Unutulmaya yüz tutmuş bu güzel Türkçemize tam anlamıyla vakıf, kişilerin sayısı bir her geçen gün azalıyor.

Türkiye`de Osmanlıca`nın bütün liselerde mecburi bir ders olması teklifi şiddetli tartışmalara meydan vermişti. Ancak geçen bu süre içerisinde bu tartışmalar zayıflamış ve gündemden düşmüş durumda.

Oxford Ü niversitesi emekli profesörü olan Lewis, Türk dilinin önemli akademisyenlerinden biriydi ve gerek Türk dili gerekse Türkiye ile ilgili kitaplar kaleme almış, bazı Türk yazarların eserlerini İngilizce ye çevirmişti.

Geoffrey Lewis in yazdığı 'Teach Yourself Turkish' (Kendi Kendine Türkçe Öğret) isimli kitabı ve dilbilgisi kurallarını anlattığı 'Turkish Grammar' (Türkçe Dilbilgisi) isimli kitapları Türkçe nin öğretimi ve öğrenimi açısından kılavuz niteliğinde yayınladı.

'The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success' (Trajik Başarı: Türk Dil Reformu) isimli kitabında Türk dil reformunun tarihçesini anlatan Lewis ölmeden önce bize güzel bir eser bırakmış oldu.

Bu çeviri 1998 yılında Türkoloji bilimine katkılarından dolayı kendisine Türkiye Cumhuriyeti Liyakat nişanı verilmiş bir Türkçe profesörü olan Geoffrey Lewis Lewis`in, 'Türk Dil Devrimi: Yıkıcı Bir Başarı' ve 'Türk Dil Devrimi: Trajik Bir Başarı' gibi farklı şekilde isim çevirileri olan özgün adıyla 'The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success' kitabından izlenimler/aktarımlar konseptinde The Paris Review dergisinin internet sitesinde Bernd Brunner tarafından yayınlanmış/hazırlanmış yazıya aittir. Bu çeviri de ise bahsi geçen kitabın yazarının, düşüncelerini ve kitap içindeki yaklaşımını da hesaba katınca 'Türk Dil Devrimi: Felaket Gibi Bir Başarı' çevirisinin daha uygun düşeceğini düşünerek kitabın ismine diğer çevirilerinden farklı olarak bu şekilde yer verilmiştir. Bu çevirinin de bir yabancının gözünden Türkçeyi görme ve anlama ve başka bir dille dilimiz arasındaki farklılıkları fark edebilme şansının yanı sıra yine bir yabancı bakış açısıyla Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine ve bugüne dilimizin değişimi üzerine eleştiri ve tespitleri görebilme şansını sunduğunu söyleyebiliriz.

Kitabın arka kapağında da yer verilen, Türk Dil Kurumu nun Teknik Terimler Komisyonu`nun danışmanı olan Nihad Sami Banarlı nın anlattığı, 1949 yılındaki Altıncı Kurultay`da vuku bulan ama tutanaklara geçmeyen bir hikaye şöyle: 'Ü yelerden, yeni teknik terimlerin oluşturulmasına hakim olan ilke hakkında bir soru gelir. Soruyu takip eden mahçup sessizliği nihayet Dilbilim ve Etimoloji Komisyonu`nun başkanı Saim Ali Dilemre bozar. Dil doktoru değil ama canayakın bir tıp doktoru olarak, sessizliğe daha fazla dayanamamıştır: 'Arkadaşlar, kemküm etmeyelim. Bizim prensibimiz yoktu uydurduk!'

Yazar, dil mühendisliğinin trajikomik hikayesini anlatıyor bu kitapta. Bir dilin nasıl katledildiğini içgeçirerek yazıyor.

Osmanlı Türkçesini yabancı diller etkisinin yükünden kurtararak özgürlüğe kavuşturmak ve bunun yanı sıra aydın kesim ile halk arasındaki uçurumu kapatma gerekçesiyle yapıldı dil devrimi. Arapça ve Farsça yabancı kelimelerin yerine Anadolu`ya has, Azerice, Tatarca ve yeni uydurma kelimeler oturtmak için bir komite kurdurmuştur. Birkaçay sonra da (komite kurulmasından) Latin alfabesi büyük bir değişiklik olarak kesinkes gelmiştir. Arapça yazı kullanımı 1 Ocak 1929`da cezaya layık bir cürüm olarak kabul edilmiştir.

Şimdi de Geoffrey Lewis`in, Türk Dili Reformu: Felaket Gibi Bir Başarı (2002) 'dil canavarlığı' görmek için, birkaçörnek yeterlidir. Yazar, selâm kelimesinin şimdilerde merhaba kelimesine oranla daha az kullanılıyor olmasına (her ikisi de Arapça kökenli) bir sebep olarak selâm deyişin dudak hareketlerinin Amerikan dublajlı filmlerdeki 'hello'ya merhaba sözcüğününkinden daha fazla benziyor olduğunu söylemesi. Lewis beğenisini gizlemiyor ('Osmanlı Türkçesine karşı olan): ona göre, 'modern Türkçe' 'Osmanlı Türkçesi'nin barındırdığı çeşitliliğe sahip değil.

Doğal olarak gelişen güzel Türkçemizin yitirilişine yanıyor Lewis.

Bu yitiriş şimdi, konuşurken veya yazarken gereken manayı tam olarak karşılayan kelimeyi el yordamıyla arayan, fakat bu kelime Etrüsk dili gibi ölü olduğu ve yerine bir karşılık koyulmadığı için bulamayan her Türkçe konuşanı etkilemektedir. Dahası, pek çok yeni kelime Türkçenin kurallarına ve geleneklerine çok az dikkat edilerek veya hiçdikkat edilmeyerek üretildiği için kalıcı olmadan artık geçerliliğini yetirmiştir.