Bu konuşma, Arnavutköy Belediyesi tarafından ayda bir kez çıkarılıp 30 bin adet basılan Belediye Bülteni`nde 2017 yılının Nisan ayında yayınlandı. Soruları Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden sevgili Muhammet AYAN göndermişti. Arka planda isim ise o dönem belediyenin Basın-Yayın Müdürü sosyolog Mitat YOLCU idi. Bu hafta soruları ve cevaplarıyla önemli bulduğum ve bir miktar beni tanıtan bu konuşmayı dikkatinize sunuyorum.

Arnavutköy Belediyesi Bülteni: Yapmış olduğunuz çalışmalardan dolayı birçok kesim tarafından seviliyorsunuz. Sizi tanımayanları da Göz önünde bulundurarak Cafer Vayni`yi nasıl tanıtırsınız?

Cafer VAYNİ: Samimi, iyi niyetli, ekip çalışmasını seven ve daha çok dostlarını ön plana çıkaran ve öven birisi olarak tanıtabilirim kendimi.

ABB: Neden Sosyoloji?

CV: Lisede sosyoloji derslerini hep ben anlatırdım. Bundan dolayı sosyolojiye yöneldim ve okudum. Başka bir alanı hiçdüşünmedim. Halen de doktora tez aşamasındayım.

ABB: Yazı yazmaya azmettiren şey, neydi, hikâyenizi anlatır mısınız?

CV: Prof. Dr. Ü mit MERİÇ. Ü mit hanım İstanbul Ü niversitesi, Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü`nde hocamdır. Birçok şair-yazar-akademisyenle tanıştırdı beni. Aydınlar Ocağı, Türk Edebiyatı Vakfı ve Kubbealtı Vakfı gibi mekânlardaki toplantılara yönlendirdi. Yazısını okuyan bir-kaçtalebesinden biri olduğum için bazı makalelerine de sekreterlik yapıyordum. 1992 yılında Babam Cemil Meriçkitabını yayınladı. Benim de ilkyazımın başlığı bu kitabı değerlendirdiğim yazım oldu.

ABB: Erol Güngör ve Cemil Meriçhakkında kitap yazmanızda sizi derinden etkileyen nedeni açıklar mısınız?

CV: Türk Düşünce hayatı benim özel ilgi alanımdır. Bir şair, yazar, bilim adamı veya düşünür hakkında yapılan konuşmanın değerini hemen anlarım. Önemine binaen de ya zihnimde tutar ya da notlar alırım. Bir gün rahmetlinin eşi Prof. Dr. Şeyma Güngör 'Erol Güngör`ün Ortadoğu Gazetesi`nde uzun yıllar başmakale yazdığını, bu yazıların değerlendirilmesi gerektiğinden' bahsetti. Aradan beş yıl kadar geçmişti. Şeyma hanımın sözünün peşine düştüm.13 yıllık gazete arşivini taradım. Erol Güngör kitabım böylece ortaya çıktı. 1990 yılından bu yana Ü mit Meriç`le çalışıyorum. Bu nedenle Cemil Meriç`e olan ilgim de devamlı dingin kaldı. Cemil Meriçkitabı da bu sürecin mahsulü.

ABB: Erol Güngör ve Cemil Meriç`ten toplumumuzun ve gençlerimizin alması gereken en büyük ders nedir?

CV: Cemil Meriç`te hür düşünceyi, Erol Güngör`de ise ilmi düşünceyi buluruz. Her ikisi de münevver ve mütefekkir olarak namusludur, millidir, vicdanlıdır ve yerlidir. Keşke toplumumuz ve gençlerimiz onlardan gereken dersleri alsa. Çünkü her ikisinin de eserleri kültürel yozlaşmanın, Batılılaşmanın panzehridir.

ABB: İstanbullu Olmanın 34 Altın kuralından kısaca bahseder misiniz?

CV: İstanbullu olma kültürü oluşturmaya yönelik bir çalışmadır. Prof.Dr. Ü mit Meriçve Dr. Ayşenur Kurtoğlu ile birlikte hazırlanmıştır. Çalışmada İstanbullu olmanın erdem ve niteliklerini, İstanbul`un plakası olan 34 ilke/kural olarak ifade ettik. İstanbullu olmak İstanbul u tanımamakla, bilmemekle, İstanbul`a gereken özeni göstermektir. Bu da 'sevmek' ve 'bilmek' ile mümkündür. 'İstanbullu Olmanın 34 Altın Anahtarı', Kentim İstanbul Projesi içerisinde, İstanbul da yaşayan herkesin bu şehri sahiplenme sebebi olacak bir bilincin 'İstanbulluluk bilinci'nin oluşturulması için 2003 yılında hazırlandı. 250 bin adet basılarak okullarda, meydanlarda dağıtılmıştı.

ABB: Konferanslar vermektesiniz. Konferanslarınızda özellikle vermek istediğiniz özel bir mesaj var mı?

CV: Konferanslarda üzerinde durduğum en önemli konu yerli ve milli kültürün, düşünce biçiminin ve eylemlerin oluşturulmasıdır. Türkiye`de insanlarımız, gençlerimiz fikri yönden büyük bocalama içerisindedir. Topluma ve insanımıza her şey hazır kalıplar halinde sunulmaktadır. Batı-dışı toplumların tümünde bu böyledir. Emperyalizmin bütün değerleri meta haline getirdiği bu anlayışı yıkmaya çalışıyoruz. Düzenlediğim veya konuştuğum yüzlerce konferansta vermek istediğim ana mesaj budur.

ABB: İLESAM`dan bahseder misiniz?

CV: İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) hem 'Kamu yararına çalışan' hem de 'Türkiye' adını kullanmaya mezun meslek birliği olarak 1986 yılında kurulmuştur.5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu`nun 2936 sayılı Kanunla değişik 42`nci maddesi ve Fikir ve Sanat Eseri Sahipleri ile Bağlantılı Hak Sahipleri Meslek Birlikleri ve Federasyonları Hakkında Tüzük hükümlerine göre kurulan meslek birliğinin merkezi Ankara`dadır. İLESAM`ın 700`ü benim başkanı olduğum İstanbul Şubesi`ne kayıtlı olmak üzere halen 3000`i aşan üyesi vardır. Ü yelerimizin hepsi ilim ve edebiyat alanında temayüz etmiş şahsiyetlerdir. Ü ye sayısı ve üyelerinin niteliği itibarıyla çok özel bir birliktir.

İLESAM`ın en önemli görevi Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu`nu 42. maddesinde de ifade edildiği gibi 'Eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri, üyelerinin ortak çıkarlarını korumak ve bu Kanun ile tanınmış hakların idaresini ve takibini, alınacak ücretlerin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağlamaktır.'  Bu kapsamda üyelerimizin ürettikleri eserlerle ilgili olarak dava açmak dâhil her türlü yasal yollara müracaat hakkımız vardır.

İLESAM aynı zamanda kültür-fikir ve sanat faaliyetlerini de yoğun olarak gerçekleştirmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile her ay Bakırköy`de, Cem Karaca Kültür Merkez`inde özel etkinlik düzenliyoruz. Nisan Ayındaki konumuz Erol Güngör. Çınaraltı Sohbeti dizisi altında şu ana kadar 85 toplantı yaptık.2011`den bu yana 25 tane Mehmet Akif Ersoy programı gerçekleştirdik. Dört yıldır bütün Türkiye`de okullarda korsana karşı slogan ve logo yarışmaları düzenliyoruz. Yedi yılda yaptığımız yarışmalarla edebiyatın çeşitli alanlarında derece alan yirmi sekiz yazarın eserlerinin basımını sağladık. Anakarada da her hafta en az iki faaliyetimiz gerçekleşmektedir.

ABB: Türkiye`nin İlim ve Edebiyat konusunda geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İlim ve edebiyatı ayırarak meseleye bakalım. Türkiye`de ilim adamı yetişme biçimi değişime uğradı. İlim adamlığı pazarda alınıp-satılan bir eşya mesabesinde sanki. Akademik unvanı bir şekilde alan kişiler ilimin dışında her işle meşgul olmaya başladılar. Rektörler artık düz memurlara verilmiş olan daire başkanlıkları ve genel sekreterlik gibi kadrolara vekâleten akademisyenleri atıyorlar. Onlar da sınıfları, laboratuarları ve kütüphaneleri bırakarak bu akademisyene göre sıradan olması gereken işlere koşa koşa gidiyorlar. Bu nedenle üniversiteler bağlamında ilim hayatının geleceği konusunda iyimser değilim.

Edebiyatla ilgili daha iyi bir gelecek görüyorum. Ancak bu kitleyi de Türkçe düşünerek, yazdırmak gibi bir misyonumuz olmalı.

ABB: Şu anda üzerinde çalıştığınız bir eser var mı?

CV: İki konuyu çalışıyorum. Bir tanesi doktora tez konum olan Türk Düşünce Hayatında Büyük Doğu Dergisi. Diğeri ise Ü mit Meriç`le birlikte çalıştığımız Cemil Meriç`in Türkiye`si isimli çalışma.

ABB: Unutamadığınız bir seminer ya da imza günü anınız var mı? Bizimle paylaşır mısınız?

CV: On yıl kadar önce Bağcılar Belediyesi Cemil Meriçile ilgili bir toplantı yapıyordu. Konuşmacılar Ü mit Meriçile rahmetli Olcay Yazıcı idi. Ben programı yönetiyordum. Sevgili Fatih Bolcan`da Belediye tarafından faaliyeti düzenliyordu. Rahmetli Olcay Bey genel bir çerçeve çizerek Cemil Meriç`e gelmek istiyordu. Bu da biraz zaman aldığı için dinleyicilerden birisi Olcay Bey`e Uzatmamasını, Cemil Meriç`e gelmesini söyledi. Olcay Bey iyi bir şair olduğu için çok kırılgan ve hassas bir adamdı. Dinleyiciye genel çerçeveyi çizerek konuya geleceğini söyledi. Öğretmen olduğunu öğrendiğimiz dinleyici tartışmaya girdi. Olcay Bey`de kapıyı göstererek çıkabilme hakkı olduğunu söyledi. Ortalık karıştı. Arka tarafta bulunan Fatih Bolcan bana programı kesmem konusunda defalarca mesaj gönderdi. El işaretiyle kesmemi belirtti. Çünkü çok kaygı duyuyordu. Ben sabretmelerini, işin sonunda herkesin Cemil Meriçhakkında bilmek istediklerini öğreneceğini ikna edici bir şekilde izah ettim. Olcay Bey`de bu arada Cemil Meriç`e getirmişti konuyu. Anlatımının şiirselliği ve etkileyiciliği karşısında dinleyicilere az önce kapıyı gösteren adama saygı duymaya ve programa daha çok bağlanmaya başladılar. Herkes programdan çok memnun ayrılmıştı.

Daha sonra Olcay Bey ile defalarca konuştum. O gün hatanın kendisinde olduğunu nihayet kabul etti. Çünkü hatip hiçbir biçimde inisiyatifi ve kontrolü kaybetmemeliydi. Bir faaliyette güçlü ve etkili konumdaki kişi hatipti. Kürsü ve mikrofon avantajı onda idi.

ABB: Bültenimiz siyaset içermiyor ancak önümüzdeki referandum için milli irade için neler söylemek istersiniz?

CV: Milli iradeden ziyade on sekiz maddeyi kısaca belirtmek isterim. Dünyada yönetimler bürokrasi ve mevzuattan dolayı hızlı karar alıp-uygulamada zorlanıyor. Olayların peşinden gitmek zorunda kalıyor. Bunu 1980`li yıllarda Alvin Toffler Gelecek Korkusu, Şok ve Ü çüncü Dalga isimli kitaplarında çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkemizin ve milletimizin gelecek şokuna maruz kalmaması için getirilmiş bir düzenlemedir. 21.Asrın Türk asrı olacağının teminatıdır. Aynı zamanda milletin hakemliğini yani demokrasiyi tam olarak yerleştirmedir. Ben de facebook ve instagram profilime Sayın Cumhurbaşkanımızla 24 Aralık 1994 tarihinde çekilen fotoğrafımızı koyarak süreçteki tavrımı net olarak ortaya koydum.

ABB: Arnavutköy ilçesi, Arnavutköy Belediyesi için neler söyleyebilir siniz?

CV: Arnavutköy`ün Karadeniz`e bakan tarafı (Balaban, Tayakadın, Durusu, Boyalık, Karaburun) bana göre eşsiz güzellikte. Geçmişte birçok defa gittim. Bu bölge İstanbul`un içve günübirlik turizmi için emsali bulunmayan bölgedir. Son yıllarda belediye kültür-sanat başta olmak üzere birçok alanda önemli çalışmalar yapıyor. Ancak bu alanda uzmanlığı olan kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak, onların da tanıtım gücünden istifade edilirse bu faaliyetler daha çok etkili olur. Çünkü kültür-sanat alanında çok önemli ve tatlı bir rekabet vardır. Artık günümüzde tanıtım bu alanla yapılıyor.

ABB: Son olarak söylemek/eklemek istediğiniz bir şey var mı?

CV: Teşekkür ediyor, Başarılı çalışmalarınızın devamlarını diliyorum.