Hacer-ül Esvedli Camiikebir Sultanahmet Meydanı`ndan Kadırga`ya doğru inen Şehit Mehmet Paşa yokuşu üzerinde yer alan çok özel bir camiden bahsedeceğim. Caminin özel olmasının sebebi mükemmel mimarisi yanında, fütüvveti yeryüzünde Hacer-ül Esved taşının parçalarının bulunduğu tek cami olmasıdır. Kâbe`deki bir onarım sırasında Hacer-ül Esved taşının muhafazası yenilenirken kenarlarından kopan, toplam uzunlukları 10 cm kadar olan parçalar İstanbul`a getirilmiş ve o sırada yapımı devam eden Sokullu Mehmet Paşa Camii`nde kullanılmışlardır. Hacer-ül Esved`den kopan 4 parça giriş kapısının içtarafına, mihraba, minber kapısına ve minber külahına görülebilecek bir şekilde yerleştirilmiştir.

Kadırgadaki bu külliye ve camisi yüzyıllar boyunca yaşanan birçok doğal afeti zarar görmeden atlatmış ve kesintisiz bir şekilde ibadete açık kalarak günümüze kadar gelmiştir. Birçok kişi tarafından Mimar Sinan`ın en güzel işi olarak görülen ve tartışılmaz bir şekilde eşsiz bir güzelliğe sahip olan bu eser hak ettiği ilgiyi gördüğünü söyleyemeyiz. Lakin bunda da bir vardır ki: bu sayede genelde tenha olan caminin etkileyici atmosferi insan kalabalığı ve sesiyle bozulmaksızın hissedilmektedir. Bu sessiz, huzur verici atmosferi yaşamak isteyenlere tavsiye ediyorum.

Caminin aydınlatma ve ses sistemi Mimar Sinan`ın bu konulardaki ustalığının bir başka göstergesidir. Camide doksandan fazla pencere bulunmakta olup pencereler yan cephelerde ve kasnakta yoğunlaşmıştır. Akustik sorunu ise kubbe kasnağı üzerinde bulunan oyukların içine yerleştirilen küplerle çözülmüştür. Bu sayede mekan içindeki tüm ses kubbede toplanıp içeriye dengeli bir şekilde dağıtılabilmiştir.

Sokullu Mehmet Paşa`nın vakfiyesinde caminin eşi İsmihan (Esmahan) Sultan`a hediye olarak paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır ancak İsmihan Sultan`ın vakfiyesinde ise külliyenin kendisi tarafından yaptırıldığı yazar. Buna göre İsmihan Sultan babası II. Selim tarafından kendisine ihsan edilen Rumeli`deki köyler ve tarım arazileri ile İstanbul`daki bazı gayrimenkullerini külliyeye vakfetmiştir. Külliyenin İsmihan Sultan tarafından yaptırıldığı yönündeki görüş genel olarak kabul görmüştür. Her ne kadar külliyeyi İsmihan Sultan yaptırmış olsa da halk arasında Sokullu Mehmet Paşa`nın adı ile anılmış ve bu şekilde adlandırılmaktadır.

Kadırga`da bulunan bu külliyenin mimarı Mimar Sinan`dır. Her ne kadar ara sokaklarda kalmış olması sebebiyle pek bilinmese de Mimar Sinan`ın ustalık dönemine ait en güzel eserlerinden biridir. Külliye, daha önce orada bulunan Doğu Roma dönemine ait bir kilise ile aynı alan üzerine inşa edilmiştir. Külliyenin kitabesinde de burada daha önce bir kilisenin bulunduğu belirtilmiştir. Bu kilisenin kesin olarak tespit edilememişse de Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi nin Planıcaminin avlusunda kullanılan sütunların Azize Anastasia Kilisesi`nden alınmış olmaları burada bulunan kilisenin Azize Anastasia Kilisesi olduğunu düşündürür. Vaktiyle külliyenin batısında Sokullu Mehmet Paşa ve İsmihan Sultan`ın sarayı bulunurdu. Ayrıca külliye alanının kuzeydoğu köşesinde, Kanuni Sultan Süleyman`ın helvacıbaşısı İskender Ağa tarafından yaptırılan Helvacı Camii`nin kalıntıları bulunmaktadır. Bu caminin sadece bazı duvar kalıntıları ve şerefesinden yukarısı yıkılmış bir halde minaresi günümüze gelebilmiştir. Külliyenin çevresinde yer aldığı vakfiyede belirtilen iki kervansaray, bir fırın ve on beş odayı içeren bina, camide görevli iki imamın ikametine mahsus zemin katında üçdükkânın bulunduğu meşruta ve on dört dükkân günümüze kadar gelememiştir. Ancak medrese odalarının altında, ana giriş kapısının sağında ve solunda bulunan altı dükkân ile batıda tekke odalarının altında bulunan dört dükkân halen varlığını sürdürmektedir.

Külliye`de cami, medrese, sıbyan mektebi, tekke ve bir de şadırvan bulunmaktadır. Dış avlusu bulunmayan külliyenin üçfarklı sokakta ve üçfarklı kotta bulunan üçkapısı vardır. Meyilli bir arazi üzerinde bulunan külliye bu açıdan ender görülen eserlerden biridir. Mimar Sinan topografik zorlukları ustalıkla estetik bir etkiye çevirebilmiştir. Külliye`nin cümle kapısı yamacın aşağı kısmındaki Şehit Mehmet Sokak üzerinde bulunan kapıdır. Bu kapı doğrudan merdivenlere açılır ve merdivenler medrese dershanesinin altından geçerek kapıya göre 5 metre yüksekte bulunan caminin avlusuna çıkar. Bu merdivenli giriş eşine pek rastlanılmayan bir tasarım olup böylece kot farkı yaratıcı ve etkileyici bir avantaja çevrilmiştir. Avluda sütun ve mermer parçaları sanatkârane işlemeli kubbeli bir şadırvan bulunmaktadır. Camii, tek minareli ve tek kubbelidir. Taş minare caminin sağ tarafına konumlanmış olup, Mimar Sinan`ın eserlerinde alışılageldiği ölçüde dikey hatlar bulundurmaktadır. Minarenin şerefesi süslemeli ve korkulukları kendine hastır. Minare, 1923 yılında Mimar Kemalettin tarafından yenilenmiş, 1952 yılında ise restore edilmiştir. Son cemaat yerinin istalaktitli (sarkıtlı) sütunları yüksek kemerlerle birbirine bağlanmış ve üzeri yedi adet kubbe ile örtülmüştür. Kapının üzerindeki kitabede 979 tarihi işaretlidir, bu tarih caminin hicri takvime göre inşa yılıdır. Böylece caminin aynı alanda bulunan kilise yıkıldıktan daha sonra inşa edildiği de anlaşılır. Kitabe üzerindeki dokuz baloncuk içerisinde ise sülüs hat ile şu dokuz mısra yazılıdır:

Hem nam-ı Fahr-i âlem yani Vezir-i Azam

Kim baht-ı lâyezali ikbâl-i sermedidir.

Küffar-ı hâk-isarın yıkıp kenisesini

Bir mâbed eyledi kim şehrin seramedidir.

Beyt-ül-ibade oldu o dar-ı küfr ü zulmet

Hakka bu mucizat-ı kübrayı Ahmedî dir,

Fi tî s`a ve seb`jneve tis`a mie. (979)

Osmanlı mimarisinde Edirne Ü çŞerefeli Camii`nden beri var olan klasik devrin altıgen planı bu camide daha gelişmiş bir şekilde uygulanmıştır. Altıgen planın bu camide kusursuz bir biçimedir. Kubbe`yi, mihrap ve taçkapı (portal) taraflarındaki ikişer ve yan kenarların ortasında bulunan birer olmak üzere toplam altı sütun taşımaktadır. Sütunlar birbirine yuvarlak kemerler ile bağlanmış olup, buradan çini kaplı pandantifler ile kubbe yuvarlağına geçilmektedir. Kubbe ağırlığının yan birleşkeleri yarım kubbelerce karşılandığından klasik dönem Osmanlı camilerinin büyük çoğunluğunda kubbe kasnağında mevcut payanda kemerciklerine burada gerek görülmemiştir. Yapının köşelerine gelecek şekilde birer yarım kubbe örtülmüştür. Genelde camilerin yan cephelerinin üzerine konulan yarım kubbeler bu camide köşelere konularak içmekân daha da genişletilmiştir. Yapının dışından görülebileceği üzere her sütunun üzerine de bir ağırlık kulesi oturtulmuştur.

Sokullu Mehmet Paşa Camii içsüslemeleri ile göz alıcıdır. Camide kullanılan İznik çinileri benzersiz bir güzelliğe sahiptir. Çinilerde hâkim renk turkuazdır ancak İznik çinilerinin meşhur 'parlak mercan kırmızısı' da kullanılmıştır. Kırmızının bu tonu yaklaşık elli yıl boyunca kullanılmış olup formülünün kaybedilmesi üzerine bir daha aynı ton tutturulamamıştır. Bu sebeple parlak mercan kırmızısının kullanıldığı sadece iki cami vardır. Bunlardan birisi ise Sokullu Mehmet Paşa Camii`dir. Döneminin en güzel örneklerinden biri olan prizmatik mukarnas oymalı mihrap ve minberden, özellikle minber külahının çini kaplamaları ve mihrabın iki yanındaki çini panolar caminin görselliğine ayrı bir hava katmaktadır. Mihrabın bulunduğu duvar diğer camilerde olduğu gibi yarıya kadar değil kemere kadar çinilerle kaplıdır. Bu duvardaki çiniler Türk çini sanatının eşsiz ve en olgun safhasının örneklerini sergilemektedir. Mermer mihrabın iki yanında bulunan yuvarlak panolarda İhlâs Suresi, üzerlerindeki daha geniş panolarda ise Kelime-i Tevhid yazılıdır. Pencerelerin üzerlerinde de üzerinde mavi beyaz süslü hatların bulunduğu çini kitabeler bulunmaktadır ki bunlar da Türk çini ve hat sanatlarının mükemmel ürünlerindendir. Giriş kapısının bulunduğu taraftaki kalem işleri de özgün ve güzel örneklerdir. Avlu giriş kapısının tavanını kaplayan malakari örnekler ve mahfil tavanlarındaki kalem işleri de başarılı eserlerdir.

Külliyenin medresesi 'U' şeklindeki planı ile içavluyu çevreler. Ü zeri küçük sıralı kubbeler ile örtülü 16 adet hücreden oluşan medrese kesme taştan yapılmıştır. İçeri ve dışarı birer pencere ile açılan hücrelerin içerisine bir adet ocak yerleştirilmiştir. Medresenin ortasında ve cümle kapısının üzerinde yer alan dikdörtgen planlı dershane bölümünün üzeri ise daha büyük bir kubbe ile örtülerek hücreler ile cami arasında mimari bir kompozisyon oluşturmuştur. Hücrelerin önündeki revaklar orijinalliği bozacak şekilde PVC doğramalarla kapatılmış olmasına rağmen avlu etkileyici havasını hala korumaktadır.

Helvacı Camii`nin kalıntıları

Külliye`nin tekkesi Osmanlı mimarisinin klasik döneminden kalan nadir tarikat yapılarındandır. Postnişin olarak görev alması kararlaştırılan Nû reddinzâde Şeyh Mustafa Muslihuddin Efendi, 1574`te vefat ettiğinde tekke inşaatı bitmediği için henüz göreve başlayamamış olması tekkenin cami ve medreseye göre daha geçbir tarihte tamamlandığını gösterir. Tekke, külliyenin güney kesiminde cami ile aynı eksende yer almaktadır. Tekkeye girerken basık kemerli mütevazi bir kapıdan kare planlı ve kubbeli bir eyvana, buradan da iki sıralı beşer birimden oluşan bir revakla aynı ende olan tevhidhaneye (semahane) geçilmektedir. Tevhidhane girişinin önündeki kare planlı revak bir kubbeyle, dikdörtgen olan diğeri ise aynalı tonozlarla örtülüdür. Dikdörtgen planlı tevhidhanenin ortasında bir kubbe yer almaktadır. Kubbenin yanları ise düz tavanla örtülüdür. İçmekanda, mihrabın tam karşısında ayinlerde önünde şeyh postunun serildiği mihrap görünümlü bir niş yer almaktadır. Halveti Tarikatı`na bağlı olarak faaliyet geçen tekke 18. yüzyıl başlarında bir süre için Celvetiye Tarikatı`na geçse de ardından 1925 yılında tekkelerin kapatılmasına kadar geçen süreye kadar Halvetiye`nin Şabaniye koluna hizmet vermiştir. Tekkede ayinler Perşembe günleri yapılmıştır. Dahiliye Nezareti`nin kayıtlarına göre 1885 yılında tekkede yedi erkek ve bir kadın ikamet etmekteydi. Camiinin haziresinde sanat ve tarih açısından değerli pek çok mezar taşı bulunmaktadır. Postnişinler ve onların aile fertlerinin yanı sıra Sokullu Mehmet Paşa`nın iki torununa ait mezarlar da bu hazirede yer almaktadır.