Bu yazımda, Anadolu`da Türk mimarisinin en erken ve değerli eserlerinden biri olan bir camiden bahsedeceğim. Amasya nın tarihi zenginliğine ayrı bir katkı verir bu eser. Burmalı Minare Camii uzun süre terkedilerek harap olmaya bırakılmış, 1930`lu yıllarda da Ziraat Bankası`nın tarım aletleri ambarı olarak kullanılmıştır. 1962`de esaslı surette tamir edildiği gibi minaresi tamamlanmış, ihya edilerek ibadete açılmıştır. 1974 yılında ise kubbeleri bakırla kaplanmıştır.

Burmalı Minare Camii, kıble istikametinde uzanan dikdörtgen bir esasa göre yapılan erken devir eserlerindendir. Orta eksen üzerinde peş peşe sıralanan kiremit örtülü üçkubbeye sahiptir. Örme pâyelere oturan kemerlerle ayrılan bu bölmeler dışında üçtaraftan daha dar mekânlar ortadaki nefi çerçeveler. Giriş cephesinin daha itinalı bir işçilikle kesme taştan yapılmasına karşılık diğer cepheler moloz taşlardan örülmüştür. Burmalı Minare Camii plan bakımından, Amasya`daki Torumtay Camii ile Divriği Ulucamii gibi eserlerde uygulanan plan tipinin daha küçük ve sade bir örneğidir. Girişin bulunduğu duvarda açılan bir kapı bitişik türbenin üst katına geçit verdiği gibi buradan bir merdivenle de girişin hemen içindeki bölümün üstündeki mahfile çıkılır.

Burmalı Minare Camii`nde önemli bir mimari süsleme yoktur. Yalnız evvelce ahşap bir sundurma ile korunduğu kiriş deliklerinden anlaşılan giriş cephesinde taş kapının sivri kemeri kabartma-oyma bir süsleme ile çerçevelenmiştir. Girişin iki yanında birer mihrap biçiminde niş ve köşelerde 3/4 kalınlığında sütunçeler vardır. Kapı açıklığı ise yay kemerlidir. Ayrıca mihrapta lâcivert çinilerden bir çerçeve görülür. Bunun tepesinde dikdörtgen bir çerçeve içinde 'amel-i Muhammed b. Mahmû d el-Errânî ' yazısı okunmuştur.

Semai Eyice hocam buranın bilinenin tersine Osmanlı yapısı olduğunu söylüyor.   'Orta Asya Türk minare geleneklerinin devamı olan gövdesi burmalı böyle bir minarenin, Osmanlı sanatına Batı tesirlerinin sızmaya başladığı geçbir dönemde yapılmış olabileceğine inanmak zordur. İyi bir tarihçi olmakla beraber hiçbir hususta kaynak göstermeyen Hüsâmeddin Bey`in bu cami ile Evliya Çelebi`nin Mahkeme Camii`ni aynı bina olarak kabul etmesi yanlışlığa sebep olmuş olabilir. Bizim kanaatimize göre Burmalı Minare Camii`nin minaresi XVIII. yüzyılın değil, devrinin veya erken Osmanlı döneminin yapısıdır.'

Minare eski Selçuklu kümbetlerinde olduğu gibi köşeleri üçgen pahlı, kesme taştan bir kürsü üzerinde yükselir. Pabuçkısmında uçları aşağıya dönük sivri kabartmalar halinde başlayan yarım yuvarlak çubuklar ve aralarındaki yivler, bütün gövdede helezonlu biçimde bükülerek şerefe çıkmasına kadar yükselir. Şerefe ve korkuluğu sadedir. Petek kısmı da daha ince çubuklu ve burmalıdır. Sonraları yıkılan bu petek kısmı son tamirde tamamlanmış, üstüne de kurşun kaplı ahşap külâh konulmuştur. Bu minarenin en yakın benzerleri Filibe`de Muradiye, Afyonkarahisar`da Gedik Ahmed Paşa, Adana`nın Bahçe ilçesinde Ağca Bey camileriyle İstanbul Şehzadebaşı`nda Burmalı Mescid`in minareleridir.

Türbe. Giriş cephesinin solunda cami duvarına bitişik olarak yapılmış ve üst katına harimden de irtibatı olan türbe, Selçuklu mezar anıtları geleneğinin bir örneğidir ve cami ile birlikte inşa edilmiştir. Hüseyin Hüsâmeddin Bey`e göre burası Cümû dâr Türbesi olup Moğollar`dan Hülâgû Han`ın torunu Cümû dâr b. Yeşmüt b. Hülâgû `ya aittir. Yanında da Amasya Emî ri Abuşkay İşboğanuyan yatmaktadır. Hüsameddin Bey, 'kayıtlara göre' dediği bu bilginin kaynağını göstermediğinden ne derece doğru olduğu bilinemez. Halbuki caminin hemen bitişiğinde olduğuna göre bu türbede caminin esas kurucusu veya kurucularının yatması gerekir. Sonraları tamamı Amasya Müzesi`ne kaldırılan mumyalanmış cesetlerin 1271`e doğru Fethiye Camii`nden buraya getirildiği söylenmektedir.

Köşeleri üçgen şeklinde pahlı kare biçiminde olan kaide üzerinde yükselen türbe muntazam işlenmiş kesme taşlardan yapılmıştır. Gövde kısmı ise sekizgen şeklinde olup üstü son tamirde piramit biçiminde bir külâhla tamamlanmıştır. Altında cenazeler için mumyalık veya cenazelik mahzeni bulunan türbenin üst katına cami içinden geçilir. Kare planlı ve beşik tonozlu mahzene iniş, üst katın giriş sahanlığının altındaki bir menfezdendir. Ü st kat 1147`de kütüphane yapıldığına göre burada olması gereken sandukalar çok daha önceleri yok olmuştur. İçten kâgir bir kubbe ile örtülü üst katın üçcephesinde aynı hizada olmayan pencereler vardır. Bunlardan minareye bakan tarafta olanı diğerlerinden daha değişik şekilde bezenmiştir. Mukarnaslı nişin köşelerinde sütunçeler ve üstlerinde rozetler işlendiği gibi iki yan yüzlere de çok küçük mihrabiyeler oyulmuştur. Böylece burası türbenin dışarı açılan kapısı karakterindedir. Fakat böyle bir kapıya ulaşmayı sağlaması gereken çift taraflı merdiven yoktur. Belki ilk tasarı sonra değiştirildiğinden kapı pencereye dönüştürülmüştür. Burasının bir hâcet penceresi olması halinde yine buraya erişebilmek için bir merdivene ihtiyaçvardı. Türbenin gövdesiyle külâh kısmını ayıran saçak silmesinin altında mukarnaslı bir kuşak dolanır.