Eğitim Bir-Sen İstanbul Bir Nolu Şubesi  olarak  'Yeni  Müfredat  Tartışmaları' adı altında Türkiye`de  bir ilki daha 25 Ekim 2008 tarihinde gerçekleştirmiştik. Bu programın tümünün video kaydını aradan 12 yıl geçtikten sonra 'Edebiyatçılarla Yüz Yüze Konuşmalar' Youtube kanalımızda 24 Kasım 2020 tarihinde yani öğretmenler gününde yayınlayarak erişime açtım.

Milli Eğitim Bakanlığı`nın gerçekleştirdiği ve devrimci hamleler olarak nitelendirebileceğimiz  yeni  müfredatları bu tartışmalarımız esnasında zümreler bazında değerlendirmeye başlamıştık. Böyle bir etkinliği gerçekleştirme nedenimiz, ülkemizde müfredatla ilgili tartışmaların daha çok konunun uygulayıcısı ya da uzmanı olmayanlar tarafından yapılmasıydı. Bunun sonucunda tartışmalar daha çok sübjektif veya ideolojik boyutta kalmaktaydı. Amacımız bütün müfredat programlarını tartışmak ve öğrencilerimiz için en doğrusunu bulmaktı.

O yıllarda bütün Türkiye müfredatla yatıyor ve yeni müfredatla kalkıyordu. Lakin bir şeylerin ters gittiğini tahmin ediyordum. Tanımlayamadığım bir terslikti bu..

O zamanlar ben de son defa okutulan ve şimdi yok edilen Anadolu Öğretmen Liselerinin 'Eğitim Sosyolojisi' ders kitabının editörü olarak kitabı hazırlıyordum. Tabi bir grup arkadaşla birlikte..

Yapılandırmacı anlayış denilen bir hareket zirve yapmıştı. Öğrenci merkezlilik moda söylemdi. Genel müdür dahil bakanlık yetkilileri ya zokayı yutmuş ya da oyunun bir parçasıydı. Çünkü hep bir ağızdan 'asla kitapta kavram kullanmayacaksınız. Kavramlara öğrenciler adım adım ulaşacaklar' diyorlardı. Bir bakıma tümevarım yöntemini öneriyorlardı. Bu felsefe, sosyoloji ve psikoloji için çok yanlış bir bakış açısıydı. Bunu biliyordum. Bir-iki defa konuya temas etmek istedim. Bakanlık yetkilileri 'hocam sen denileni yap, gerisini boş ver' dediler.

Bir terslik olduğunu biliyordum. Ben de kitabı kendi doğrularımıza göre planlıyordum. Çünkü Türk toplum yapısına göre geçerli ve anlamlı olan 'eğitimde öğretmeni merkeze almaktı'. Bu bakış açısıyla kavramları ve konuları aşağı-yukarı beş yıl sonra bir kitapta kullanmıştık. Son defa okutulan Eğitim Sosyolojisi kitabını ara-sıra inceliyorum da gerçekten olağanüstü kısıtlamalara rağmen önemli bir iş çıkartmıştık. Daha sonra sosyoloji ders kitabını yazan arkadaşlara da kavramları kullanmalarının  önemi bahsettiğimi hatırlıyorum.

İnsanlar kavramlarla düşünür, kavramlarda konuşur, kavramları kullanarak fikir tartışmalarına girerler. Kavramlar hem silah hem de kalkandı. Kavramları anlayabilmek ve  anlamlarında uzlaşmak demokratik düşünceyi ve düşünce olgunluğunu geliştiren en önemli şeydi. Kavramsızlık kargaşaydı. Bir öğrenci için kavramı bulma çabası ise beyhude idi. Anarşi, kaos ve hiçliğe doğru yolculuktu.. O zamanlar sezgisel olarak bunları düşünüyordum..

Ben Nurettin Topçu`nun, Erol Güngör`ün, İhsan Kongar`ın &ndash ki daha çok ta Cemil Meriçyazmıştır- yazdığı lise kitaplarını incelemiş, okumuştum. Elbette rüzgârlara karşı direnmeyi, gemiyi limana götürmeyi yani ne yaptığımı ve yapmam gerektiğini biliyordum.

Ancak adını koyamadığım, tanımlayamadığım bir terslik vardı. Bu tersliğin kaynağı ve eğitim sistemi üzerinde yapılan operasyonun boyutları daha sonra anlaşıldı. Mesele müfredatı ele geçirmekti. Müfredatı yani milli eğitimi. Müfredatı istediğin gibi yaparsan eğitim sistemini de istediğin yere götürebilirdin. Müfredat programlarını ele geçiren eğitimi de ele geçirebilirdi.. Bu nedenle eğitimde asıl olan şey müfredattır. Bütün içerikler, kazanımlar, uygulamalar ve ritüeller müfredat programlarına dayalı olarak hazırlanırlar. Müfredat asıl, kitap dahil her şey araçtır. Çünkü hepsi ama hepsi müfredat programları esas alınarak hazırlanır.

Programı yaptığımız tarihte konunun önemini: 'Ü lkemizin iki önemli sivil toplum örgütünün İstanbul şubeleri olarak Milli Eğitim Bakanlığı`nın hazırladığı ve uygulamaya koyduğu yeni  müfredat  programlarını ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından çok önemsemekteyiz. Bu nedenle birincisi, 25 Ekim 2008 Cumartesi günü, liselerimizde okutulan  Türk Dili ve Edebiyatı  dersi ile  yeni  müfredat  programını tartışmaya açacağız. Her ay bir zümreyi tartışmayı ve değerlendirmeyi düşündüğümüz programlarımızın amacı Milli Eğitim Bakanlığına, dolayısıyla devletimize ve nihayetinde de milletimize yardımcı olmaktır. Başka bir ifade ile  'bağcıyı dövmek değil'  hep birlikte  'daha kaliteli üzümü nasıl yiyebileceğimizi'  aramak olacaktır.' şeklinde kamuoyu ile paylaşmıştık.

Sosyolog  Cafer VAYNİ olarak benim yönettiğim programda  yeni  müfredata uygun Türk Dili ve Edebiyatı ile Dil ve Anlatım kitaplarının yazılması sürecinde aktif olarak görev alan  Ekrem Ayyıldız:          'Yeni  Müfredatın Felsefesi', Ali Kurt: '  Yeni  Müfredatın Kitaplara Yansıması ' ve Ömer Polat da  '  Yeni  Müfredatın Eleştirisi'  konularında konuşmuşlardı.

Ekrem ile Ali İstanbul Ü niversitesinden arkadaşlarımdı. Türk Dili ve Edebiyatı okumuşlardı. Ancak o sıralar Pertevniyal Lisesi Edebiyat öğretmeni olan ve daha önce de birçok ders kitabı yazan Ömer Bey, Ekrem ile Ali`nin görüşlerine karşı çıkıyordu.. Ben de yeni müfredata eleştirel yaklaştığını bildiğim için Ömer Bey`i konuşması konusunda ikna etmiştim. Farklı düşünenlerin de sözcülüğünün yapılması önemliydi. Programı yöneten olarak elbette taraflı davranamazdım. Ama fikirlerin ifade edilmesini sağlayarak, saygılı ve demokratik bir ortamı hazırlayarak belli sonuçlara ulaşabilirdik.

25 Ekim 2008 tarihindeki toplantıda bir avuçtuk. Erol Battal Ankara`ya gitmiş yerine Eğitim-Bir-Sen İstanbul 1. Nolu Şube Başkanlığına Emrullah Aydın seçilmişti. Rahmetli Erol`la başladığımız kültür yolculuğumuza Emrullah Bey ile devam ediyorduk. Yine şube yönetiminden Tahir İnce ve Ramazan Yılmaz`da aramızdaydı. Eğitimci-yazar Ali Erkan Kavaklı ile İstanbul İl Milli Eğitim Şube Müdürlerinden Erol Demir de ufuk açıcı öneriler paylaşmışlardı..

Kayseri`den Prof. Dr. Hülya Argunşah hanım ise programın konuşma metinlerini istemişti. Çünkü bu faaliyeti birçokları gibi o da çok önemsemişti. Gel gör ki yazılı metin yoktu. Konuşmacılar doğaçlama ve içlerinden geldiği gibi konuştular. 12 yıl gecikme ile Edebiyatçılarla Yüz Yüze Konuşmalar Youtube kanalında bir bütün olarak programın video kaydını koyarak Hülya hocamızın talebini de yerine getirmiş olduk. 

Programı baştan sona kayda alan Erkan Çav kardeşime minnettarım.

25 Ekim 2008 günü bir avuçtuk. Yeni Müfredat Tartışmaları başlığı altında ilk ve son toplantımız o günkü toplantı olmuştu. Daha sonra Türkiye birçok gerçeklikle yüzleşti. Bir avuçTürkiye sevdalısı o gün olduğu gibi bugün de bir aradayız..

Yarın da bir arada olacağız; !