Modern çağın en büyük problemlerinden birisi de alabildiğine dünyevileşmek, haz ve hız peşinde iradesizce sürüklenmek, her gün karşımıza çıkan köşeleri dönmek için nefes nefese yarış atı gibi koşuşturmaktır. Aslında ne köşeler bitmekte ne de yarışlar sonra ermektedir. Aynen ayeti kerime de belirtildiği gibi; “Çoğaltma yarışı sizi kabirlere varıncaya dek oyalayıp durdu”. (Tekâsür Suresi 1-2)

Her yarış bir amaç uğruna yapılır. Ebedi saadeti elde etmeye yönelik olmayan bir yarışın sonu ebedi kayıptır. Dünyevi bütün kazançlar ahirete yönelik değilse ömrü ancak mezara kadardır. Akıllı kimse, sonu yokluk olan varlıkların peşinde ömür tüketmez. İnsanın arzusu tuzlu su içen kimse gibidir, arzuları arttıkça susuzluğu ve harareti de çoğalır. Vahşi kapitalizmin, istekleri körüklediği ve köpürttüğü dünyada, sonu olan imkanlar sonsuz arzuları karşılayamamaktadır.

Tutuşturulan hırslar ortalığı yangın yerine çevirmekte; şükürsüz, kanaatsiz bir hayat felakete dönüşmektedir. Bedenin arzularını tatmine yönelik bir yarışta insani ve ahlaki değerler çiğnenmekte, bencillik ön plana çıkmaktadır. Bu sistemin esiri olan insan ne acıdır ki, egoizmin zindanında yalnız bir mahkûm gibi yaşamaktadır.  Modern yalnızlık günümüzün en korkunç gerçeğidir.  Pek çok insan birbirinin gözü önünde yalnız yaşamaktadır.

İnsana yakışan vermektir, paylaşmaktır. Sevinçleri ve acıları paylaşabilmektir. Mutluluk ferdi olmaz. Vicdan sahibi bir insan başkalarının sefaleti, felaketi karşısında mutlu olamaz. Yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verenler gerçek insanlardır. Böyleleri için vermek almaktan, taşımak taşınmaktan daha değerlidir.  Asıl kazanç gönül kazanmak, dua almaktır onlar için. Mal mülk edinmek için deli gibi koşanların ise ölümlerinden ne villası haberdar olur ne de lüks arabası. Halbuki bunları elde etmek için nice emekler sarf edilir.

Dünyalık kazanç olmadan elbette yaşanmaz. Fakat dünyalık kazanırken dünya asıl gaye olmamalıdır. Bütün mesele bizi ahirete taşıyacak olanın peşinden koşmaktır. Tevazu içinde insanlara dostça yaklaşıp, sevinçleri ve acıları paylaşmanın huzurunu hiçbir dünyevi kazançta bulamayız.

Hayat baştan sona sorumluluktur, insan kendisine emanet olarak verilen her şeyden sorguya çekilecektir. “O gün mutlaka size verilen nimetlerden sorguya çekileceksiniz hiçbir kul kıyamet gününde ömrünün nerede tükettiğinden ilmiyle ne gibi işler yaptığından malını nereden kazanıp nereye harcadığından vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Hadis-i Şerif- Tirmizi)

Malın nerelerde ve nasıl kazanıldığı önemli olduğu gibi, nerelerde ve nasıl sarf edildiği de önemlidir. Servetin kazanılması da sarf edilmesi de mutlaka helal ölçülerine uygun olması gerekir. İsraf haddi aşmak demektir, her türlü gereksiz ve faydasız harcama israfa girer. Harcamak tüketmektir, tükenmemeye yönelik harcamaysa asıl kazançtır. Mevla bizleri ebediyeti kazanmaya yönelik harcama yapanlardan eylesin.