Osmanlı üçkıtaya ve üççağa uzanan bir imparatorluk olarak tarihte yerini almıştır. Bu açıdan tarihte tek örnektir. Bu muhteşem abideyi cihan devleti yapan özellikler nelerdir acaba? Bu sorunun cevabı siyasi, askeri, iktisadi, dini, kültürel vb. yüzlerce hatta binlerce çalışma ile ancak izah edilebilir. Biz, burada Osmanlı`nın dünya devleti olmasını etkileyen bazı özelliklerini dile getirmeye çalışacağız.

Anadolu`nun Türkleşmesi ile Türk Tarihi`nde başlayan yeni dönemin nitelik ve eğilimleri gerçek anlamlarını ancak Osmanlı İmparatorluğu ile bulmuştur.

Coğrafya milletlerin kaderini tayin eder. Osmanlı`nın da kaderini bir bakıma Anadolu tayin etmiştir. Osmanlı`ya tarih Batı sömürüsüne karşı Doğu`yu korumak ve savunmak ödevini yüklemiştir. Osmanlılılar Batılılarla her karşılaştıkları yerde bu ödeve yiğitçe sadık kalmışlardır. Bu yiğit ödev kendisini en açık şekilde Haçlı Seferleri`nde göstermektedir. Türkler Batı ile bugün de sürülüp giden ölüm-kalım boğuşmasında tarih yüzüne haçlı seferleri sırasında çıkmışlar cesaretleriyle, akıllarıyla, sezgileriyle, Doğu`yu savunmadan ibaret olan yerlerini almışlardır. Böylece Batılı soyguncuların işlerini bozmuşlar, çoğu zaman da onlara kan kusturmuşlardır. Bu nedenle Batılılar, dünya soygununa karşı çıkan Osmanlıyı hiçbir zaman bağışlamamışlardır. Cumhuriyet döneminde de Batı`nın şuur altındaki bu kin ve öfke peyder pey gün yüzüne çıkabilmektedir.

Osmanlılık açıklamasını ancak dünya siyaseti içinde bulmaktadır. Osmanlı bir dünya imparatorluğu olduğu gibi, Osmanlılık da bir dünya siyasetidir. Osmanlı Hıristiyan Batı önünde kendine özgü nitelikleri olan &ndash soydan gelen süreklilik gösteren hanedanlık, kapılı sınıfların yokluğu, en yüksek devlet görevlerine bile toplumun her kesiminden kişilerin yükselebilmesi, feodalitenin yokluğu- ve bu gelenek içinde önemli bir aşama oluşturan yeni bir Müslüman Doğu siyasetidir.

Osmanlıya bu siyaseti bir takım özellikleri kazandırmıştır. Bunda Osmanlı`nın manevi bir medeniyet oluşu en başta gelmektedir. Nitekim Osmanlı İslam dininden ve eski Türk devlet felsefesinden aldığı hoşgörü, adalet, eşitlik, hukukun üstünlüğü gibi olguları tebaası üzerinde adilane bir şekilde uygulamış ve kendi içbarışını sağlamıştır. Osmanlı çok farklı toplumları, kendi çeşitlilikleri ve zenginlikleriyle bir arada ortak amaççerçevesinde tutmak yolunda bu günde ders alınması gereken bir örnektir. Osmanlı imparatorluğu tüm insanlığı kapsayabilecek yeni bir yöneliş konusunda ipuçları verebilecek tarihte tek örnektir.

Osmanlı`nın hoşgörü anlayışı Batı`nın da dikkatini çekmiştir. 15. ve 16. Yüzyılda ilticalar Batı`dan Doğu`ya idi. Bu bilhassa Yahudiler için hayat-memat-meselesiydi. Protestanlık mezhebinin kurucusu Luther bir mektubunda: 'Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa Türklerin idaresi altına girmek daha hayırlı gelebilir' diyerek Hıristiyanları uyarır ve Türk düzenin hoşgörüsünü savunur.

Osmanlıyı dünya devleti yapan özelliklerinden biriside adalettir. Osmanlı`ya göre 'Adalet devlet ile, devlet vatan ile, vatan asker ile, asker hazine ile, hazine reaya ile, reaya ise adalet ile olur'. Osmanlı dünya görüşünü yansıtan adaletle başlayıp, adalete dayanan daireye göre, Osmanlı devlet sistemindeki temel felsefe kişinin çıkarından ziyade toplumun çıkarının önce gelmesidir. Bu yüzdende devleti güçsüz düşürecek her türlü kişisel mülkiyet birikimine karşı durulmasıdır. Osmanlı`nın ekonomik temelinde feodal mülkiyetin bulunmaması da bundandır.

Osmanlı`da askeri ve siyasi örgütte hiçbir görevin babadan oğula aktarılmaması kanunudur. Askeri ve siyasi görevdeki kimselerin gücü saraya bağlılıklarında ileri gelmektedir. Ayrıca, devşirmelerin evlenmesinin devlet tarafından çoğu zaman yasaklanması her kuşakta yeni bir kadronun yaratılmasını sağlamıştır. Bu durum devlette, siyasi alanda güçlü bir merkezi yapıya yol açmıştır.

Merkeziyetçi yapı içerisinde devlet halka ve yönetenlerle ayrı ayrı hukuk ihdas etmiştir. Halkın meseleleri şeriye mahkemelerinde İslam`dan gelen kurallarla çözüme kavuşurken, devlet adamlarına ise farklı bir yargılama sistemi getirilmiştir. Otuz yaşında sadrazam olarak ödüllendirilen bir şahıs aynı zamanda ufak bir hata yaptığında idam sehpasına gidebilmektedir. Osmanlı`da devlet adamlarına verilen ödül ve cezanın uçlarda olmasının ana nedeni devletin bekası sorunudur. Nitekim devlet adamının yaptığı bir hatadan bütün devlet ve millet zarar görürken normal vatandaşın yaptığı bir kusurda böyle bir durum söz konusu değildir. Bu nedenle Osmanlı`da devlet adamları 'kefen' ve 'tören giysilerini' bir arada bulundurmak mecburiyetindeydiler.

Yine devletin bekası sorunu devlette 'kardeş katli' meselesini de gündeme getirmiştir. Dinin ve devletin yaşaması için Anadolu`da kurulan devletin güçlü olması gerekiyordu. Bu nedenle Osmanlı`da katletmek münasipti. Çünkü Müslümanlar Osmanlı hanedanı sayesinde ayakta duruyorlar. Hanedan yıkılırsa din de mahvolur. Dolayısıyla hanedanın, din ve devletin selameti ve bekası evlattan daha mühimdir. Aslında Türk milleti de bekasını devletiyle görmüş. 'Allah devlete ve millete zeval vermesin' cümlesini dualarına katmıştır. Osmanlı`nın taht konusunda İlhani töresine göre değişiklik yapmaları devletin uzun süre yaşamasını sağlamıştır.

Osmanlı`da padişah bekçidir. Gerçek hâkim ise Allah`tır. Kanuni Sultan Süleyman, Gazi Balı Bey`e: 'Kendi kılıcım ile bu kadar memleket feth ettim demeyesin. Memleket Allah`ındır. Ondan sonra Hz. Peygamberlerin daha sonra da padişah ve halifenindir' diyerek memleketin asıl sahibinin kimler olduğunu sırasıyla vurgulamaktadır.

Osmanlıyı yedi yüz yıl, üççağda ve üçkıtada cihan devleti yapan değerlerin ilkini devletin Hıristiyan Batı`ya karşı Müslüman Doğuyu savunabilecek siyasi askeri, iktisadi ve coğrafi özelliklerinde ikincisi ise halkına sunduğu muhteşem uygulamalarında aramak gerekmektedir.

Bu açıdan Osmanlılık, madde ile mananın muhteşem bir armonisi, ahengidir.

Osmanlılık, bir bakıma Türk-İslam harikasıdır.