Yahya Kemal söylemişti bunu:

"Ne harabî ne harabatiyim/ Kökü mazide olan âtiyim"

Ne güzel söylemiş ne hoş söylemiş... Ama neredeyse bundan yüz yıl kadar önce söylemiş...

Tanzimat Fermanıyla başlayan güncellenmede Batı’nın ilim ve fenni yerine, kültürümüze inancımıza yabancı olan, ithal kültürlerle beslenmeye başlayan bir toplum için söylemiş bunu...

Demek ki bir asır öncesinden başlamış özünden uzaklaşmalar...

Geçmişinden kültüründen tarihinden ve inancından uzaklaşmaları bir aydın bir münevver gözüyle fark etmiş... Demiş ki:

Geçmişinden beslenmeyen gelecek, geleceğe tamamen kapalı bir geçmiş ile hedefe ulaşılmaz...

Önüne bakabildiğin kadar bakacaksın... Kendini yenileyebildiğin kadar yenileyeceksin... Güncellenebildiğin kadar güncelleneceksin...

Ama...

Bir o kadar da geçmişine bağlı kalacaksın...

Geçmişinden kopmayacaksın...

İrtibatını asla kesmeyeceksin...

Bir ağacın dallarının yeşilliğinin köklerinin derinliğinden geldiğini bileceksin...

Saksıdaki çiçeklerin bir mevsimlik olduğunu idrak edeceksin...

Günümüz gençliğine baktığımızda bu konunun ne kadar önemli olduğunu çok net bir şekilde görebiliyoruz...

Gençliğimizin günümüzle ilgili hemen hiçbir konuda eksiği yok... Hatta birçok konuda uluslararası alanlarda söz sahibiler...

Çok başarılı tıp doktorlarımız var... Fizyoterapistlerimiz var... Sağlıkçılarımız var... Dünyaca tanınmış Türk isimlerimiz var... Görev yapanlar, geri dönenler, gitmeyenler fark etmez... Hemen hepsi tıbbın bütün yeniliklerine hakimler...

Çok başarılı mühendislerimiz var... Dünya çapında başarılara, projelere imza atan mühendislerimiz var... İnşaat mühendislerimiz, makine mühendislerimiz, bilgisayar mühendislerimiz, elektrik, elektronik mühendislerimiz, endüstri mühendislerimiz, biyomedikal mühendislerimiz say da say...

Dünya çapında sanatkarlarımız var... Sporcularımız var, şampiyonlarımız var...

Hemen hepsi gururumuz... Hemen hepsi içimizden biri...

Ama bunların hepsi Yahya Kemal’in “ati” dediği kategorideler...

Hepsi gelecek...

Ne güzel...

Peki içlerinde ne kadarı “mazi” ile de alakalı?

Maalesef bu konuda “hepsi” diyemiyoruz... Her geçen gün şuurlu gençlerimizin sayıları artıyor, seviniyoruz... Ama hepsi diyemiyoruz...

Biz yine birçok gencimiz diyerek ümidimizi yüksek tutalım... Birçok gencimiz ise ne acıdır ki “dilini”, “dinini”, “tarihini” yeteri kadar bilmiyor...

Çok başarılı bir mühendis ama tarihinden haberi yok... Çok başarılı bir hekim ama konuştuğu dilin nereden nereye geldiği hakkında bilgisi yok... Başarılı bir genç ama ecdadının yaşadığı ve geleneksel olarak bizim şiarımız olan dininden haberi yok...

Yeniden doğmak diyoruz ya...

Yeniden doğmak dün ile yarını kavrayabilmekle oluyor...

Bu nasıl bir duygu biliyor musunuz?

Bir pergel düşünün... Bir ucu sabit... Diğer ucu açılabildiği kadar genişleyen daireye ulaşıyor...

O halde hedefimizi ve çemberimizi ne kadar genişleteceksek genişletelim, pergelimizin bir ucunu sabitlemeyi unutmadan...

Pergelin ucunu sabit yerden çıkartmadan... Pergelin ucunu hep aklımızda tutarak...

Nedir bu: Dilimiz, dinimiz, tarihimiz...

Bunlarla barışık olanlar, bunlarla irtibatı olanlar okyanuslara da açılsa boğulmaz...

Kimle görüşürse görüşsün, kimle konuşursa konuşsun...

Ülkesinin ve devletinin yararına olmayan bir söz söylemez...

Nereye giderse gitsin yerli ve milli olmaktan çıkmaz...