Ü stad Şinasi`yi tanımayı, onunla sohbet etmeyi çok isterdim. Şinasi`ye yetişemedim ama gazeteyi Cihat Baban`la birlikte Tasvir adıyla çıkaran Ziyad Ebüzziya`ya yetiştim. Türk gazeteciliğinin üstadı Şinasi Tasvî r-i Efkâr`ın ilk sayısında kaleme aldığı mukaddimesi çok önemli bir metindir. Bu yazısında, her medenî ülke için gazetelerin lüzumlu olduğundan bahseder. Bu sebeple daha önce de çaba gösterildiği gibi bu defa Tasvî r-i Efkâr isimli yeni bir gazete çıkarıldığı ifade edilmektedir. Devletlerin devamının yönettikleri toplulukların devamına, güçlü olmaları ise ülke ahalisinin iyiliği ve faydası yolunda gereken tedbirlerin alınmasına bağlı olduğu, toplum halinde yaşayan insanların neyi istedikleri ancak fikirlerinin tercümanı olan gazetelerden öğrenilebileceğini yazar.

Tasvî r-i Efkâr, Osmanlı Devleti`nde yayımlanan dördüncü Türkçe gazetedir. Tercümân-ı Ahvâl`in ilk döneminde  gâh Efendi ile birlikte çalışan Şinâsi`nin gazete çıkarmak için yaptığı başvuru henüz bir matbuat nizamnâmesi bulunmadığından önce Meclis-i Maârif`te, ardından Meclis-i Vâlâ`da görüşülmüş, sadâretin arzı üzerine padişahın iradesiyle çıkış izni on yedi gün gibi kısa bir sürede verilmiştir. Bununla birlikte ilk sayısının neşri için bir yıldan fazla bir sürenin geçmesi gerekmiştir.

Bahçekapı`da Tercümân-ı Ahvâl`in ilk yayımlandığı binada kurulan matbaada basılan Tasvî r-i Efkâr birçok bakımdan kendisinden önceki gazetelerden daha kalitelidir. Sülüs hattıyla gazetenin ismi ve altındaki, 'Havadis ve maarife dair Osmanlı gazetesidir' ibaresiyle nesih hattıyla bölüm başlıkları ve ara başlıklar bir hattata yazdırılmış, harflerin dökümü Ohannes Mühendisyan adlı bir Ermeni ustası tarafından gerçekleştirilmiştir. Gazete küçük boy dört sayfaydı ve haftada iki defa yayımlanıyordu. Tasvî r-i Efkâr`ın çıkışı Tercümân-ı Ahvâl ile Cerî de-i İlmiyye`de takdirle karşılanmış, Takvî m-i Vekāyi ve Cerî de-i Havâdis`te ise bundan hiçbahsedilmemiştir. Tasvî r-i Efkâr`da resmî makamların duyurularına, muhtelif şehirlerden gönderilen haberlere yer veriliyordu. 7 Haziran 1868 tarihli nüshasındaki bir ilânda vilâyetlerde ve diğer merkezlerde gazetenin muhabirliğini üstlenecek kimselere birer sayının ücretsiz gönderileceğinin duyurulması haber hizmetinin bir ölçüde gönüllü kişilerce üstlenildiğini düşündürmektedir. Muhtevanın zenginleştirilmesi için hem ülke içinde hem dışarıda yayımlanmakta olan gazetelerden alıntılar yapılıyordu. Başlangıçta yalnız abonelere dağıtılan bir gazete iken zamanla İstanbul`un çeşitli bölgelerinde ve muhtemelen bazı taşra merkezlerinde gazete satan yerler ortaya çıkmış ve bu işi özellikle kıraathaneler üstlenmiştir.

Kamuoyunun öneminin kavrandığı bir dönemde Tercümân-ı Ahvâl`in açtığı yolda ondan daha ileride olan Tasvî r-i Efkâr`ın haberlerin yanında fikir gazeteciliğini de yer vermiştir. Şinâsi yönetiminde Tasvî r-i Efkâr Nâmık Kemal, Ahmed Vefik Paşa, Sâmipaşazâde Suphi gibi arkadaşlarıyla bir mahfil ve yer yer bir okul niteliğindeydi. Burada gazetecilik yanında ülkenin kültürel hayatına katkı yönünde önce tefrika halinde yayımlanan yazıların daha sonra kitap olarak neşredildiği görülmektedir. Kullanılan dil olabildiğince sadedir. Şinâsi yayın izni almak için verdiği kısa arzuhalinde '... mümkün olduğu miktar Türkçe gazete çıkarmak emelinde olduğu ...' ifadesine yer vermişti. Türk basın tarihinde 'Mebhû setün anhâ' tartışması adıyla şöhret bulan ve Tasvî r-i Efkâr ile Rû znâme-i Cerî de-i Havâdis arasında geçen tartışmanın önemi de konusundan çok Şinâsi`nin dil meselesindeki geniş vukufu ile ülkede tenkit fikrinin uyanmasında ve bu yolda olgun bir örnek verilmiş bulunmasındadır. Onun bu yöntemi ilk zamanlar Nâmık Kemal dahil gençmuharrirler tarafından benimsenmiştir.

Tasvî r-i Efkâr`ı çıkarmaya başlamasından bir yıl sonra Şinâsi, 'Tab etmekte olduğu gazetede daima mesâlih-i devlet hakkında muterizâne şeyler yazmakta olup bu ise me`mû rî n-i devlet sıfatına yakışmayacağı ...' gerekçesiyle Meclis-i Maârif`teki görevinden re`sen sâdır olan bir irade ile uzaklaştırılmıştır. Görevden alınmasında yayımlanan yazılarının değil Maarif Nezâreti`nce yayımlanmasına izin verilmeyen yazıların etkili olduğu ileri sürülmüştür. Bununla birlikte Avrupa`ya gittiği 30 Ocak 1865`e kadar Tasvî r-i Efkâr`ın başında kalmaya devam eder. Gazetenin başlangıçta bin 500 adet basıldığı, Said Paşa ile Şinâsi arasındaki tartışma esnasında baskı sayısının bir misli arttığı, Nâmık Kemal döneminde ise 10 bine kadar çıktığı Ebüzziyâ Mehmed Tevfik tarafından ifade edilmektedir. Diğer bazı çalışmalarda gazetenin tirajının dönemi için çok önemli bir yekün ifade eden 20 bine, hatta 24 bine kadar ulaştığı nakledilmiştir. Bu tirajlar şimdi bile önemli sayılardır.

Ebüzziya Mehmed Tevfik`e göre gazetenin ilk sayısı Sadrazam Keçecizâde Fuad Paşa tarafından Abdülaziz`e sunulunca padişah gazeteyi çok beğenmiş, mükâfat olarak Şinâsi`ye 500 altın göndermiştir.

O dönemde çıkan gazetelerin gelir kaynakları arasında hükümetten alınan para yardımları da önemli bir yer tutar. Yayın hayatına başlayan gazetelerin hepsi hükümetten belirli bir yardım alıyorlardı. Şinasi, 27 Haziran 1802`de Tasvir-i Efkâr`ı neşretmeye başladığında buna bir mükâfat olarak Padişah Şinasi`ye 500 altın göndermiş ise de Şinasi şu cevabı vererek altınları reddetmiştir: 'Benim bu kadar para ile görülecek işim yoktur'