`height=

'Her şey aslında iyi olarak doğar. Her şey insanın elinde ya daha iyi olur, ya da daha kötü.

Bitkiler ziraat ile insanlar terbiyeyle yetiştirilirler.

Birinci ve en büyük terbiyenin annelere ait olduğu su götürmez bir gerçektir.

Zayıf doğuyoruz, kuvvete ihtiyacımız var. Her şeyden mahrum doğuyoruz yardıma ihtiyacımız var. Zihnimiz bomboş doğuyor muhakemeye ihtiyacımız var.

Doğuştan sahip olduğumuz ve büyüyünce muhtaçolduğumuz her şeyi bize terbiye vermiştir.

Bu terbiye bize tabiattan, insanlardan ya da eşyalardan gelir. Bu üçterbiye uyum içinde olmalıdır.'

Bu satırlar Jean-Jacques Rousseau tarafından kaleme alınan 'Emile'[1] isimli eserin muhtelif sayfalarından alınmıştır.

Rousseau, 'ideal bir insanın eğitimi nasıl olmalıdır?' sorusuna cenap vermeye çalışır bu eserinde. Özellikle annelere büyük görevlerin düştüğünün altını çizer.

Anneler, anne olmak istemiyorlar. Anne olmak, sadece çocuğu dünyaya getirmek değildir. Dünyaya gelen çocuğun bütün sorumluluklarını üzerine almak demektir. Çocukla ilgili birçok sorumluluk yaratılış itibariyle anneye verilmiştir. Anneye verilen birçok kabiliyet, hüner babaya verilmemiştir. Çocuk terbiyesinde en büyük görev [1] Rousseau`nun ikinci romanı olan 'Emile', aslında yazarın insanların eğitimi ve kültürel gelişimi hakkındaki düşüncelerini yansıtıcı bir niteliktedir. Yazar Emile` de başkalarının koyduğu kurallara göre eğitilen insanların özgür olamayacağını ve köleleşeceğini savunur.

Annenindir. Anne terbiyesi bir çocuğun alması gereken en önemli ve temel terbiyedir.

Günümüzde anneler 'analık 'görevlerinin birçoğunu yerine getirmiyorlar, getiremiyorlar, diye devam eder Rousseua.

`height=

Bir evin sıcak, şefkat dolu havası kötü alışkanlıklara, fenalıklara karşı en iyi panzehirdir. Can sıkıcı sanılan çocukların gürültüsü, dağdağası hoş gelmeye başlar. Babayı ve anneyi daha lüzumlu, birbirine daha kıymetli yapar. Aralarındaki muhabbet bağını güçlendirir. Aile canlı ve diri olunca ev işleri, çocukların bakımı, terbiyesi, eğitimi ailenin en kıymetli meşgalesi, babanın ve annenin en tatlı eğlencesi haline gelir. Yeter ki anne 'analık', baba da 'babalık' vazifesinin yüceliğinden haberdar olsunlar ve bu durumdan hoşnut olsunlar.

Analık ve babalık yapmamak için bir takım bahaneler aramaya kalkışmayalım. İşimizi, kariyerimizi, yoğunluğumuzu gerekçe göstererek bu işten sıyrılmaya çalışmayalım ne olur.

Sizler, hiçHz. Peygamberin çocuklardan, evlatlarından şikâyetçi olduğunu, onlarla ilgilenmekten hayıflandığını duydunuz mu, okudunuz mu?

Allah Resulünün, çocuklarıyla, torunlarıyla ilgilenmesinin, asıl işlerini aksattığını hiçbir kaynaktan okudunuz mu?

Tam tersi, sadece kendi çocuklarıyla değil, bütün çocukların babası olduğunu, bütün yetimlerle ilgilendiğini, onlara değer verdiğini, onlara zaman ayırdığını okuduk, duyduk değil mi?

Ki o, peygamberdi, hiçboş vakti yoktu, o yeryüzünün en meşgul insanıydı. Yeryüzünde hangi beşer Peygamberimizden daha meşgul olabilir?

Kadınlar, tekrar 'ana' olmadıkça erkekler de, 'baba' olmadıkça hiçbir şey düzelmeyecektir.

Aile müessesesi, dinimizin, toplumumuzun, törelerimizin en değer verdiği kurumdur. Aile kurumu çatırdıyor, yıkılıyor, aile kalmıyor. Eğer bu gidişe dur denilmezse yakın bir zamanda daha büyük sıkıntılar bizleri bekliyor. Her geçen gün aile kavramı dejenere oluyor.

Aile demek, sorumluluk demek, güven, sevgi, merhamet, şefkat demektir oysa. Mutluluğun en büyük kaynağı iyi, sağlıklı bir aileye sahip olmaktır.

Annenin babayı babanın anneyi saydığı, sevdiği çocukların hep birlikte büyütülüp yetiştirildiği, çocukların anneye babaya hürmet ettiği, işlerin iyi gittiği, herkesin birbirini en yalın, en sade, olduğu gibi kabullendiği, bir insanın en çok sevdiği ve sevildiği yer ancak ve ancak ailedir.

Vazifeler karşılıklıdır. Anne, analık görevini tam olarak yapmammışsa bunun karşılığını alacaktır. Baba, babalık vazifesini ihmal etmişse bu ihmalkârlığının faturası mutlaka önüne konulacaktır. Toplum olarak bu faturayı zaten ödemeye başladık.

Bir çocuk, annesini, babasını sevmeye mecbur olduğu için değil bunu bilmeden, düşünmeden rahmani duygularla sevmelidir. Anne baba da çocuklarını terbiye etmeye mecbur oldukları için değil, merhamet ve şefkatlerinin gereği olarak bu işi yapmalıdırlar.

Değerli anne babalar, burada bir meseleye daha dikkat çekmek istiyorum. Günümüzde ebeveynlerle çocuklar arasında bir de sevgi problemi var sanki.

Dengesiz bir sevgi akışı var. Ya çok fazla ya da çok az. Her ikisi de çocukların karakterine zarar veriyor. Sevgisizlik kadar, sevgi körlüğü, sevgi bolluğu da zararlıdır. Bu aynen beslenme gibi. Ne az, ne çok olmalıdır. Eğer çocuğu haddinden fazla beslerseniz, her bulduğunuzu ona yedirirseniz ne olur? Obez;

Bugün dünyanın gelişmiş ülkeleri bununla mücadele ediyor. Aynen sevgi de böyle. Aşırı sevgi de 'sevgi obezi' yapıyor çocukları. Adeta sevgi zehirlenmesine maruz kalıyor çocuklar. Herkes beni sevsin, sevmek zorunda diye düşünüyor. Ben merkezli, bencil bir çocuk yetişiyor daha sonra da. Neticede anne babalar kendi elleriyle, iyi niyetle çocuklarının hayatını mahvetmiş oluyorlar aslında.

Bir çocuk kolay yetişmiyor. İlk yılları, ilk ayları hatırlayın. Çocuklar acıdan, sancıdan kıvranıyorlar, iki büklüm oluyorlar. Sabahlara kadar uyumuyorlar bir takım dertler yüzünden. Dişleri çıkıyor, ne sıkıntılarla; Yürümeye başlıyor, düşe kalka. Defalarca düşüyor, dizlerini morartıyor.

Konuşmayı sanki kolay mı öğreniyorlar? İlk sesler, ilk heceler ne zaman cümleye dönüşüyor? Bütün bu süreçaslında onu hayata hazırlıyor. Çekilen onca sıkıntı, zorluk onu hayatta güçlü kılıyor. İlerdeki çetin şartlara onu hazırlıyor. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük, onu bu zorlu süreçte hiçsıkıntı çekmeden büyümesine yardımcı olmak, onu zorluklarla karşı karşıya bırakmamaktır. Aslında bu sıkıntılar 'aşı' gibidir. Nasıl ki aşı olduğumuzda ilerde gelebilecek birtakım hastalıklara karşı korumalı hale geliyoruz. Bu sıkıntılar da aynen öyledir.

İşte Yaratıcının kaidesi bu. Fıtrata uygun eğitim bu. Ona niçin karşı geliyoruz. Gidişatı tashihe, düzeltmeye kalkıştıkça eseri tahrip ettiğimizin farkında mıyız? Gösterdiğimiz aşırı ihtimam, koruyuculuk sayesinde birçok şeyi tahrip ediyoruz.

Hayatta kimler başarılı, zirvelere kimler çıkıyor? Everest`in zirvesine çıkanlar kimler? Maratonda en hızlı koşanlar kimler?

Hayatta en çok zorluk çekenler, acıya, ıstıraba dayananlar, engelleri bir bir aşanlar hep bir adım önde oluyorlar.

O yüzden bırakın da zorluklar çocuklarımızı olgunlaştırsın.

__________________________________________

[1] Rousseau`nun ikinci romanı olan 'Emile', aslında yazarın insanların eğitimi ve kültürel gelişimi hakkındaki düşüncelerini yansıtıcı bir niteliktedir. Yazar Emile` de başkalarının koyduğu kurallara göre eğitilen insanların özgür olamayacağını ve köleleşeceğini savunur.