde olması herkesin yararına olur. Yaşlıların aile içinde de aktif olması gerekir. Büyük ailelerin sayısının azaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Yeniden büyük aile olmalıyız diye düşünüyorum. Küçüklerin, büyüklerin tecrübelerine, birikimlerine, sevgi ve şefkatlerine büyüklerin de çocukların enerjisine, coşkusuna, sorularına, meraklarına, saygılarına ihtiyaçları var. Neden iki kuşağı bir araya getirecek projeler üretmeyelim değil mi?

İlgili linkler:  https://www.dw.com/tr/60-ya%C5%9F-%C3%BCst%C3%BCne-%C3%BCniversite/a-16646370