Okullarda müfredat adı altındaki içerikler, çocukların kafalarına zorla sokuluyor sanki. Çocuklar, kendileri istedikleri için bu dersleri öğrenmiyorlar. Öğretmenlerini üzmemek, ailelerini mutlu etmek, ödül almak, cezadan kurtulmak ya da öylesine sebeplerle  öğreniyorlar genellikle. Öğrendiklerini de kısa bir süre sonra tamamen unutuyorlar.

Bir çok öğrenci aynı soruyu soruyor öğretmenlerine: 'Hocam bu ne işimize yarayacak?'

Bu soruya elle tutulur, gözle görülür bir cevap üretmek kolay değil elbette öğretmenler için. Çünkü müfredat güncel değil bir çok açıdan ve hayatla ilişkilendirilmesi oldukça güçgözüküyor.

Çocuklar ne yapıyor peki bu durum karşısında? 

Kendi istediklerini, ilgilerini çeken konuları, merak ettiklerini 'YouTube'den öğreniyorlar. Ü stelik kendi istekleriyle ve sıkılmadan öğreniyorlar. 

Saatlerce, bir videonun başından kalkmadan, defalarca izleyerek arzu ettiği bir şeyi öğreniyorlar. Bu gün öğretmenlerin en büyük rakibi artık 'YouTube' desek abartmış olmayız. Çünkü oradaki içerikler oldukça güncel, eğlenceli, dikkat çekici ve cazip. Bir 'YouTube' kadar öğrencilerin dünyalarına giremiyor ve onları peşimizden sürükleyemiyoruz artık.

Hal böyle olunca okulların varlık sebebi sadece bilgi aktarmak olmamalıdır artık. Çünkü bilgiye erişimin son derece hızlı, kolay ve eğlenceli yolları var artık.
Sadece sınavlara öğrenci hazırlayan, sınav için bilgi aktaran bir okul formatından uzaklaşılmalıdır. 

Okullar, çocukların sosyal ve fiziksel gelişimine destek olacak şekilde yeniden tasarlanmalıdır. Öğrencilerin yaratıcılıklarına, üretkenliklerine ve grup halinde çalışma becerilerine odaklanılmalıdır. Bu becerilerin ne kadar önemli olduğu özellikle pandemiyle çok daha iyi anlaşılmıştır.

Eğitim sistemimiz, son yıllarda yapılan ulusal sıralama sınavları (LGS, YKS vb.) yüzünden son derece rekabetçi bir yapıda ilerliyor. Deneme sınavlarında ya da ulusal sınavlarda üçüncü ya da ikinci olan öğrenci bile mutlu değil. Neden birinci olamadım diye üzülüyor çocuk. Çevresinden, öğretmenlerinden, ailesinden gizli ya da aşikar çok yoğun bir baskı ve başarı beklentisi var çocuklar üzerinde.
Yazık değil mi bu öğrencilere?...

En mutlu olacakları, en çok gelişecekleri, oyun oynayacakları, keşfedecekleri bir çağda, bir sınav uğruna heba olup gidiyor bu çocukların hayatları. Çocukların gözlerindeki kaygıyı, korkuyu, endişeyi göremiyor musunuz? Omuzlarındaki ağır yükün altında nasıl da ezildiklerini ve çaresizce çırpınışlarını fark edemiyor musunuz? Hayatındaki tek hedefin, tek mutluluk kaynağının sınavda göstereceği performansa başlanmış olduğunu duyamıyor musunuz?

Acilen eğitim ortamlarının işbirlikçi ortamlara dönüştürülmesi gerekiyor ki öğrenciler daha kalıcı öğrensinler ve mutlu olsunlar. Birlikte, grup halinde çalışabilmenin, öğrenmenin, keşfetmenin, araştırmanın keyfini çıkarsınlar.

Sadece sınav için, not için öğrenilen hiçbir bilgi kalıcı olmuyor. Bunu bilmek için uzman olmaya gerek yok. Hepimizin geçtiği sistem aynı çünkü. Okullarda, derslerde öğrendiğimiz hangi bilgiyi hatırlıyor ya da kullanıyoruz? 

Artık eğitim sistemimizin bu sarmaldan ve kısır döngüden bir an evvel çıkması gerekiyor. Aksi takdirde bir nesli, bir devri daha ıskalamak üzereyiz.

`height=

Çocukların çok daha mutlu olacakları ve keyif alacakları, gerçek hayat ile içe içe bir okul modeli tasarlamak mümkün. Çocukların daha üretken olacakları, denemekten korkmadan öğrenecekleri bir okul tasarlamak zor değil. Sadece birazcık konforumuzu terk etmeliyiz. Bunu başaran ülkeler var. İdeolojik saplantılarımızdan kurtulup daha bilimsel, daha özgür, daha insani bir şekilde araştırıp gözlem yapabiliriz. Geçmiş birikim ve deneyimlerimizin de katkısıyla ortaya yepyeni, harika bir okul modeli çıkarabiliriz.