Hikâyemiz ünlü bir künefe dükkânında geçiyor, burası o kadar marka olmuş ki, insanlar orada bir porsiyon künefe yiyebilmek için sırada beklemeyi bile göze alıyor, işte bu yüzden burası sabahın ilk ışıklarına kadar açık. Bu iş yerinde yaklaşık 20`ye yakın garson çalışıyor. Ben de zaman zaman buraya uğruyor, burada hizmet eden çalışanlara küçük dokunuşlarla eğitim vermeye gayret ediyordum. Geçtiğimiz günlerde üst katta oturdum, hem limonlu sıcak suyumu içiyor, hem de salonun sakin zamanını bekleyip, eğitim için uygun saati kolluyordum.

Salon epey sakinlemişti artık, sadece orta yaşlı bir beyefendi ile eşi olduğunu tahmin ettiğim bir hanım efendi ile bir porsiyon tatlıyı beraber yemiş galiba hesabı bekliyorlardı. Daha doğrusu ben öyle sanmıştım, çünkü tatlıları bitmiş, kasaya doğru bakıyorlardı. Birden iyi giyimli ve konuşmasından İstanbul beyefendisi olduğu anlaşılan kişi gayet nezaketle kasaya yaklaştı ve hesabı istedi. Hesap pusulasını o sırada kasada duran işletme sahibi iki künefe iki çay diye uzattı. Hesaba bakan, müşteri güler yüzle hemen kasasın yanında bahşiş beklercesine bekleyen garsona baktı ve iyi de sanırım bir yanlışlık olacak, biz evet çay istedik ama deminden beri beklememize rağmen çayımız gelmedi. Biz sadece tatlı yedik. Garson birden hatırladı ve kıp kırmızı oldu. Sahi ya, çay istemişlerdi ama garson sipariş fişine yazmış fakat getirmeyi unutmuştu işte. İşletme sahibi de tebessüm ederek müşteriden özür diledi.

Müşteri konuşkan biriydi, yavaş yavaş ve güler yüzle şöyle bir konuşma yaptı:

'Benim mesleğim de esnaflıktır. Ben küçük esnaflıktan geldim. Şu anda büyük bir tekstli firmasının sahibiyim. Ama geldiğim yeri iyi bilirim. Biz tezgâhtarlıktan yetişmeyizdir. Dükkânımıza gelen müşteriyi, müşteri olarak görmemeyi bize büyüklerimiz öğrettiler. Mutlaka mal satalım diye değil, mutlaka güler yüz gösterelim diye yetiştirildik. Ayrıca ikinci öğrendiğimiz şey ise müşterinin neye ihtiyacı olduğunu öğrenip ona gerçekten ihtiyacı olan ürünü vermektir. Eğer böyle yaparsanız o müşteri artık sizin gerçekten sadık müşteriniz ve velinimetiniz olur. Akıllı bir garson bir bardak çay bile satsa o bir bardak çay hizmetinden bile bahşiş almayı bilir. Akıllı garson zorla değil, dili ve güler yüzü ile bahşişi her zaman kapar. Bunun içinde önce işini sevecek. Hangi iş olursa olsun, eğer işinizi sevmiyorsanız o işi hakkı ile yapamazsınız. Garsonluk da tezgâhtarlık gibidir, insana hizmet vardır. Zaten dinimizin de bunu böyle söylediğini rahmetli büyükbabam bize küçükken hatırlatırdı. ' İşinizi güzel yapın Allah işini güzel yapanları sever.'(Bakara 195) Garson kardeşimiz belki de bize getirdiği bir porsiyon tatlıyı ve iki çayı küçük gördü, buradan bahşiş çıkmaz dedi, işini de ciddiye almadığı için unuttu gitti. Yine bize yaşanması için gönderilen kitabımızda der ki, '; Hiçbir işi küçük görme der, 'Ey iman edenler! Hiçbir insan başka insanları alaya alıp küçümsemesin; ' (Hucurat 11)

İki porsiyon yeseydik bize fazla gelecekti, artacaktı. Önemli olan azda olsa lezzeti almaktır. Bizde onu aldık, güzel bir ortam var, tatlınız da gerçekten çok güzeldi. Ama müşteriye hizmet noktasında biraz daha dikkat etmenizi daha doğrusu çalışan garson kardeşlerimizin daha dikkatli olmalarını tavsiye ederim. Zira burada hem rızıklarını kazanıyorlar hem de güler yüzle hizmet edip, müşterileri memnun ettikleri için sadaka kazanıyorlar. ;

Evet, yukarıdan benim gözlemlediklerim ve duyduklarım bunlardı. Bende oraya eğitim için gelmiştim ama bu müşterinin verdiği eğitim ne kadar hayatın içindendi, harikaydı, kendisine aşağıya inip teşekkür ettim. İşletme sahibi de jest olarak künefenin parasını almak istemedi. Ama müşteri öyle bir ilginçve şaşırtıcı bir şey yaptı ki en etkileyicisi de buydu sanırım. Yedikleri künefenin parasını ve biraz daha fazla miktarda 'bahşiş' kutusuna atmıştı. Evet, ne kadar güzel bir eğitim metodu değil mi?

Kısaca: Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez. Gülümsemesini bilmek, iki cihan mutluluğuna sebep olur. Bizlerde dünyada birer garson değil miyiz? Hepimizin ayrı ayrı görevi var, eşimiz, çocuklarımız, öğrencilerimiz vb. O zaman esas bahşişi kim verecek? Elbette Rabbimiz. Ne diyor Zilzal Suresinde zerre kadar hayır işleyenin karşılığını ben vereceğim. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır,' demiyor mu Rabbimiz .(Ali İmran 195) Öyleyse tebessümü eksik etmeyelim yüzümüzden işimizi sevelim.

'Ey Muhammed! Allah ın rahmet eseri olarak sen onlara karşı yumuşak davrandın! Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.'(Ali İmran 159)

Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır.(Bakara 263)

Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.(Taha 44)