Değerli okuyucularım,

Gerek insan yavrusu gerek evcil hayvanlarımız bütün memeli canlılar anne rahminde plasenta ile beslenirler. Buna halk arasında bebeğin kordonu da denir. Bu kordon canlının annesiyle her türlü besin alış verişini sağlar. Oksijen alışverişini sağlar. Fetüs denilen bebeciğin atıkları da bu kanal aracılığıyla anneye geçip oradan dışarı atılır. Sindirim solunum, canlının hayatiyetini sürdürebilmesi için aklınıza gelebilecek her türlü işlev bu kordon yani plasenta sayesinde olmaktadır. Anne karnında bebeciğin bağırsağı, midesi, akciğeri oluşmuştur ama henüz organ olarak faaliyette değildir.

Çocuk doğar doğmaz bu organlar anneden bağımsız olarak çalışmaya başlar. O yüzden bebekler doğuşta süt emerken anında tıkanır hıçkırığa başlar, o yüzden çocuğun karnında gaz olur ve sancı yapar. Aslında bütün bunlar o bebeğin mide bağırsak akciğer vb. organlarının gelişiminin belirtisidir. O sancı bağırsakların gelişmesinin belirtisidir. Hatta eskiler çocukların küçükken karnının ağrımasını sağlık alameti sayarlardı.

Gerçekten de bilimsel olarak bakıldığında bu karın ağrıları aslında her defasında bağırsak florasının, yeni enzimlerle, moleküllerle vitaminlerle vb. tanışması ve mikrobiyata gelişimi hadisesi sağlanmaktadır. Günümüzde örneğin çocukların çok karın ağrısı olmuyorsa bu sağlıklı beslenmeye işaret ettiği gibi bağırsaklardaki mikrobiyata gelişmesinin pek fazla oluşmadığının da belirtisi sayılabilir. Diğer bir bakış açısıyla şimdi doğal beslenmeden o kadar uzaklaşıldı ki çocukların karınları bile ağrımıyor, denilebilir.

Ağız sütü can suyu gibidir

İşte burada anne sütünün ve kuzuların annelerinden emdiği ilk sütün çok önemi vardır; Buna Anadolu`da 'ağız sütü' derler. Bu ağız sütü, yeni doğan canlının bağırsaklarındaki mikrobiyata gelişimi için tıpkı yeni dikilen fidana verilen can suyu gibidir.

O çocuğun da o kuzunun da doğumdan itibaren anne sütünü emmesi lazım. O sütün bağırsağa geçmesi lazım. Oradaki probiyotik bakteriler ve mikroorganizmaların hayat bulması lazım. Onların hayat bulması için sistemi stimüle etmesi lazım. Oradaki mikrobiyata hücrelerinin canlanması lazım. O mayanın tutması lazım; Ve bu organların tam teşekkülü üçbeş yılda hatta sekiz dokuz yılda gerçekleşiyor.

Aslında sindirim sisteminin oluşması o kadar mükemmel bir hadise ki çocuğun ana rahmine inzal olmasıyla doğuma kadar geçen süreçnasıl ilahi bir mucize ise inanın doğumdan sonra başlayan bağırsakların sindirim sistemine dönüşmesi için geçen süre en az onun kadar hatta belki daha fazla ilahi mucizedir;

Hani toprağa dikilen bir fidana can suyu verilmezse fidanın odun ve soymuk boruları havayla temas sağlayınca daralır kurur ve kapanmaya başlar. Bir daha sulasanız da fidan su emme yeteneğini kaybetmiş olduğu için fayda vermez. Tıpkı bunun gibi 'ağız' sütü de yeni doğmuş bebeğin veya kuzucuğun bir bakıma can suyudur. Bağırsak florasının gelişmesi için mikrobiyatası için çok ama çok önemli maddedir.

Onun için akupunktur tedavisinde veya diğer tedavilerde hastayı tedavi ederken şunu görüyoruz. Tedavi gören hastalar belirli bir seviyede toparlanmış olsalar bile eğer mikrobiyata bakımından sindirim sistemi ve bağırsak sistemi gelişimini zamanında sağlayamamış bünyeye sahip iseler, yetersiz beslenme ve hayat şartları sebebiyle yeniden hastalanma oranları daha fazla oluyor. Eğer mikrobiyata bakımından tam bir sindirim sistemine bünye sahip ise o kimsenin iyileşmesi ve sağlıklı yaşaması daha çabuk ve daha uzun oluyor.

Sindirim işi bir fermantasyondur

O sebeple günümüzde de bağırsak florası ve mikrobiyatasını besleyici diyetler ve beslenme kültürleri oluşturulmaya başlandı.

Aslında bütün tedavilerde ve beslenmelerde işin özü şudur. O ağız sütünün de vücutta bağırsaklardaki milyarlarca bakterinin de yaptığı işin özü, fermantasyon sağlamaktır; Tek cümlede toparlamamız gerekirse sindirim işi bir fermantasyondur.

Dolayısıyla çocukluğundan beri fermantasyonu sağlam olan bünyede vücut her türlü hastalığa karşı baştan beri ün üst seviyede dirençgöstermektedir. Fermantasyonu sağlıklı olmayan bir bağırsak sistemi ise ısıl işlem görmüş sucuk gibidir.

Yani ısıl işlem görmüş sucuk fabrikasyon ortamda gerekirse 24 saatte fermente yapılırken &ndash ki o sırada birçok mantar ve faydalı bakteri yok olmaktadır- doğal fermente olan sucuk ise üçbeş haftada fermente oluşmaktadır. Bu konuda ticari düşünüldüğü gibi konunun sağlık boyutu da düşünülmeli ve doğal fermente sucukların üretimi daha teşvik edilmelidir.

Ve o yüzden diyoruz ki mümkün olduğunca fermente sağlayan ev ürünlerine ağırlık veriniz; Evde yapılan yoğurt, turşu, kefir, sirke vb. her biri birer fermente üründür ve bağırsak sistemi için gerçekten çok faydalıdır;

Bir diğer açıdan bakıldığında geleneksel ve tamamlayıcı tıpta uyguladığımız tedavilerimizde hastanın tüm iyileştirme mekanizmalarını bağırsak sistemine yönlendiriyoruz. Buna ne kadar yaklaşabilirsek yaptığımız tedavi o kadar doğal olmuş oluyor.

Ne ilginçtir ki çok sayıda bağırsak bakteri türünün, beynimizin kendi nörotransmiterleri veya öncülleri ile aynı yapıdaki kimyasalları üretmesi vardır.

Bir tedavinin doğal olup olmadığının ölçüsü bağırsağa ne kadar faydalı iş yapılıyorsa yapılan tedavi de o kadar doğaldır diye ölçülebilir. Bağırsak sistemine faydalı olan her tedavi doğal tedavi yöntemidir.