Rusya`da en yüksek not 5`iken, bir çocuğun boş kâğıt verse bile alabileceği en düşük not 2`imiş. Bu uygulamadan yeni haberdar olan biri şaşkınlıkla Moskova Ü niversitesi`ndeki Dr. Theoder Medraev`e sormuş 'boş kâğıt veren bir öğrenciye neden '0' yerine '2' veriyoruz, niye öğrencilere adil davranmıyoruz' diye. 

Biz demiş, sadece sınavdaki sorunun cevabını bilmiyor diye hiçbir öğrenciye '0' veremeyiz. En azından insan olduğu ve denediği için o öğrencilere de saygı göstermeliyiz. (Alıntı)

Bu anekdotu okuyunca dedim ki, ne kadar da güzel bir bakış açısı...

Oysa bizim ülkemizde sıfır aldığı için eğitim hayatı sonlanmış ne kadar çok öğrenci vardır değil mi? Adı 'sıfırcı hoca 'ya çıkmış ne kadar çok öğretmen vardır kim bilir etrafımızda tanıdığımız?

Bunu söylerken maksadım öğrencileri tembelliğe sevk etmek değildir elbette. Hayatta notlardan, derslerden çok daha değerli şeylerin olduğunu ifade etmeye çalışıyorum aslında. Bizim fark etmediğimiz, ölçemediğimiz, olayın arka planında yaşanan çok daha önemli işlerin olduğunu bilmemiz, görmemiz gerekiyor.

Bir çocuğun o derse girene kadar neler yaşadığını, hangi engelleri aşıp oraya geldiğini bilemezsek bir şeyler eksik kalacaktır. 

Çocuklarla ilgili sadece dersteki varlıklarına, dersteki çabalarına bakarak değerlendirme yaptığımızda, bu değerlendirmenin eksik kalacağını söylemek istiyorum.  Sadece buz dağının görünen kısmına bakarak bir anlam verdiğimizi, asıl hikâyeninse buz dağının görülmeyen kısmında, daha derinlerde olduğunu ve bizim işin kolayına kaçarak oraya inmediğimizi söylemek istiyorum.

Çocukların yaşamış olduğu zorluklar her devirde değişebilir. Her coğrafyada, her ülkede farklılık gösterebilir. Bu zorluklar örgün eğitimde farklı, uzaktan eğitimde bile farklı olabilir.

Özellikle tüm dünyayı kasıp kavuran, hayatı altüst eden bir salgınla mücadele ederken daha önce tecrübe dilmeyen yepyeni engellerle karşı karşıya kalmış olabilir çocuklar.

'Uzaktan eğitim değil mi, ne var ki bunda, bir tıkla derse giriyorsun' denilebilecek kadar basit değil mesele.

Hem altyapı olarak, hem donanım olarak, hem ekonomik olarak, hem psikolojik hem de sosyal olarak o kadar çok engel olabilir ki bir çocuğun aşması gereken. Ayrıca günümüzde çocukların karşısında hiçolmadığı kadar caydırıcı unsurların olduğu da unutulmamalıdır. Bütün bu engelleri aşıp derse giren ve ders boyunca varlık gösteren bir öğrenci takdiri hak ediyor bence.  Ü stüne üstelik bir derse değil günde altı, yedi, hatta sekiz derse giren öğrenci büyük ödülü hak ediyor.

Hiçbir meseleyi kendi bağlamından ayrı ele almamak lazım. Olaya bir bütünlük içinde yaklaşmalıyız.  Bir öğrenci hakkında başarılı ya da başarısız diye karar verirken bir elimiz daima vicdanımızın üzerinde olmalıdır. 

Bu şekilde değerlendirme yaptığımızda derslere bakış açımız değişecektir. Müfredata bakış açımız değişecektir. En önemlisi de öğrencilerimize bakış açımız değişecektir. Bu değişen bakış açısıyla da hiçbir öğretmenin eli 'sıfır' vermeye gitmeyecektir diye düşünüyorum.

Buradaki 'sıfırdan' kastım sadece rakam olarak verilen not değildir. Çocuğun ümidini kıran, onu başarısız sayan her türlü değerlendirmeden söz ediyorum. Bazen 'sen yapamazsın, sen anlamazın, sen adam olmazsın' sözleri ya da görmeyen, fark etmeyen, yok sayan bir tavır, sıfırdan daha ağır gelir insana.

Bir öğrencinin eğitim hayatı boyunca girdiği binlerce ölçme değerlendirme, binlerce sınav vardır. Düşünsenize bu sınavlarla dolu zorlu maratonda alınan sıfırlar ne kadar da olumsuz etkiler öğrenciyi. Alınan o sıfırlar yüzünden yaşanan onlarca vazgeçişler vardır hayatta. Ve daha da önemlisi bu yaşanan vazgeçişler nedeniyle keşfedilemeyen yetenekler, yarım bırakılan koşular, yarım bırakılan hikâyeler;

Yıkmak ne kadar kolay değil mi? Asıl zor olan yapmaktır. Olumlu, yapıcı bir yaklaşım bu yolda olmak çok önemlidir. 

Bütün sınavlarda başarılı olmak çok güzel bir duygudur ama en önemlisi de hayat sınavında muvaffak olmak değil midir? 

Çocuk ve Travma`height=